• persembe@persembe.com

Tarihte Bugün Şubat

29 Şubat

2000: TheStreet.com‘da kendi adını taşıyan köşesini yazan James J. Cramer, New York’taki bir teknoloji konferansında yaptığı konuşmada “Yeni Dünyanın Kazananları” adını verdiği on favori hisse senedini sıraladı. Bunların arasında: Ariba, InfoSpace, Inktomi, VeriSign ve Veritas vardı. Cramer, “Bunlar iyi günde de kötü günde de istikrarlı bir şekilde yükseliyorlar. Hepsini çok seviyorum. Geçen yıl Nasdaq’taki %80’lik yükselişe  rağmen, bu yıl da rekor kıracak” dedi. Bu “yeni dünyanın kazananları” o yıl ortalama %82 düştüler. NASDAQ da rekoru kırdı ama aşağı tarafta. %39 düştü.

28 Şubat

2011: Ekvator Ginesi’nin başkan yardımcısı Teodoro Nguema Obiang Mangue yeni yatının siparişini verdi. $380 milyonluk yatın maliyeti dörtte üçü sefalet içinde yaşayan ülkenin sosyal bütçesinin 3 misli. Orada yeni doğan bebeklerin %20’si 5 yaşına gelmeden ölüyor. Ülke petrol zengini ama para halka gitmiyor, çünkü tam diktatörlük.

Teodoro Nguema Obiang Mangue, 1979 yılında darbe yapıp amcasını deviren Teodoro Obiang Nguema Mbasogo’nun oğlu. Mbasogo bugün (Kamerun’un 1975’ten beri iktidarda olan başkanı Paul Biya’dan sonra) dünyanın ikinci en uzun süre hüküm süren diktatörü (41 yıl). Ne güzel. Oğlunu da başkan yardımcısı yapmış. Her birinin yurt dışına kaçırdığı servet $600’er milyon. Baba zaten bir diktatörden de öte. Kendisini tanrı olarak görüyor, gördüttürüyor. Ülkenin demokrasiyle uzaktan yakından ilgisi yok. Tüm güç başkanda. Ölünce de yerine 1968 doğumlu oğlu geçecek. Oradan daha 40 yıl hayır gelmez.

Teodoro Nguema Obiang Mangue, California’da (güya) okudu. Pek okula gitmedi, bütün zamanı zenginlerin oteli Beverly Wilshire’da partilemekle geçti. 2004 Noel’inde $500 bine kiraladığı yatla Rio de Janeiro’ya gidip rapçilerle eğlendi. 2005’te partilemek için Cape Town’a gitti, Bentley’ler Lamborghini’ler alıp şampanya içinde yüzdü. Paraları ödemeden de geri döndü.

Güney Afrika’da, California’da malikaneleri, Maserati’leri, Bugatti’leri var. 2105’te $10 milyar serveti olan Rus oligark Süleyman Kerimov’un 90 metrelik yatını $150 milyona satın aldı. Yat 2016’dan beri Fas’ın Tanca limanında demirli duruyor. 2018’de Brezilya’ya gezmeye gitti, çantasından $1,4 milyon nakit ve $15 milyon değerinde 20 saat çıktı. Yürü kulum!

. . . . .

2008: Washington D.C. merkezli, dünyayı şekillendiren sosyal konular, kamuoyu ve demografik eğilimler hakkında bilgiler sağlayan tarafsız bir Amerikan düşünce kuruluşu olan Pew Araştırma Merkezi, ABD’nin yetişkin nüfusunun %1’inin hapiste olduğunu ve bunun eyalet hükümetlerine yılda $50, federal hükümete de $5 milyara mal olduğunu açıkladı. Hapisseverlikte ABD’nin yanına bir tek Çin yaklaşabiliyor.

1950: New York’lu finansçılar Frank McNamara ve Ralph Schneider, Manhattan’ın 33. Caddesi’ndeki Major’s Cabin Grill Lokantasında akşam yemeği yediler ve hesap geldiğinde garsona üzerinde “Diners’ Klüp Kartı” yazan bir kâğıt parçası verdiler. Sağolsunlar, o günden sonra kıçında donu olmayan herkes son model akıllı telefon sahibi oldu.

27 Şubat

2017: Filipinler’in Abu Sayyaf militanları, istedikleri $600 bin fidye zamanında ödenmediği için 3 ay önce kaçırdıkları Alman vatandaşı Jurgen Kantner’in (70) kafasını kestikleri videoyu yayınladılar.

Jurgen hep gemilerde çalışmış ve ilk teknesini 28 yaşında alıp ömrü boyunca teknede yaşamıştı (çocukları da teknede doğup büyüdüler). Sadece kâğıt üzerinde Alman vatandaşıydı. Orada arkadaşı yoktu ve iş bulamıyordu.

2016 yılının Kasım ayında, hayat arkadaşı Sabine Merz ile Filipinler ile Malezya arasında 16 metrelik Rockall isimli tekensiyle seyrediyordu. Korsanların (Abu Sayyaf militanları, doğu Asya’nın DAEŞ’i) saldırısına uğradı. Çıkan çatışmada Sabine öldürüldü, Jurgen de esir alındı. Militanların elinde (ormanda) 3 ay esir olarak yaşadı. Abu Sayyaf $600 bin fidye istedi ve 26 Şubat akşamına kadar mühlet verdi. Para ödenmeyince de eli kolu bağlı Jurgen’in yalvardığı 2 dakikalık bir videoyu internete servis edip kafasını kestiler.

Jurgen zaten belâyı çeken biriydi. 2008’de de aynı yatla bu kez Somali’de Al Şabab’ın eline düşmüş, 52 gün esir kalmış ve Almanya fidye ödeyince kurtulup ülkesine dönmüştü. Orada da rahat durmamış, birkaç hafta sonra kendi başına Somali’ye geri dönüp bir plajda demirli olan yatını geri çalmayı becermişti.

6 ay sonra devriye gezen Filipinler emniyet güçleri, Abu Sayyaf komutanlarından biri olup Jurgen’i öldüren grubun başı İdris’e tesadüfen rastlayıp çıkan çatışmada öldürdüler.

1964: Coca Cola’nın dünyadaki 1916’ncı fabrikası İstanbul’da açıldı. Has ailesini girişimiyle Türkiye’ye gelen Coca Cola’nın tamamen yerli yatırımla kurulan fabrikasının sermayesi 14 milyon liraydı. Bildiğimiz o klasik şişe dolu içeceğin fiyatı o yıl 60 kuruştu.

26 Şubat

2019: Artık Venedik’e girmek için bilet alacağız. Venedik belediyesi yüksek sezonda dayanılmaz kalabalıkları önlemek ve kente gelir yaratmak için böyle bir garabet icat etti, günlük ziyaretçilere bilet keseceğini duyurdu. Uyugulama yılbaşında başlayacaktı ama sonra 1 Temmuz 2020’ye ertelendi.

Günlük giriş ücreti normal günler için €3, kalabalık günler için €6, “hücum” günleri için €8. Yolcu gemileri için tek tarife var: €7. Tam İtalyan işi. Gemide bilet almayıp, inince kapıda daha ucuza alın. Bir de bol istisna var. Venedik’te ikâmet edenler, onların eşleri ve 3. dereceye kadar akrabaları, Venedik’te evi olup emlâk vergisi ödeyenler, otelde veya kirada kalıp turizm vergisi ödeyenler, orada çalışanlar, okuyanlar, 6 yaşından küçükler, engelliler ve daha bir sürü diğerleri ödemeyecekler. Venedik doğumlular da (Zimbabve’de bile otursalar) muaf. Bir de yazın belediye seçimleri var. Burası İtalya. Ne olacağı hiç belli olmaz.

Ne ilginçtir ki, kentler daha düne kadar trilyonluk turizm kampanyaları yapıyorlardı, şimdi kalabalıklar işi tersine çevirdi. Örneğin Paris’e giden bir turist eğer önceden ayarlamadıysa Eyfel Kulesi’ne çıkabilmek için neredeyse bir gününü kuyrukta geçiriyor. Nüfusu 1,1 milyon olan Amsterdam’a yılda 17 milyon turist geliyor. 1 Ocak 2020’den itibaren kente gelen turistler zaten var olan gecelik %7’nin üzerine bir de €3 (günde) ücret ödeyecekler. Airbnb’de kalıyorsanız %10.

Bazı yerler de sıkı pahalı. Örneğin Bhutan’da günlük ücret $200-250 arası. Yeni Zelanda $25 istiyor. 2022’de 4,5 milyon turist bekliyorlar, $112,5 milyon yapar. Japonlar da sizden eve geri dönürsunuz diye para alıyor. Çıkarken ödüyorsunuz, “Sayanora” vergisi. 1.000 yen.

1995: 233 yıllık Barings Bankası arsız işlemcisi Nick Leeson’un Japon hisse senedi vadelilerinde izinsiz yaptığı (ve sakladığı) işlemlerle $1,4 milyar (banka sermayesinin iki katından fazla) zarar edip iflas etti.

ING Group bankayı borçları ile birlikte £1’e satın aldı. Nick Leeson (28) ise utuklanıp 6 buçuk yıl hapis cezası yedi. 4 yıl 4 ay yattıktan sonra iyi halden çıktı. İçerdeyken önce karısı onu boşadı, sonra kolon kanseri oldu ama kurtuldu ve kitabını yazdı (Rogue Trader). Kitap çok sattı ve filmi yapıldı.

Çıktıktan sonra İngiltere’ye dönüp psikoloji lisans diploması aldı. Evlenip İrlanda’ya yerleşti. CEO’su olduğu futbol takımını batırmak üzereyken kovuldu. Şimdi kurda kuzu misali, seminerlerde konuşmacı olarak insanlara kurumsal risk ve yönetimi anlatıyor ve bir kurumsal istihbarat şirketinde finansal suistimal vakalarını araştırarak müfettişlik yapıyor.

İşlemciyken Singapur Borsası’nda giydiği ceketi, bir eBay müzayedesinde £21 bine satıldı.

25 Şubat

2007: Norveç’te hırsızlar Jan Christensen’in “Göreceli Değer” isimli tablosunu çaldılar. Jan abi öyle çok para edecek bir sanatçı değil ama 2×4 mt.’lik tuvaline yapıştırılmış $16,300 değerinde banknotlar vardı.

1969: Alman Ulaşım Bakanı Leber, Filistinli teröristlerin kaçırdığı Lufthansa’ya ait Boeing 747 uçağındaki 172 yolcu ve 15 mürettebatın serbest bırakılması için $5 milyon fidye ödendiğini açıkladı.

Lufthansa’nın (o zaman kamu kuruluşuydu) 649 sayılı uçuşu Tokyo – Hong Kong – Bangkok – Delhi – Atina – Frankfurt rotasında Tokyo’dan Pazartesi kalkıp Salı günleri Frankfurt’a varıyordu. Uçak 22 Şubat Salı günü sabah saat 01:00’de Delhi’den kalktıktan yarım saat sonra beş silahlı ve bombalı terörist tarafından rehin alındı. Uçağa biri Hong Kong, ikisi Bangkok, ikisi de Delhi’den binmişlerdi. $5 milyon ödenmezse uçağı saat 09:00’da patlatacaklarını bildirdiler.

