• persembe@persembe.com

Tarihte Bugün Nisan

30 Nisan

1999: Daha bir ay önce $16’dan halka açılan on-line seyahat acentası  Priceline.com günü $162,38’den kapattı. Bir ayda %915 yükselip $23 milyarlık bir değerlemeye ulaşan hissenin kaderi elbette geçmişte onun gibi uçup kaçanlarla aynı oldu. 2000’inin dot.com balonu patladığında değerinin %99’unu kaybetmişti.

Yaşadı ama. 2018’de Booking.com’