Önce pilottan Arabistan çöllerinde bir yere inmesini istediler ama çok riskli olduğunu anlayınca uçağı (o zaman Güney Yemen olan) Aden’e indirdiler. Orada kadın ve çocuklarla birlikte bir kadın hostes serbest bırakıldı. Lufthansa hiç pazarlık yapmadan isteği kabul etti ve aldığı ayrıntılı talimata uyarak parayı Beyrut’ta bir yere ödedi. Akabinde de kalan yolcular (aralarında öldürülen Başkan John F. Kennedy’nin yine ödürülen senatör kardeşi Robert F. Kennedy’nin 1987-1999 arasında milletvekilliği yapan oğlu Joseph Kennedy’nin 15 yaşındaki oğlu Robert Jr. da vardı – hâlâ hayatta) serbest bırakıldı. Kalan 14 mürettebat da akşam serbest kaldılar.

Teröristler sonra Güney Yemen polisine teslim oldular ama aldıkları $5 milyonun $1 milyonunu Güney Yemen yetkililerine vermeye razı olup 4 gün sonra onlar da serbest kalarak yok oldular. İş uzamış. Lufthansa başta paranın $4 milyonunu Beyrut’a, $1 milyonunu Aden’e gönderseymiş o kadar uçakta beklemezlermiş.

. . . . .

1862: Başkan Abraham Lincoln, ABD hükümetini kâğıt para basma işine sokan yasayı imzaladı. Daha önce, çoğu para yerel bankalar tarafından basılıyordu. Yasa aynı zamanda Hazine’nin 20 yıl vadeli bono satmasına da izin verdi. Hızır broker Jay Cooke, bonoyu $50’lik dilimlere bölüp 2.500 yol satıcısıyla iki yıl içinde $361 milyon topladı ve on binlerce Amerikalıyı yatırımcı yaptı.

24 Şubat

2015: BM müfettişleri, Yemen’in eski cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih’in, 1978-2012 döneminde $60 milyar (Yemen’in yıllık GSYİH’sine eşdeğer) lüplediğinden şüphelendiklerini söylediler.

. . . . .

2011: Yaratıcı karışımları olan bir İngiliz dondurmacısı Londra, Covent Garden’daki dükkanında anne sütünden yaptığı dondurmayı satmaya başlayacağını duyurdu.

Dükkanın ismi Icecreamist, kurucusu Matt O’Connor’un (ömrü boyunca dondurma işinde oldu) şirketinin ismi de The Licktators. Dükkan hâlâ orada ve General Custard, Choc ‘n’ Roll Rehab, Jiggy Pop, ve John Lemon gibi ilginç isimli dondurmaları tadabilirsiniz. Hatta kadın viagrası (fibanserin) içeren Vice Cream bile ısmarlayabilirsiniz.

Anne sütünden yapılanın ismi ise “Baby Gaga” kondu ve ertesi gün dükkanın raflarında yer almaya başladı. Bir külaha $23 öderseniz neye benzediğini öğrenebilirsiniz. Ne var ki Baby Gaga 1 hafta geçmeden sağlık testlerinden geçmesi için belediye zabıtasınca toplatıldı. Tam da o sırada Lady Gaga’nın avukatları dükkana gelmişti ama satışın durduğunu görünce vazgeçtiler.

Baby Gaga 2015’te bir daha piyasaya çıktı ve Lady Gaga yine isim hakkı tecavüzü iddiasıyla dükkana tebligat gönderdi (halbuki kendisi de ismini Queen’in şarkısı “Radio Gaga”dan almıştı). Dükkan işi hafiften aldı ve Lady Gaga’ya sakinleşsin diye bir kutu dondurma gönderdi.

Baby Gaga sütlerini bağışlayan annelerden toplanıp pastörize ediliyor, sonra da vanilya ve limon kabuğu ekleniyordu. Herhalde evde senaryo şöyleydi: “Aşkım çocuklar doydu, bu kadar sütü ne yapacağız, dolapta da yer yok?” “Aşkım dondurmacıya bağışlayalım, belki Lady Gaga’yla tanışırız.”

. . . . .

1982: Finans teknolojisinin yeni bir harikası hayata geçti. Kansas City Board of Trade’de dünyanın ilk hisse senedi endeksi vadeli sözleşmeleri (Value Line Index) işlem görmeye başladı.

1903: ABD Küba ile bir anlaşma imzalayarak Guantanamo Körfezi’nin güneyine kondu ve orada bir donanma üssü açtı. Anlaşmaya göre Roosevelt Küba’ya yılda bugünkü değeri $20 bin bile etmeyen 2 bin altın para ödeyecekti. Zaten bügün o anlaşmanın kendisine dayatıldığını ve artık geçerli olmadığını iddia eden Küba 1959 devriminden beri ABD’den bir kuruş almadı. Zavallı Roosevelt, nasıl bilebilirdi ki oranın bir işkence merkezi olacağını.

23 Şubat

2016: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Rusya’nın muhalefet lideri Alexei Navalny’nin adil yargılanma hakkını ihlal ettiğine karar verdi ve hükümetin ona yasal masraflar ve zararlar için €56.000  ödemesine hükmetti. Navalny de karara sevindi ve gazetecilere verdiği demeçte “Adaleti sadece AİHM’de değil, bir Rus mahkemesinde de bulabileceğimiz günler gelecek” dedi. Göremedi ne yazık ki o günleri ve hâlâ o günlerin geleceğine dair bir işaret yok.

2008: ABD’nin batı Pasifik toprağı Guam Adasın’ndaki Andersen Hava Kuvvetleri üssünden kalkan o hayalet savaş uçağı B-2 kalkıştan hemen sonra düştü. Bu tarihin en pahalı çakılmasıydı ($2,1 milyar). O güne kadar hiçbir B-2 kazası olmamıştı ve çakılan uçak daha önce 5.176 saat uçmuştu.

Düşüşten saniyeler önce iki pilot kendilerini fırlatarak kurtuldar ama uçak tamamen pert oldu. Kazanın nedeni olarak şiddetli yağışlardan sonra uçağın çeşitli komutlar veren sensörlerinin nemlenmiş olduğu gösterildi. Arge, mühendislik ve deneme uçuşları da hesaba katıldığında ortalama maliyeti $2,1 milyarı bulan bir uçakta rutubet sorunu oluyorsa bizim evin duvarından şikayet edecek durumda değiliz.

Tüm düşman radar sistemlerini alt edebilen yarasa kanatlı bu hayalet uçak hem konvansiyonel hem de termonükleer bombalar taşıyabiliyor (1 tonun üzerinde). 21m. uzunluğundaki uçağın kanat genişliği 52,4m.. Sadece 5m. yükseliğinde. Saatte 1.010 km. sürate çıkabiliyor ve deniz yüksekliğindeki sürati 0,95 ses hızı. 15 bin metreye yükselebiliyor ve 11 bin km. menzili var (havada yakıt alırsa bir 8 bin km. daha).

Uçağı Northrop Grumman şirketi geliştirip inşa etti. 1997’de hizmete girdi. Maliyeti kongrede büyük tartışmalara yol açtı. Onun için de sadece 21 adet üretildi (132 adet plânlanmıştı). Bunların biri düştü, genelde 11 tanesi de teknik nedenlerden dolayı ya da eğitim amacıyla düzenli bir şekilde yerde tutuluyor. Bu da operasyonel olarak sadece 9 tane uçak bırakıyor. ABD B-2’leri 2032’ye kadar kullanmayı plânlıyor.

. . . . .

1995: Alan Greenspan Fed’in faiz oranlarını artırmasına ihtiyaç olmadığını söylemesiyle Wall Street coşuverdi. Dow Jones Sanayi Endeksi’nin 3.000’i geçmesinden dört yıl geçmeden 4.000 kırıldı.

 

 

 

 

 



1965:
Houston’da bir çocuk doğdu. Bulaşıkçılık yaptı, üniversiteyi 19 yaşında terk etti, babasından $1.000 borç alıp çeşitli parçaları birleştirerek isteğe bağlı bilgisayarlar satmaya başladı.

Bugün şirketi yılda $92,5 milyarlık ciro yapıyor. Lenovo ve HP’den sonra dünyanın üçüncü büyük kişisel bilgisayar satıcısı. Hisseleri bir yıl önce $30’un altındaydı, bugün $80’in üstünde.

Michael Dell o adam. $41,8 milyar servetiyle dünyanın 27nci en zengin adamı.

22 Şubat

2018: Bir Rus mahkemesi yasağı hiçe sayıp İngiliz taşlama/komedi filmi “Stalin’in Ölümü” isimli filmi oynatan bir Moskova sinemasına $1.700 ceza kesti.

Film aynı isimli bir Fransız grafik romanı baz alıyor ve 1953 yılında Sovyet lider Stalin’in ölümünden sonra (başta Stalin’in yerine geçen Nikita Kruşçev ile gizli servis şefi Lavrentiy Beria olmak üzere) Kremlin’deki güç savaşını anlatıyor. İlk kez 2017 Uluslararası Toronto Film Festivali’nde gösterildi ve çok beğenildi, daha sonra da dünyanın her tarafında vizyona girdi, $24,6 milyon gişe hasılatı yaptı. İçerik tarihi hatalarla dolu ama ne de olsa bir belgesel değil (sadece bir kurmaca yazın).

Ne var ki, içerik Rus halkını rencide etti. Kültür Bakanlığı  önce oynatılmasına izin verdi, sonra filmin vizyona gireceği tarihten 2 gün önce izni iptal etti. 26 Ocak’ta filmi oynatan Pioneer Sineması’nı polis bastı ama gittiklerinde film bitmiş olduğundan bir şey yapmadılar. Ne var ki daha sonra sinema cezayı yedi. Film daha sonra Kazakistan ve Kırgızistan’da da yasaklandı. Avrasya Ekonomik Birliği’nde filmin yasaklanmadığı iki ülke Ermenistan ve Beyaz Rusya oldu.

Büyük Anavatan Partisi’nin başı Starikov “İngiliz entellektüellerinin pek dostane davranmadıklarını” söyedi. Kültür Bakanlığı bunun “batı tarafından toplumda kutuplaşma yaratarak Rusya’nın dengesini bozma hamlesi” olduğunu ilân etti. Rusya’da anketler Stalin’in hâlâ bir ulusal kahraman olarak görüldüğüne işaret ediyor. Olaydan sonra, halkın üçte biri cezayı doğru buldu, üçte biri bulmadı, üçte biri de bana ne dedi ama 1,5 milyon kişi de izlemek için filmi gayriyasal olarak internetten indirdi.

. . . . .

2014: Libya polisi, sahte Libya pasaportlarıyla yanlarında $146 binle Türkiye’ye giden uçağa binmeye çalışan altı Katarlıyı Bingazi havaalanında tutukladı.

1973: New York Hisse Senedi Borsası ilk ülke çapındaki TV reklâm kampanyasını başlatarak Amerikalıları hisse senedi almaya davet etti. Zamanlama pek iyi değildi. Hisseler 1973’te %14,7 ve sonra 1974’te bir %26,5 daha değer kaybettiler.

1972: Uçakla gelen yolcuların gümrüksüz alışveriş edebilecekleri ilk “free shop” Yeşilköy Havaalanı’nda açıldı. Daha sonra, cazip fiyatlar nedeniyle sadece uçakla gelenler değil, yolunu bulan herkes oraya girebildi. Ondan sonra da ne cazip fiyat kaldı, ne de Yeşilköy Havaalanı.

21 Şubat

2011: İngiltere menşeli, uluslararası alkollü içecekler devi Diageo, Mey İçki’yi $2,1 milyara alacağını duyurdu.

Smirnoff (dünyanın en çok satan votkası), Johnie Walker, J&B, Baileys (dünyanın en çok satan likörü), Guinness, Tanqueray, Gordon’s, Dimple, Talisker ve bizde Yeni Rakı, Tekirdağ Rakısı, Kulüp Rakı, Altınbaş gibi markaların sahibi olan Diageo aynı zamanda Moët & Chandon, Veuve Clicquot ve Hennessy gibi markaları olan Moët Hennessy’nin de %37’sine sahip. Burger King de onundu ama 2002’de $1,5 milyara sattı. 2017’de George Clooney’nin tekilası Casamigos’u $1 milyara satın aldı.

200’ün üzerinde markası olan Diageo 30 bin çalışanıyla 180 ülkede satış yapıyor. 80 ülkede ofisi, 30 ülkede 150 üretim tesisi var. Londra Borsası’nda işlem görüyor ve FTSE100 Endeksi’nde (New York Borsası’nda da işlem görüyor). Piyasa değeri $100 milyara dayandı. Yılda $16 milyar satış yapıp $4 milyar kâr ediyor.

Markaların tarihi çok daha eskilere dayanıyor ama şirket 1997 yılında biracılık devi Guinness ve eğlence, üretim ve emlâk devi İngiliz Grand Metropolitan’ın birleşmesiyle kuruldu. O zamanlardan bu yana hisse fiyatı dörde katlamış durumda. Dünyada satılan içkinin dörtte birini Diageo satıyor. Reklâma yılda $2,5 milyar harcıyor.

İsmi Latince diēs (gün) ve Yunanca geo (dünya) sözcüklerinin bileşiminden oluşuyor, çünkü şirketin sloganı  “Her gün, her yerde yaşamı kutlamak”.

2001: Finans tarihimizde “Kara Çarşamba” diye anılacak olan ekonomik kriz patlak verdi. Milli Güvenlik Kurulu toplantısında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile Başbakan Bülent Ecevit arasındaki tartışma sonucu oluşan anayasa kitapçığı krizi, aynı gün içinde tüm ülkeyi etkisi altına alan devasa bir ekonomik krize dönüştü.

1947: Polaroid Corp.’un kurucusu Edwin H. Land, Optical Society of America’nın yıllık toplantısına gelen 650 bilim insanına anlık kamerasını gösterdi. Bir dakika içinde anlık görüntü geliştirmek daha önce hiç mümkün olmamıştı. Kameranın fiyatı o gün $89.75 idi (bugünün $1.131’i). Şirket başta bu işten para kaybetse de, bu buluş Polaroid’i savaş sonrası Amerikasının en büyük büyüme hisselerinden biri haline getirdi.

20 Şubat

2017: 2010 yılında Modern Sanat Müzesi’nden €104 milyon değerindeki 5 tabloyu çalan ve Paris’te ismi “Örümcek Adam”a çıkan Vjeran Tomic (49) 8 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

Çalınan tablolar (Fernand Léger’in Mumlu Natürmort’u, Pablo Picasso’nun Güvercin ve Yeşil Bezelyeler’i, Henri Matisse’in Kırsal’ı, 1905, George Braque’ın Esraque Yakınlarındaki Zeytin Ağacı ve Amedeo Modigliani’nin Yelpazeli Kadın’ı) hiçbir zaman bulunamadı.

Örümcek Adam 2010 Mayıs’ında 3 güvenlik görevlisini, kilitli kapı ve pencereleri ve hareket detektörlerini alt ederek müzeye girdi ve plâna göre sadece Léger’in Mumlu Natürmort’unu çalacaktı ama o bir sanatseverdi. Diğer tablolara aşık oldu ve onları da almaya karar verdi. Hepsini çerçevelerinden kesip çıkartarak yuvarladı ve tüydü.

Polis 6 ay sonra soygun sırasında oralarda dolaşan bir evsizin yardımıyla Tomic’in kimliğini tespit etti ve onu bir 6 ay daha takip edip telefonlarını dinledikten sonra tutukladı. Onunla birlikte tabloları ondan alıp satacak olan sanat tüccarı Corvez ve tabloları saklayan bir saat tamircisi Birn de sırasıyla 7 ve 6 yıl hapis cezası yediler.

Bizim Örümcek Adam neredeyse bir halk kahramanı haline geldi, çünkü kibardı, atletikti, yakışıklıydı, bir sanatseverdi ve 20 yıldır yaptığı hırsızlıklarda asla ne bir silah kullanmış ne de şiddete başvurmuştu. Çocukluğunu Bosna’nın Osmanlı kenti Mostar’daki köprüye tırmanarak geçirmişti. Paris’e geldikten sonra Chopin, Proust, Wilde, Jim Morrison gibilerinin gömülü olduğu mezarlık taşlarında örümcek adam becerilerini geliştirip lüks semtlerin lüks binalarındaki apartmanlara tırmanıp soyarak hayatını kazanıyordu.

1930: Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu kabul edildi. O günden beri müthiş koruyoruz.

19 Şubat

2014: Facebook 2009 yılında kurulan mobil mesajlaşma şirketi WhatsApp’ı $19,3 milyara satın alacağını duyurdu. Bu girişim sermayesiyle yürüyen bir şirkete verilen en yüksek mablağ oldu.

WhatsApp’ı Yahoo’daki işlerini bırakıp Güney Amerika’ya gezmeye giden Brian Acton ve Jan Koum kurdular. Kurmadan önce Facebook’ta işe başvurup reddedilmişlerdi. 2009’un Ocak ayında birer iPhone aldıktan sonra akıllı telefon uygulamaları için büyük bir pazar olduğunu öngördüler (Koum daha sonra spor yaparken gelen telefonları kaçırmaktan bıktığı için arayış içinde olduğunu anlattı).

Şubat ayında şirketi kurduktan sonra sistem devamlı çöktüğü için Koum iş aramaya karar verdi ama Acton birkaç ay daha sabır etmesini istedi. Haziran’a geldiklerinde 250 bin kullanıcıya çıkınca Yahoo’da çalışan beş eski arkadaştan $250 bin topladılar. Kullanıcı sayısı gittikçe arttı ve 2011’de girişim sermayesi şirketi Sequoia Capital işin %15’i için $8 milyon koydu. 2013’te kullanıcı sayısı 200 milyona çıkınca $50 milyon daha yatırdı.

Bir yıl sonra Google $10 milyar teklif etti, satmadılar. İyi ki satmamışlar, Facebook’tan iki mislini aldılar. Sequoia Capital de yatırdığının 50 mislini almış oldu.

1981: Beatles gitaristi George Harrison “sehven intihal” yapıp iki şarkı (“My Sweet Lord” ve “He’s So Fine“) yürüttüğü için ABKCO Music’e $587,000 tazminat ödemeye mahkum oldu. Ne var bunda! Shakespeare’den merkez bankası başkanlarına, Oscar Wilde’dan üniversite rektörlerine kadar herkes yapıyor…

18 Şubat

2010: Cumhuriyetçi Parti’den unutkan bir arkadaş Florida’daki parti kongresi sırasında 72 sayfalık bir belgeyi otel odasında unutup çıktı. Belgede paritinin seçim kampanyası fon toplama direktörünün binlerce kişiyi nasıl tehdit ederek adam başı $2.500 toplayacaklarına dair sunumu ortaya çıktı.

2010: Bibliothèque Nationale de France (Fransa Ulusal Kütüphanesi) ünlü maceraperest, yazar ve aşık Giacomo Casananova’nın yazdığı hatıralarını €7 milyona satın aldı.

12 cilt ve 3.700 sayfadan (1,2 milyon sözcük) oluşan hatıralar Casanova’nın doğuştan (1725) 1774 yılına dek görüp geçirdiklerini kapsıyor. Her ne kadar Casanova Venedik doğumlu olsa da hatıralar zamanın sosyetesinin konuştuğu Fransızca dilinde yazılmış.

Casanova tam bir skandallar kralı, arlanmaz bir zampara ve kurnaz bir sahtekârdı. “Hayatımın Hikâyesi” olarak bilinen otobiyografisinde baştan çıkardığı 120 kadıınla neler yaptığını anlattı. Avrupa’nın her kentindeki maceralarıyla (1742’de İstanbul’a da geldi), Voltaire, Mozart, Prusya’nın II. Frederik’i ve Rusya’nın Katerina’sı gibi ünlülerle yaşadıkları da orada.

Zaten sahne dünyasından geliyordu. Babası da annesi de artistlerdi. Zamparalık hayatına daha 11 yaşındayken öğretmeninin kızkardeşiyle başladı. Bekâretini 17 yaşında kardeş iki kızla kaybetti. Dolandırıcılıktan, kumarbazlıktan, borçlardan içeri girip çıktı.

Hatıralarında müthiş ağzı sulandırıcı anekdotlar var ama en ilginci 1761’de Leonilda ile yaşadıkları. Casanova olmak kolay değil, bir sürü gayrimeşru çocuğu oldu. Leonilda’yı yatağa attığında konuşmalardan kendi kızı olduğunu anladı ve geri çekildi ama bu hikâyenin sonu olmadı. Yıllar sonra kızın annesi Lucrezia (o da eski sevgilisi) onu evine davet etti. Evlenmiş olan Leonilda da ordaydı ama kocası kısırdı. Düşünceli anne Casanova’dan Leonilda’yı gebe bırakmasını istedi. O da hayır demedi elbette. Sonuçta torununun babası olmuş oldu!

Şimdi Venedik’in Palazzo Pesaro’sundaki müzesinde onun hakkında başka şeyler de öğrenebilirsiniz. Erkekler öğrensin diye bir sürü inci de döktürdü. Bir tanesi: “Evlilik aşkın mezarıdır”.

1688: London Gazette, Lloyd’s of London’un ve sigorta endüstrisinin doğum yeri olan “Edward Lloyd’un kahvehanesi” ile ilgili bilinen en eski kaynağı yayınladı.

Kahvehane; denizciler, tüccarlar ve armatörler için popüler bir yerdi ve Lloyd, onlara gemicilik ile ilgili güvenilir haberler sağlıyordu. Denizcilik sektöründen herkes; deniz sigortası, gemi brokerliği ve dış ticareti konuşmak için oraya geliyordu. Orada gerçekleşen iş anlaşmaları; sigorta piyasası Lloyd’s of London, Lloyd’s Register ve çeşitli ilgili navlun ve sigorta işletmelerinin kurulmasına yol açtı.

17 Şubat

2007: Nikaragua Cumhurbaşkanı Arnoldo Alemán, ülkeyi 1998’de vuran Mitch kasırgasının yarattığı hasar için yardım aramaya çıktığı seyahatlerde zevki için devletin kasasından $1,8 milyon harcadığını kabul etti (önce paranın kendi kahve çiftliklerinden yaptığı servetinden geldiğini söylemişti).

Bu paranın içinde; Bali Ritz Carlton ($13.755), Hindistan’da hediyelik eşya ($68.506), Hindistan Taj Mahal Oteli ($30.878), Kahire’de halıcı dükkanı ($22.350), Florida Biltmore Oteli’nde nişan daveti ($3.867), İtalya’da balayı ($25.955) gibi faturalar vardı. Ülkede insanlar yılda ortalama $430 kazanırken o, kendisini 2004 yılında dünyanın en yozlaşmış dokuzuncu kişisi seçen Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün tahminine göre $100 milyon lüpledi.

Seçimleri Sandinista Partisi’nin başı Daniel Ortega’ya karşı (%38’e karşı %51) kazanıp 1997 başında koltuğuna oturmuştu, ancak 2002 başına kadar kalabildi. Aralık 2007’de mahkemesi sonuçlandı ve para aklama, zimmet ve yolsuzluk suçlamalarıyla 20 yıl hapis cezası aldı. Onunla beraber 14 bakanı ve yakını da ceza aldılar ama bazıları yurt dışına tüydüler.

Sağlığı yüzünden cezasını evde çekiyordu ama 2009 başında yargıtay cezayı iptal etti, çünkü kolları uzundu ve seçimlerde yendiği ve yargıyı eline tutan Ortega’ya millet meclisini kurban ederek karşılığında bu kararı çıkarttı.

. . . . .

2003: Londra kenti merkeze arabasıyla gelenlerden günde ₤5 almaya başladı.

,

1790: ABD hükümeti ilk kez borçlandı. Borcun miktarı $191 bin idi (bugünün parasıyla sadece $4 milyon). Üstelik 4 ay sonra bu borcu ödediler. Artık borç ödeme diye bir kavram yok, borç döndürme var. Şubat 2021 itibarıyla ABD ulusal borcu $28 trilyona dayanmış durumda.

16 Şubat

1990: Cisco Systems $18’den Nasdaq’ta halka açıldı. 10 yıl içinde hisselerin değeri %30.000 yükseldi. O günkü piyasa değeri $50 milyondu. Bugün $200 milyarın üzerinde.

1822: İngiltere’de Francis Galton doğdu. Tıp okuyup, Afrika’yı gezip bir saplantı halinde eline geçirdiği her şeyi ölçüp biçtikten sonra, “ortalamaya dönüş” ilkesini ortaya koyan istatistiki kavramı geliştirdi. Eğer yatırımcılar sadece ve sadece bu kavramı iyi anlamış olsalardı, çok daha fazla kazanırlardı (ve kazandıklarını korurlardı).

1659: Tarihin ilk bilinen çeki yazıldı. £400’lük (bugünün £56 bini) çek İngiltere ile Osmanlı arasında ticaret yapan Levant şirketinin tüccarı Vanacker tarafından (bu tüccarlara Türkiye Tüccarı denilirdi) Bay Delboe’ya el yazısıyla yazıldı. Banka, Londra’da faaliyet gösteren Morris & Clayton’du.

Aslında Hindistan’da MÖ 321-185 yılları arasında hüküm süren Maurya İmparatorluğu’nda adeşa isimli benzer bir çek kullanıldığı biliniyor. MS 57 yılında Romalılar da tahta levhalara Latince yazılan ve balmumuyla cilalanan preskripsiyon denen bir tür çek kullandılar. Persler de üçüncü yüzyılda akreditif kullanmaya başladılar. Bunlara evrak veya sözleşme anlamına gelen čak denirdi. Sonra Abbasiler’de sakk halini aldılar.

13. yüzyılda da Venedik’te kambiyo senetleri belirdi. Ülkeler arası seyahatlerde para taşıma külfetini bertaraf eden bu senetler daha sonra bütün Avrupa’ya yayıldı. 1500’li yıllarda ise Hollanda’da kazandıkları paraları evde tutmak istemeyen tüccarlar paraları veznecilere yatırıp karşılığında çeke benzer ve başka harcamalarda kullanılabilir depozit notları aldılar.

1659’un ilk el yazması çeklerini İngiltere Merkez Bankası’nın 1717’de ilk kez matbu çekler basması takip etti. Üzerinde hesap sahibinin ismi yazan ilk kişisel çekler de 1811’de İngiltere’de piyasaya çıktı. ABD’nin çekle tanışması 1784 yılında Alexander Hamilton’un New York Bankası’nı kurmasıyla gerçekleşti.

Evet 1659’da yazılan o çek bugün 361 yaşında ama 400üncü yaşını görüp görmeyeceği şüpheli, çünkü artık online bankacılık ve otomatik ödemeler çeklerin yerini alıyor. Zaten küresel çek kullanımı 1990’dan itibaren azalmaya başladı. Bugün 25 yaşının altındaki nüfusun %70’i hayatında çek kullanmadı.

15 Şubat

2005: 

Bir gün önce, Sevgililer Günü’nde açılan internet sitesinin ardından dünyanın en büyük video paylaşım platformu YouTube hayata geçti.

Sitenin Sevgililer Günü’nde açılmasının arkasında bariz bir neden var. O zaman Elon Musk’ın online ödeme sistemleri şirketi PayPal’de çalışan Chen, Hurley ve Karim bir video flört sitesi kurmak istemişler ve ismini de “Tune In, Hook Up” (Siteye Gir, İlişki Kur) koymuşlardı ama tutmadı.

Sonra bir yıl önceki final maçı gösterisinde Janet Jackson’un açılan memesinin görüldüğü çekimleri arayıp bulamayınca akıllarına bu işi yapmak geldi ve sitenin ismi de YouTube olarak değiştirildi. İlk videoyu kendileri yüklediler, dayandılar ve bekledikleri şans Kasım 2005’te geldi. Ronaldinho’nun oynadığı Nike reklâmı 1 milyon kez izlenince $19,5 milyon girişim sermayesi topladılar.

Daha 2 yıl dolmadan Google $1,65 milyar ödeyip YouTube’un sahibi oldu. Bugün yılda $30 milyar ciro yapıyor ve 3 milyara yakın kullanıcısı var. Günde 720 bin saatlik video yükleniyor, 1 milyar saatlik de izleniyor.

YouTube’daki eğitici videolarından istediğiniz zanaati öğrenebilirsiniz. En çok izlenen eğitim vidolarından biri de “Nasıl Öpüşülür”. Haydi! Aydınlanalım…

. . . . .

1985: ABD hükümeti hazine bonolarının parçalara ayrılmasına izin vererek STRIP’leri işleme açtı. STRIP’in kelime anlamı soymak/sıyırmak. Separate Trading of Registered Interest and Principal of Securities’in kısaltılmışı. Bir aracı kurum veya yatırım bankası hazine bonosu alıp onun anaparasını ve faizini ayırarak iki ayrı menkul kıymet olarak pazarladığında STRIP yaratmış olur. Bir nevi sıfır kuponlu sentetik bono haline gelen STRIP’ler hem daha iyi işlem ve hedging olanakları yaratırken ikincil piyasaya da daha fazla likidite getirir. Devlet güvencesindedirler ama devletten değil finansal kurumlardan alınırlar ve bir sabit getirili kıymet olarak düşük risklidirler.

1966: Fidelity’yi bir yatırım fonu devi yapan acar fon yöneticisi Gerald Tsai şirketteki hisselerini satıp $25 milyon toplamak için Manhattan Fonu’nu kurdu. Fidelity’de bir önceki yılda %50 getirdiğini görenler Manhattan Fonu’na daha açılmadan $247 milyon yatırdılar. Üç yıl sonra fon değerinin %90’ını kaybedip battı. Her zamanki gibi, en cazip getirileri kovalayan yatırımcılar en kötü yananlar oldu.

14 Şubat

Bugün (14 Şubat) Sevgililer Günü. Bizde nispeten yeni ve istatistikler yok ama Sevgililer Günü’nün ABD’deki ekonomik katkısı dudak uçuklatıyor.

2019 yılında Sevgililer Günü alışverişi ekonomiye $20,7 milyar katkıda bulundu (bu rakam 2018’de $19,2, 2017’de $18,2 milyardı). 2019 harcaması 2016 yılındaki rekoru da ($19,7 milyar) geçti.

Bu alışveriş sadece mağaza sahiplerini memnun etmekle kalmıyor, aynı zamanda tüketici güven endekslerini de yükseltiyor. Bu ABD için çok önemli, çünkü orada gayri safi milli hasılanın neredeyse %70’i tüketici harcamalarından oluşuyor.

Orada nüfusun %51’i Sevgililer Günü’nü bir şekilde kutluyor. 2007 rekorundan (%63) düşüş var. Herhalde nüfus gittikçe yaşlanıyor diye. Gençler karşı cinsi etkilemek için yarışırken yaşlılar pek ilgilenmiyor.

2019’da kutlayanlar adam başı $162 harcadılar (2016 rekoru $147 idi). Erkekler kadınlardan iki misli daha fazla harcadılar (erkekler $230, kadınlar $98). Erkeklerin harcaması %20 yükselirken kadınlarınki %1 düştü.

Kutlayanların %52’si şekerleme ($1,8 milyar), %44’ü tebrik kartı ($0,9 milyar), %34’ü akşam çıkma ($3,5 milyar), %35’i çiçek ($1,9 milyar), %18’i de mücevher ($3,9 milyar) için para döktü.

Kutlamayanların bazıları da inadına “anti” hediyeler alıyor. Kadın kocasına rüyasında ondan kocaman bir elmas yüzük aldığını gördüğünü anlatıp bunun ne anlama geldiğini söylüyor. “Akşama anlarsın” yanıtını alıyor. Kocası akşam eve geldiğinde hediye paketini veriyor. Paketi heyecanla açan kadın “Rüyaların Anlamı” isimli kitabı buluyor.

Bir başka koca eşine “sana kayış ve çanta” aldım diyor. Paketten elektrikli süpürgenin parçaları çıkıyor.

1936: New York Hisse Senedi Borsası’nın başkanı Richard Whitney, en sevdiği içecek olan Jersey Lightning markalı elma konyağını üreten Distilled Liquors Corp.’un krediyle satın aldığı hisselerinde düştüğü temerrüde karşı kullanılsın diye ofisindeki kasayı açtı ve içindeki $150 binlik şirket tahvillerini teminat olarak verdi. 1938 yılında tahvillerin ona değil New York Yat Klübü’ne ait olduğu ve yaptığının düpedüz zimmete geçirme olduğu anlaşılınca Wall Street’te dönen dolaplarının ulusal bir simgesi haline geldi ve Başkan Roosevelt’in finansal sistemi reforme etme girişiminin fitilini çekti.

. . . . .

1934: New York Menkul Kıymetler Borsası, üyelerinin “hisse senedi havuzlarına” ya da bir hisse senedinin fiyatını yukarı ya da aşağı çekmek için bir araya gelen organize broker gruplarına katılmalarını yasakladı. Ah, nerede o güzelim havuzlar, bir daha hiç görmedik (!).

13 Şubat

2012: ABD başkanlığına oynayan New York valisi Eliot Spitzer’in hayatı Washington DC’de ayarladığı bir otel odasına çağırdığı escorta $4.300 ödeyince alt üst oldu.

Spitzer, Osmanlı devrinin Filistin’inden göç edenlerinden olan varlıklı bir Musevi aileden geliyordu. Harvard’da hukuk okuyup New York eyalet başsavcısı oldu. Kenti Gambino sülalesi gibi organize suç örgütlerinden temizleyince yıldızı parladı ve vali oldu. Ona “Wall Street Şerifi” deniliyordu. Daha Obama’nın ismi bile duyulmamışken başkanlığın en büyük adayı olarak gösteriliyordu ama kendi kendini yedi.

Sadece birkaç yıl içinde escortlara $80 bin ödediği ortaya çıkınca şerif lâkabı gitti, yerine ona “Luv Guv” (Aşk Valisi) denmeye başladı. Valiyken suç örgütleri ve gayri yasal escort servislerle olan ilişkileri sırasında bankalardan yaptığı havaleler bankacılık kanunu çerçevesinde gizli takibe takıldı. Federal ajanlar aslında suç örgütlerinin para aklama faaliyetlerini takip ediyorlardı ama bizim valinin uçkuru soruşturmaların göbeğinde yer alıyordu.

O gün Emperors Club VIP’de çalışan 22 yaşındaki Kristen’le $4.300’e anlaştı. Buna kızın New York’tan Washington’a tren ve taksi gidiş gelişleri, mini bar ve diğer hizmetleri dahildi. Mayflower Otel’nin 871 numaralı odasında buluştular. Odayı arkadaşının ismine tutmuştu ama yakalandı, gazetelere çıktı, istifa etti, başkanlık hayalinden oldu, sonra da boşandı. Amerikan siyasetinde zirveden dibe düşüş hiç bu kadar muhteşem olmamıştı.

Bu iş Kristen’e yaradı. Gazeteler resimlerini yayınlamak için birbirleriyle yarıştı. MySpace.com’daki profilini 12 milyon kişi ziyaret etti. Hustler dergisi çıplak pozları için $1 milyon teklif etti. Sonunda Penthouse dergisinin Mayıs 2010 sayısında yer aldı (kaç para aldığı bilinmiyor).

1990: Çöp-tahvil devi Drexel Burnham Lambert, CEO Fred Joseph’in The Wall Street Journal‘a “Gün ışığını görüyorum. En kötüsü geride kaldı” demesinden birkaç gün sonra iflas etti.  Drexel, üst düzey yöneticisi Michael Milken’in öncülüğünde çöp-tahvil piyasasındaki yasa dışı faaliyetlere karışması nedeniyle iflasa zorlanan çok uluslu bir Amerikan yatırım bankasıydı. Zirvede olduğu dönemde ABD’nin en büyük beşinci yatırım bankasıydı. Firma 1986 yılında en kârlı mali yılını geçirmiş ve 545,5 milyon dolar kâr ederek (bugünün 1,5 milyar doları eder) o döneme dek en fazla kâr eden Wall Street firması olmuştu.

12 Şubat

2020: Japon polisi, 3.200 otel rezervasyonu yapıp sonra iptal ederek kendilerine $22.000 değerinde ödül puan toplayan ama otellere $1 milyon maliyet çıkartan ana-oğul çifti tutukladı. İlgililere duyurulur. Yeni bir iş.

. . . . .

2019: 8 kez ABD başkan adayı olan Lyndon LaRouche öldü. 1988 yılında IRS’yi (Gelir İdaresini) dolandırmak ve binlerce destekçisinden aldığı 30 milyon dolardan fazla krediyi kasten ödememek suçlarından hüküm giymiş, aldığı 15 yıllık cezanın üçte birini çektikten sonra 1994 yılında serbest bırakılmıştı. Tam bir komplo teorisyeniydi ve 1976’dan 2004’e kadar her seçimde kendi pompaladığı siyasi hareketinin üyeleri tarafından kurulan üçüncü partilerin adayı olarak yarışmış, en fazla 78 bin oy toplayabilmişti.

2012: Köpekler hakkında değil, köpekler için kurulmuş olan DogTV kanalı, kablolu TV devleri Time Warner Cable ve Cox Media’da San Diego’lu köpek sahipleri için görücüye çıktı.

California’nın San Diego kenti test bölge olarak seçildi ve DogTV yörenin köpek sahiplerine 1 yıl boyunca ücretsiz sunuldu ve tuttu. DogTV’yi iki İsrailli arkadaş kurdular. Biri daha sonra kendi payını sattı. Şimdi DogTV’nin sahibi yine İsrailli özel bir şirket olan PTV Media Ltd., ama 2014’te uluslararası medya şirketi Discovery startejik bir yatırım yaparak azınlık hisselerini satın aldı. Şimdi DogTV’nin Animal Planet ve Discovery Digital’de programları var.

24/7 yayın yapan DogTV’yi sadece kablolu TV’de ya da dijital platformlarda değil, aynı zamanda Apple TV, Roku ve Amazon Fire TV’de, bilgisayarınızda (ister PC, ister Mac olsun) ve hem iOS hem de Android işletimli cep telefonlarınızda izleyebilirsiniz (cep telefonunuzda köpeğiniz izler mi, bilmem). TV kısmı şimdilik ABD, Brezilya, Fransa, Güney Kore, Çin, İngiltere, İrlanda ve Portekiz’de var. 14 gün ücretsiz deneme süresinden sonra ayda $9,99 ödemeniz gerek.

DogTV programların uzmanlar ve bilim adamlarının yardımıyla yapıldığını; amacın köpeği eğlendirmek, sakinleştirmek ve stimüle etmek olduğunu; programların köpeklerin duyularına ve hayatlarına göre tasarlandığını söylüyor.

Köpekler gerçekten TV izliyorlar mı? DogTV’ciler “hem de nasıl” diyorlar. Kritikler koku alma duygusu olmadan TV’nin köpeğe hitap etmediğini söylüyorlar. Sizinki izleyecek mi? Bir ay $9,99’la vedalaşırsanız denersiniz. Telefon uygulaması bedava. Kanalın bir sürü üyesi var, para kazanıp kazanamadıkları hakkında bir bilgi bulamadım ama Discovery oradaysa kan koklamıştır.

11 Şubat

2019: 1972’de Vietnam Savaşı sırasında çekilen o efsane resimde “Napalm Kız” diye tanıdığımız Güney Vietnamlı Pahn Thi Kim Phúc’a (57) savaşa ve nefrete karşı yaptığı çalışmalardan ötürü €10 binlik Dresden Barış Ödülü verildi.

Kim Phúc o zaman 9 yaşındaydı. Kuzey Vietnamlıların işgali altındaki köyü Güney Hava Kuvvetleri tarafından bombalandı. Yanındaki iki kuzeni ve iki diğer köylü olünce kaçışmaya başladılar. Giysileri tamamen yandı, derisi yanıklar içerisindeydi. O anı Associated Press fotoğrafçısı Nick Ut yakaladı ve resim savaşın acımasız yüzünün en etkileyici kanıtı haline geldi. Bir yıl sonra da Pulitzer Ödülü’ni kazanıp Dünya En İyi Basın Fotoğrafı seçildi.

Nick akabinde Kim Phúc’u Saygon’a hastaneye görürdü. Doktorlar üçüncü derece yanıkları görüp yaşama şansının çok az olduğunu söylediler. Hastanede geçirdiği 14 ay ve 17 ameliyattan sonra eve döndü. Deri nakli yapıldı, ünlü Fin doktor Aarne Rintala tarafından bakıldı, Almanya’da tedavi gördü. Tekrar doğru dürüst hareket etmesi 10 yıl aldı. Hükümet Küba’da üniversiteye gitmesine izin verdi. Orada bir vatandaşıyla evlendi ve balayı için Moskova’ya uçarken uçağın yakıt ikmali için durduğu Kanada’ya iltica etti.

Şimdi Toronto yakınlarında oturuyor. Savaş mağduru çocuklara tıbbi ve psikolojik yardım veren bir vakıf kurdu. UNESCO İyi Niyet Elçisi. Barış ve hoşgörü için çalışıyor ve şöyle diyor: “Affedebilmek beni nefretten özgür kıldı. Her yanım yanık ve acı içindeyim ama yüreğim temiz. Napalm çok güçlü ama affedebilmek ve sevgi daha güçlü. Eğer herkes affedebilip sevgi ve umutla yaşamayı öğrenirse savaş olmaz. O küçük kız yapabildiyse, kendinize ben de yapabilir miyim diye sorun.”

Son olarak, Nixon’un genel kurmay başkanına resmin düzmece olabileceğini söylediği tapelerin de açıklandığını ekleyelim.

. . . . .

2000: Pets.com NASDAQ’ta $11’den halka açıldı. Diğer arzların aksine, ilk günlerde fazla hareket etmemesi internet balonunun patlamak üzere olduğunun ilk işaretlerini verdi. Zaten 9 ay sonra fiyatı %99 eridi ve kapandı.

1998: Las Vegas KVBC-FM Radyosu Monica Lewinsky’ye bir röportaj için $5 milyon teklif etti. Hiç değişmiyor, her yol saraydan geçiyor…

10 Şubat

2007: Uzay mekiği Atlantis astronotları Uluslararası Uzay İstasyonu’na (ISS) $1,4 milyara mal olan Destiny isimli (kader) laboratuvar modülünü taktılar. Destiny, ABD’nin ISS’teki bilimsel araştırma ünitesi.

Boeing’in alüminyum ve paslanmaz çelikten inşa ettiği Destiny 14,5 ton ağırlığında, 8,4 m. uzunluğunda, 4,2 m. çapında ve 105 m3 hacmi var. Üç silindir bölümden oluşan basınçlı modülün içinde astronotlar tıptan, mühendisliğe, biyoteknolojiden, fiziğe kadar çeşitli alanlarda bilimsel araştırmalar yapıyorlar. Yarım metrelik optik saflıkta teleskop kalitesindeki pencereden taşkınları, çığları, yangınları, deniz hareketlerini, fırtınaları inceliyorlar.

Uluslararası Uzay İstasyonu’nun (ISS) yapımında ise 16 ülkenin imzası var (hayır, Türk imzası yok). ISS saniyede 8 km. hızla her 90 dakikada bir dünyanın etrafını dönüyor. 109 m. uzunluğuyla aslında astronotlar için hayli yer var. Yaşam alanı bir Boeing 747’ye eşit. Bugüne kadar uzaya yollanmış en büyük insan yapımı obje. Aynı zamanda bugüne dek dek yapılmış en pahalı obje ($120 milyar). ISS ay ve Venüs’ten sonra bugün gece göğünde görebileceğiniz en parlak şey.

Sadece 2 tuvaleti var ama mürettebat ve laboratuvar hayvanlarının çişi filtre edilip içme suyu olarak kullanılıyor. Uzayda olmanız bilgisayarlara virüs girmeyecek anlamına gelmiyor. İstasyondaki 52 bilgisayara bugüne kadar defalarca virüs bulaştı.

Astronotlar orada günde üç öğün yemek yiyorlar ama oturarak değil elbette. Ağırlıksız ortamda süzülüyorlar. Yediklerini ellerinden kaçırırlarsa modülün içinde uçuşabilirler. Öyle “dolaba gidip kemirecek bir şeyler alayım” da yok. Her gıda konserve veya suyu çıkarılmış paket. Uzayda gıda yetmiyor. Sıfır yer çekiminde adele ve kemik kütlesi eridiğinden günde en az iki saat idman yapmalılar. Tellere takılmadan tabi (13 km. tel var istasyonda).

2000: Bill Clinton’un “Ekonomik Danışmanlar Konseyi” Başkanı Dr. Martin Baily “Temel veriler çok iyi gözüküyor, sağlam politikalarımızı sürdürdüğümüz müddetçe 107 aydır devam eden büyümenin ilelebet devam etmemesi için hiçbir neden yok” dedi. Yıl bittiğinde ekonomi resesyona girdi. Aynı bizim Cumhurbaşkanlığı Finans Ofisi’nin enflasyonun negatif çıkacağını söyemesi gibi. Danışa danışa böyle oluyor ülkeler ve ekonomileri.

1992: Boksör Mike Tyson güzellik yarışmacısı Desiree Washington’a tecavüz etmekten tutuklanıp 6 yıl hapis ve $30,000 ceza yedi. 3 yıl içerde kalıp 1995’te çıktı. İçerdeyken Müslüman olup ismini Malik Abdul Aziz yaptı.

9 Şubat

2007: Fransız temyiz mahkemesi, geçen yıl ünlü kübist/dadaist Fransız/Amerikan Marcel Duchamp’ın porselen pisuvarına çekiçle saldıran Pierre Pinoncelli’nin $260 bin tazminat ödemesi gerekmediğine hükmetti.

Kendini performans sanatçısı olarak tanıtan Pinoncelli sanatı bir züppelik, hizipçilik ve ticaret haline getiren galeri ve müzelere takmıştı. Özellikle basmakalıp sanat kavramını yıkmayı amaçlayan dadaizm gibi akımların Duchamp gibi temsilcilerine bu şekilde davranılmasına çok içerliyordu.

9 Ocak 2006’da Paris’in Pompidu Merkezi’nde sergilenen pisuvarı çekiçle çatlattı. Duchamp’ın 1917 imzalı orijinali kaybolunca 8 adet reprodüksiyona imzasını atmış, bunlar dünyanın çeşitli müzelerinde sergileniyor, tanesine $2,8 milyon değer biçiliyordu. Bu Pinoncelli’nin kafasını çok bozuyordu. Zaten 1993’te Nimes’de sergilenen pisuvarın da önce içine işemiş sonra kırmıştı. Protestolarına hiç ara vermedi. Zamanın kültür bakanı Andre Malraux’a kırmızı boya fırlattı, Nice’i ırkçı Cape Town ile ikiz kent yaptılar diye sahte tüfekle banka soydu (sadece 10 Frank aldı), adam kaçıran Kolombiya gerillalarına kızdı diye Cali’de parmağının ucunu kesip sergi duvarına kanıyla FARC yazdı, Noel’in ticarileştirilmesine kızdı diye Noel Baba kıyafetiye AVM’nin önünde çuvalından döktüğü oyuncakları ağlayan çocukların önünde ayaklarıyla ezdi.

Sanat işte. Herkes başka tanımlar. 1999’da Tate’de içinde boş şişeler, kullanılmış kondomlar ve pis iç çamaşırı bulunan dağınık bir yatak sergilenmişti. 2001’de Mayfair’de Hirst’ün yarı dolu kahve kartonları, izmarit dolu küllükler ve ezilmiş bira kutularından oluşan çöp instalasyonunu çöpçüler yanlışlıka atmışlardı. Duchamp Mona Lisa’ya bıyık yapıp ismini “güzel kıçı var, azmış” koymuştu. Bu arada Pompidu’nun pisuvarı €14.352’ye tamir ettirdiğini de unutmayalım. Hangi tesisatçıydı kullandılar acaba, Gucci mi?

1966: Savunma harcamaları ve enflasyonla körüklenen Vietnam Savaşı çağı boğa piyasası tepeye vurdu ve Dow Jones Sanayi Endeksi 995’e ulaştı. Bundan sonra tekrar bu seviyeye ancak 11 Ekim 1982’de gelebilecekti. Size birisi “hisse senetleri uzun vadeli yatırımdır” derse 17 yılın ne kadar uzun vade olduğunu hatırlayın.

1585: Kökleri 11. yüzyılın orta çağ ticaret pazarlarına dayanan Frankfurt Borsası kuruldu. Bugün sahibi Deutsche Börse AG ve piyasa değeri bazında ($2,5 trilyon) dünyanın 13. en büyüğü.

8 Şubat

1983: Ağa Han ve ortaklarının efsanevi şampiyon safkan atı Shergar İrlanda’da bulunduğu haradan çalındı ve bir daha da bulunamadı. Değeri $10 milyondu, sigortacı Lloyds of London yarısını karşıladı.

Ağa Han Shergar’ı 1979’da eğitilsin diye göndermişti. 1980’de yarışmaya başladı. O yıl koştuğu iki yarışın birini kazanıp diğerinde ikinci oldu. 1981’de 6 kez koşup 5 kez kazanarak fark rekorları kırdı. Son yarışında dördüncü olunca emekliye ayrıldı.

Ağa Han, her yarış kazanılırken $10 milyon değer biçilen Shergar’ın 40 hissesinin 6’sını tutarak geri kalanı 34 kişiye sattı. 8 Şubat akşamı harayı maskeli altı kişi basıp seyis başını alıkoyarak atı ve seyis başını kaçırdılar. Seyis başını bir saat sonra yolda serbest bırakırlarken polisi ararsa ailesinin öldürüleceğini söylediler. Seyis başı gece yarısı Fransa’da bulunan Ağa Han’a haber verdikten sonra polis de bilgilendirildi ama iş işten geçmişti.

8 saat sonra kaçıranlarla ilk temas kuruldu ve görüşmeler birkaç gün sürdü. Fidye olarak $2 milyon istendi. Ağa Han ve ortakları atın hayatta olduğuna dair kanıt istediler ama gönderilen resimden pek ikna olmayınca görüşmeler kesildi ve bir daha da temas kurulmadı.

16 yıl sonra (1999), eski İRA’lı (İrlanda Cumhuriyet Ordusu) bir muhbir atın kaçırıldıktan 4 gün sonra öldürülüp gömüldüğünü söyledi ama gömü hiçbir zaman bulunamadığı gibi kaçıranlar da asla yakalanmadılar. Shergar’ı silah alımlarını finanse etmek için IRA’nın kaçırdığı en yaygın kanıydı.

Sigortacılar poliçeler hırsızlık ve gaspı içermediği için gayet güzel yan çizebildiler ve sadece yarısı tazmin edilebildi. Aralarında Ağa Han’ın da bulunduğu bazıları zaten sigorta yaptırmamıştı.

1980: New York Hisse Senedi Borsası’nın piyasa değeri ilk kez $1 trilyona ulaştı. Bugün $30 trilyona yakın. Tüm dünya halka açık hisse senetlerinin değerinin üçte biri (BİST $250-300 milyar arasında).

1971: 10 yıllık bir hazırlık döneminden sonra NASDAQ nihayet faaliyete geçti. Bugün 3.700’den fazla şirketin kote olduğu pazarın piyasa değeri neredeyse $25 trilyon ve dünyanın ikinci en büyüğü. Nasdaq Bileşik Endeksi’nin kuruluş tarihindeki (1971) değeri 100 idi.

NASDAQ hayli genç, çünkü ABD’nin ilk borsası 1790’da Philadelphia’da açıldı (NASDAQ şimdi oranın sahibi). O bile genç, çünkü dünyanın en eski borsası Amsterdam (1602). Aslında ondan eskisi de var: Antwerp, Belçika. Antwerp Borsası daha hisse senetleri yokken (onun için sıralamaya girmiyor, zaten artık yok) 1460’ta faaliyete geçmişti (Kristof Kolomb Amerika kıtasına ayak basmadan 32 yıl önce).

NASDAQ’ın kendi hisse senetleri de NASDAQ’ta işlem görüyor. $34 milyar piyasa değeri var.

7 Şubat

2011: Zamanın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ziyaretinin arefesinde İran ve Türkiye tarafından yapılan açıklamada iki ülke arasında 10 milyar dolar civarında olan ticaret hacminin üçe katlanmasının planlandığı söylendi. Aradan 11 yıl geçti, bu kez 2022 Temmuz’unda Cumhurbaşkanı Erdoğan, Sadabad Sarayı’nda, Türkiye-İran Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi 7. Toplantısı’nın ardından İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ile düzenlediği ortak basın toplantısında bu hedefi hatırlatarak ulaşacağımızı umduğunu ifade etti. 2022’de gerçekleşen ticaret hacmi Gül’ün ziyareti sırasındakinden 3,5 milyar dolar daha az, 6,42 milyar dolardı. Bu kez 24 Ocak 2024’te, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ile Türkiye-İran İş Forumu’na katıldı ve “30 milyar dolarlık ticaret hedefine ulaşma kararlılığımızı devam ettiriyoruz” dedi. Dedi ama gidişat tam tersi, çünkü iki ülke arasındaki 2023 ticaret hacmi 2022’den daha az, takriben 5,5 milyar dolar olarak gerçekleşecek.

1845: İki bin yıllık, eşi benzeri olmayan ve paha biçilmez Portland Vazosu sarhoş bir ziyaretçi tarafından İngiliz Müzesi’nde parçalandı.

Herhalde MS. 1-25 yıllarına ait Roma devri kabartma camdan yapılan şaheserin üzerindeki 6 kişi, büyük bir yılan ve iki sakallı ve boynuzlu kafanın anlattığı hikâyeler hakkında uzmanlar henüz fikir birliğinde değiller. Tarihi yorumlar imparator Augustus, mitolojik yorumlar deniz tanrıları Peleus ve Tetis üzerinde yoğunlaşıyor.

1601 yılında Roma’da bulunuyor, 200 yıl Barberini ailesinin koleksiyonunda kalıyor. 1780’de Napoli’deki İngiliz konsolos tarafından bir galericiden satın alınıp birkaç kez el değiştirdikten sonra Portland dükü ve ailesine geçiyor. O da ünlü çömlekçi Wedgewood’lara ödünç veriyor. 1810’dan beri müzede (müze 1945’te satın aldı).

O gün okulunu terk etmiş, fakir ve ailevi sorunları olan 19 yaşındaki İrlandalı Mulcahy içip içip müzeye girdi ve cam bölmenin arkasındaki vazoya orada bulduğu bir taş heykeli fırlatarak hem camı kırdı hem de vazoyu 80 parçaya ayırdı. Anında tutuklandı elbette.

Uzmanların vazoyu tamir etmesi 7 ay sürdü ve müzede tekrar yerini aldı ama zaman içinde zamk tekrar gözükmeye başlayınca kırıp tekrar yapmak zorunda kaldılar. Bugün hâlâ orada.

“Mala bilerek zarar vermek”ten suçlanınca akıllı avukatı yasaların bu suçun ederi £5’ten az olan objeleri kapsadığını yakalayarak müvekkilinin o paha biçilmez vazoyu değil sadece cam bölmeyi kırma suçundan £3 (bugünün £350’si) veya 2 ay hapis cezası almasını sağladı. Mulcahy parası olmadığı için hapsi seçti ama daha sonra bir akrabası cezayı ödeyip çıkardı.

6 Şubat

2004: Londra’nın azılı ve deneyimli 5 hırsızı içerden de yardım görerek kentin Heathrow Havaalanı’nda Menzies kargo firmasının deposuna girip 16 çalışanı kelepçeyerek £1 milyon ve £700 bin değerinde farklı ülkelerin paralarıyla kayıplara karıştılar.

Aslında polise 6 ay önce bunun olacağına dair ihbar gelmişti ve depo devamlı gözaltındaydı. Baskının tam hangi gün yapılacağın bilmediklerinden biraz gevşediler. O gün 6 hırsız (havaalanında çalışan çete üyesiyle birlikte) silahlarıyla depoya girip çalışan 16 kişiyi biraz hırpalayıp bileklerine plastik kelepçeler takarak etkisiz hale getirdiler. Bir kişi kaçmaya çalışırken üzerine ateş açıldı, yaralanmadı, hatta geri dönüp kendisine ateş açanla güreşmeye başladı. Bir ara tabancayı bile kaptı ama bir şey yapamadan diğer hırsızların da yardımıyla yere indirildi.

6 hırsız hemen akabinde paraları alıp tüydüler (paralar hiçbir zaman geri alınamadı). Sonra çok akıllı bir şey yapıp o gece havaalanındaki bir otelde kutlama yaparlarken kapalı devre televizyon kameralarına yakalandılar. Polis bu bantları kullanarak iki yıl içinde hepsini yakaladı. Yakalanmalarında erken enselenip muhbirlik yapan havaalanında çalışan çete üyesinin de büyük rolü oldu.

İlk yargılama daha birinci ayda yakalanan elebaşının davasıyla (Mart 2005) başladı ve sayısız oturumla 2010 Mart’ına kadar sürdü. Jüri çete üyelerinin dışarda olan işbirlikçilerinden korkmaya ve dolayısıyla mahkemeyi asmaya başladı. Önce jüriyi korumak için £1,5 milyon harcanarak güvenlik önlemleri getirildi. Sonra sadece jüriyi korumanın yetmeyeceği, aile üyelerinin de korunması gerektirdiği ortaya çıkınca jüri serbest bırakıldı ve tüm teamüller çiğnererek jürisiz yargılama yapıldı. Hırsızlar 15 yıldan müebette kadar ceza alılar. Muhbir 6 yıl aldı. İşin komiği £2 milyonluk hırsızlık için mahkeme £25 milyon harcadı. Hırsızlık yapmak mı iyi, yakalamak mı, yoksa yargılamak mı?

1808: Napolyon’un ilk eşi Josephine’in oğlu, Vali Eugène Napolyon’un fermanıyla Borsa Valori di Milano (Milano Hisse Senedi Borsası) kuruldu. Borsa 1998 yılına kadar kamunundu. O yıl büyük İtalyan bankalarının hissedarlığıyla özelleşti ve La Borsa Italiana ismini aldı. 2007’de Londra Borsası grubuna geçti. 2020’de de €4,3 milyar bedelle pan-Avrupa borsa grubu Euronext’e satıldı. Yakında ismi Euronext Milano olacak. Borsa 1932’den beri Milano’nun Piazza Affari’deki (İş Meydanı’ndaki) Palazzo Mezzanotte’de (Gece Yarısı Sarayı’nda). Palazzo Mezzanotte, 36 metrelik etkileyici cephesiyle İtalyan faşizminin mimari bir sembolüydü. Bugün Borsa İtaliana’da işlem gören şirketlerin piyasa değeri €705 milyar değerinde, yani İtalyan GSYİH’sının %30’u.

5 Şubat

1982: Sir Freddy Laker’ın 1966’da kurduğu ucuzcu Laker Havayolları £270 milyon borçla ($500 milyon) battı.

Freddy (1922 doğumlu) daha 14 yaşında havacılık sektörüne girmeye kararlıydı ve yerel bir deniz uçağı imalathanesinde çalışmaya başladı. 2. Dünya Savaşı sırasında orduda uçuş mühendisliği yapıp hem pilot oldu hem de hava taşımacılığı hakkında çok şey öğrendi. Savaş sonrasında arabasının bagajından uçak yedek parçaları satmaya başladı. Atılgan ve taşkın bir kişiliği vardı.

Beklediği patlama 26 yaşındayken gerçekleşti (1948). Sovyetler Doğu Berlin’i bloke ettiklerinde Batı Berlin’e giden tüm levazım Freddy’nin ordudan ucuza kapattığı uçaklarla yapıldı (2.577 uçuş) ve onu zengin etti. Birkaç girişim sonra Freddy’nin artık bir Rolls Royce’u, Surrey’de golf sahasına bakan bir evi ve yarış atları vardı.

1996 yılında Laker Havayolları’nı kurarak havacılık sektöründe devrim yaptı. Uçuş maliyetlerini düşüren bir dizi uçuş tekniği geliştirirken son dakika bilet alma, uçakta parayla yiyecek içecek satma, bagaj ağırlıklarını düşürme, vs. gibi birçok yeniliğe imza atarak yolculara ucuz uçuş seçeneğini getirdi. Markası Skytrain bir ara Londra’dan New York £32,50’ye yolcu uçurdu (tek yön).

Böyle olunca da büyük havayollarının kafasını bozdu elbette. Büyükler onu batırmak için ellerinden geleni artlarına koymadılar. Şirketi zaten pek sağlam finanse edilmemişti, bir de 1980’li yılların şiddetli resesyonu gelince dayanamayıp battı. Son uçuşu da iflâs ilân ettiği 5 Şubat günü yapıldı. Büyüklere karşı açtığı davaların çoğunu kazandı ama tazminatların çoğu borçlara gitti. Yatını demirlediği Bahamalar’daki malikanesinde otururken 83 yaşında bitti ve Florida’da bir hastanede öldü.

1637: Nadir bulunan 20 gramlık Witte Croonen lale soğanının fiyatı 33 günde %2.506 yükselip 1.345 guldeni (2024’ün parasıyla $175 bin) bulunca lale çılgınlığı da tavana vurmuş oldu. O gün bir lale soğanı beş yıllık işçi maaşı ediyordu. İki yıl sonra (1639) Rembrandt Amsterdam’da 10 lale fiyatına devasa bir ev satın almıştı. Saadet çok sürmedi. 1641 yılına gelindiğinde aynı lalenin fiyatı 37 guldene düştü.

4 Şubat

2004: Mark Zuckerberg sosyal medya internet sitesi Facebook’u faaliyete geçirdi.

Zuckerberg, Harvard Üniversitesi’nde okurken 2003 yılında “Facemash” diye bir internet sitesi yapmıştı. Site okul rehberini kullanarak iki öğrencinin resmini yan yana koyup hangisinin daha seksi olduğunu soruyordu. Siteye daha birinci saatte 450 ziyaretçi girip 22 bin izleme yaptı ama birkaç gün sonra okul idaresi tarafından kapatıldı. Zuckerberg güvenlik riski yaratma, telif haklarını ihlâl etme ve özel yaşam haklarına uymama suçlamalarıyla karşı karşıya kaldı ama nihayetinde suçlama geri çekildi.

Face book tabiri aslında öğrencilerin foto ve kişisel bilgilerinden oluşan rehberi tasvir ediyor. 2003’de Harvard’da bu rehber sadece kâğıt olarak vardı. Zuckerberg öğrenci gazetesine verdiği mülakatta koca okulun bunu çevrim-içi yapmak için neden 2 yıla ihtiyacı olduğunu anlayamadığını ve kendisinin bir hafta içinde yapabileceğini söyledi. Ocak 2004’te tamamlayıp bir başka Harvard öğrencisi olan Eduardo Saverin ile $1000’er yatırarak 4 Şubat’ta da siteyi açtılar.

. . . . .

1994: Önceden hiçbir sinyal vermeden ve tam da yatırımcılar hazine bonolarına milyarlarca dolar akıtırken, Federal Rezerv 5 yıl içinde ilk kez kısa vadeli faiz oranlarını yükseltti. Yıl sonu geldiğinde, oranlar 2,5 puan artırılmışı. Bu da hazine bonolarının 1967’den bu yana en kötü yıllık getiriyi (%7,8 kayıp) vermesine neden oldu.

3 Şubat

2010: İsviçreli heykeltraş Alberto Giacometti’nin Yürüyen Adam isimli heykeli Sotheby’s’in Londra’da yaptığı müzayedede 65 milyon sterline satılarak o günün rekorunu kırdı. Heykeli 2009 yılında Alman Dresdner Banka’sını alırken mülkiyetine geçiren Commerzbank sattı. Müzayede öncesinde 12 ilâ 18 milyon sterlin arasında alıcı bulması tahmin ediliyordu, ama 8 dakika içinde ünlü Lübnan’lı bankacı Edmond Safra’nın dul eşi Lily Safra paraları saydırıverdi. Yürüyen Adam’dan önceki bir sanat eseri satış rekoru Picasso’ya aitti. En pahalı heykel rekorunu ise beş yıl sonra yine başka bir Giacometti heykeli kırdı. 13 yıl önce bugün. O yıl Yürüyen Adam ve Giacometti aynı zamanda 100 İsviçre Frangı banknotun üzerinde de yer aldılar.

. . . . .

2010: Yeni Zelanda polisi üniversite parasını çıkartmak için internet üzerinde bekâretini açık artırmaya çıkaran 19 yaşındaki bir kızın yasal olmayan bir şey yapmadığını açıkladı.

Fuhuş Yeni Zelanda’nın liberal yasalarına aykırı değil. Karşılıklı rıza gösteren yetişkinler oranın sokaklarında, reklâmlarında, randevu evlerinde ve internette yasal olarak bu faaliyette bulunabilirler. İşte kendini ineed.co.nz adresli bir internet sitesinde “unigirl” olarak tanıtan bu ergen de “ne yaptığımı ve sonuçlarının neler olabileceğini gayet iyi biliyorum” diyerek açık artırmayı başlattı (2009).

Güzel, fit, sağlıklı olduğunu ve o güne kadar hiç cinsel ilişkiye girmediğini anlattığı profilini 30 bin kişi ziyaret etti ve 1.200 teklif aldı. NZ$46 binlik ($28 bin) teklifi kabul ettikten sonra da her birine tek tek teşekkür mesajı yolladı.

Aynı yıl ABD’de de bu kez 22 yaşındaki öğrenci Natalie Dylan kendini açık artırmaya çıkarmıştı. Ona 10 bin teklif geldi, rakam $3,7 milyona kadar yükseldi ama iş sonuçlanmadı, çünkü kazanan Avustralya’lı işadamının eşi izin vermedi. Adam da saf saf $250 bin depoziti geri istedi ama alamadı.

Bu işten $250 bin kârlı çıkıp bekâretini koruyan Natalie de fikri 3 hafta fahişelik yapıp üniversite ücretlerini ödeyen ablasından aldığını söyledi. Ne ironidir ki, Natalie üniversitede Aile ve Evlilik Terapisi konusunda master yapıyor ve “Bekâretin Değeri” başlıklı bir tez yazıyordu. Kim demiş akademi dünyası gerçek iş hayatından kopuk diye!

1730: Tarihte ilk kez hisse senedi fiyatları bir gazetede liste halinde yayımlanmaya başladı (Londra’nın Daily Advertiser gazetesi).

1690: Massachusetts eyaleti Amerika’daki ilk kâğıt parayı dolaşıma çıkardı, ama vergi ödemekten başka bir şeye yaramayınca para yavaşça yok oldu. Birkaç yıl sonra tekrar sahneye çıktı ve değeri şaşırtıcı derecede uzun bir süre altının değerine bağlı kaldı (1973 yılında Nixon’un doların altına uluslararası konvertibilitesini resmen sona erdirene dek).

2 Şubat

1958: Ünlü ABD doğumlu Yunan soprano Maria Callas, Roma’da Bellini’nin Norma operasının galasında hastalığını ileri sürerek konser bitmeden sahneyi terk etti. Seyirciler arasında İtalya Cumhurbaşkanı Giovanni Gronchi de vardı.

Maria’nın mutsuz bir çocukluğu oldu. Geçinemeyen anne babasının kavga gürültü dolu evinde büyüdü. Hırslı annesi onu 5 yaşından itibaren müziğe çalıştırdı, çocukluğunu yaşayamadı. Annesi sonunda eşini terk edip çocukları alarak Atina’ya döndü. Maria’yı çalıştırırken kız kardeşini hep el üstünde tuttu. Maria zaten şişman ve gözlüklüydü. 2. Dünya Savaşı’nda Yunanistan’ın mihver orduları tarafından işgali sırasında annesi eve para getirsin diye onu askerlerle yatıp kalkmaya bile zorladı (kendi de yatıp kalktı). 27 yaşına kadar annesine dayanabildi, bir daha hiç görüşmediler.

Atina’da konservatuvarlarla başlayan kariyeri daha sonra İtalya ve ABD’de iyice parıldadı. Müthiş sesi ve performansıyla dünyanın en ünlü sopranosu oldu. 30 yaşına geldiğinde 91 kiloydu ve zayıflamaya karar verip bir yılda 36 kilo verdi. 42 yaşına kadar sahneye çıktı ama son yıllarda sesi iyice bozulmuştu.

1957’de (34 yaşında) hâlâ ilk kocasıyla evliyken bizim İzmir doğumlu milyarder armatör Onassis’le tanışıp 2 yıl boyunca onla aşk yaşadı. Onassis dul Kennedy ile evliyken bile Maria ile Paris’te buluşurdu. Maria hayatı boyunca mutsuz, geçimsiz, huysuz ve talihsiz oldu ve 54 yaşında yalnız başına öldü. Külleri şimdi Ege sularında yüzüyor. $8 milyonluk serveti annesi ve kızkardeşine kaldı ama ilk kocası dava açınca mahkeme dışında 50/50 paylaştılar.

1946: Pennsylvania Üniversitesi’nde ilk bilgisayar olarak kabul edilen Elektronik Sayısal Bütünleştirici ve Hesaplayıcı (ENIAC) için bir basın toplantısı düzenlendi. Makine bütün bir odayı kaplıyordu, 30 ton ağırlığındaydı ve saniyede 5.000’e kadar sayma gibi işlevleri yerine getirmek için 18.000’den fazla vakum tüp kullanıyordu. $450.000’e mal olan ENIAC, ABD Ordusu tarafından 2. Dünya Savaşı sırasında topçu hesaplamaları yapmak için tasarlanmıştı. Evet, bugünün vasat bir hesap makinesi bile ENIAC’tan daha fazla bilgi işlem gücüne sahip ama modern bilgisayar teknolojisinin yolunu açan ENIAC’ın gelişimi oldu.

. . . . .

1929: Dow Jones Sanayi Endeksi’nin son 1 yılda %60,5’lik müthiş yükselişinin ardından, Federal Rezerv Kurulu yatırımcılara “Federal Rezerv Yasası’nın, spekülatif kredi yaratmak veya uzatmak amacıyla Federal Rezerv Sistemi kaynaklarının kullanılması için tasarlanmadığını” hatırlattı. Hatırlattı ama bir şey de yapmayınca spekülatörler gülüp geçtiler ve endeks %20 daha yükseldi. Sonra ne olduğunu hepimiz biliyoruz.

1848: ABD Meksika’dan şimdiki Arizona, California, New Mexico, Texas ve Colorado, Nevada ve Utah’ın bir kısmını $15 milyona (2023’ün $582 milyonu) satın alarak 1/3 oranında büyüdü.

Mexico City’nin kuzey semtinde imzalanarak oradaki villanın ismini alan (Guadalupe Hidalgo Anlaşması) anlaşması iki ülke arasındaki savaşı sona erdirdi ve sınırı Rio Grande ve Gila nehirlerine çizdi.

$15 milyon karşılığında ABD vatandaşları $3 milyona varan savaş tazminatı taleplerinden vazgeçtiler ve alınan 1.360.000 km2 toprakla ABD artık bir okyanustan diğerine uzanmış oldu.

Eğer 2019’da Trump Danimarka’yı yutturabilseydi, yine parayla saadet olacak ve ABD Texas’ın üç misli büyüklüğündeki Grönland’ı satın alıp bir 1/3 daha büyüyecekti. Aslında bu ilk değil. ABD daha önce de (1867, 1910, 1946) Grönland’ı satın alma girişimlerinde bulunmuştu.

1 Şubat

2005: California’lı bir anaokul öğretmeni olan Russell Christoff, 29 yıl önce mankenlik yaparken çekildiği bir fotoğraf sayesinde $15,6 milyon tazminat kazandığını öğrendi.

Russell 1986 yılında mankenlik yapıyordu. Nestlé’nin Taster’s Choice kahve markası için 2 saat boyunca fotoğrafları çekildi. Sözleşmesine göre, eğer fotoğraflar kullanılırsa $2 bin alacaktı. Sonuçta ona $250 ödeme yapıldı. Böyle olunca da fotoğrafların hiç kullanılmadığını düşündü ve konuyu kapattı.

Aradan 29 yıl geçti ve birisi ona içtiği kahvenin etiketindeki adama benzediğini söyledi ama pek dikkate almadı. 2 hafta sonra bir Bloody Mary karışımı almak için alışverişe çıktı ve bir Taster’s Choice paketinin üzerinde resmini görünce hemen mahkemeye gitti.

Gitti, çünkü Nestlé ona resminin 1997 – 2003 arasında kullanıldığını hiçbir zaman söylememişti. Nestlé işi mahkeme dışında halletmek için Russell’a $100 bin teklif etti ama Russell kabul etmedi ve $8,5 milyon için dava açtı.

Mahkeme 1 Şubat 2005’te Russell’a $15,6 milyon tazminat ödenmesine karar verdi. $330 bin resminin kullanımı için, $15,3 milyon da tazminat olarak (Nestlé’nin o markasının söz konusu 6 yılda kazandığı paranın %5’i).

29 yıl sonra aniden zengin olduğunu düşündü ama yanılıyordu. Nestlé temyize gitti ve 2007 Haziran’ında davasını kazandı. Russell’ın rüyası sadece 2 yıl sürdü. Belki de hırs yapmayıp o $100 bini kabul etmeliydi.

. . . . .

2002: Nikkei 225 Endeksi günü 9.791,43’ten kapatınca 1957’den beri ilk kez Dow Jones Sanayi Endeksi’nin altına inmiş oldu. Nikkei 225, bir yıl sonra 7.603’e inip, Aralık 1989’da gördüğü 38.915,87 zirve değerinin %80’ini kaybedecekti. O zirveye hâlâ erişilemedi.

1975: Bill Gates ve Paul Allen kişisel bilgisayar için BASIC dilindeki programı yazmayı bitirdiler ve Altair 8000 kişisel bilgisayarları yapan Micro Instrumentation and Telemetry Systems isimli şirkete lisansladılar. İşin garibi, Bill Gates’in daha sonra çıkaracağı çoğu ürününün aksine bu ürün ilk seferinde gayet mükemmel çalıştı.

1946: Aileden zengin John Hay Whitney yeni kurulmuş gelecek vaat eden şirketleri finanse etmek için bir şirket kurunca ABD girişim sermayesi sektörü hayata geçti. Goldman Sachs gibi Wall Street kodamanları “bu iş asla yürümez” dediler ama John Hay kendi cebinden $5 milyonluk çek yazıp (2020’nin $67 milyonu) birkaç şirkete can suyu verdi. Bunların arasında Minute Maid, Compaq ve Memorex de vardı…

Mayflower gemisiyle gelip Massachusetts’e yerleşen püriten John Whitney’in torunlarındandı. Yale ve sonra Oxford’da okudu. Babası ölünce ABD’ye döndü ve $20 milyon (2020’nin $300 milyonu) mirasa kondu (sonra annesi ölünce bir dört misli daha geldi). 1970’lerde dünyanın en zengin dört kişisinden biri olarak gösterildi. “Girişim sermayesi” terimini ilk kez ortağı kullanmıştı.

Başkan Eisenhower onu Birleşik Krallık’a konsolos olarak atadı. Başkanın İngiliz, Fransız ve İsrail güçlerinin Mısır’dan çıkmalarını istediği Süveyş Krizi sürecinde çok önemli rol oynayıp bozulan ilişkileri düzeltti. Bir ara New York Herald Tribune gazetesini çıkardı, New York’taki Museum of Modern Art’ın (MoMA) başkanlığını yaptı.

Müthiş bir sanat koleksiyonu vardı. Monet, Manet, Degas, Hopper, Braque, Seurat, Courbet, Tououse-Lautrec, Matisse, Rousseau, Whistler, Corot, Utrillo, Picasso, Cezanne, Gauguin, Renoir, Gericault, Van Gogh, Blake, daha neler neler. Öldükten sonra eşinin satışa koyduğu Bal au moulin de la Galette (Renoir) Sotheby’s müzayedesinde $78 milyona satıldı (1990). Yine eşinin bir vakfa bağışladığı Garçon à la pipe (Picasso) 2004’te yine Sotheby’s’de $104 milyona gitti.

Deli bir işkolikti. Günde bir sürü toplantı yapar, akşam üç dört resepsiyona katılırdı. Defalarca arkada şöförü uyuklarken arabasını kendinin kullandığı görüldü.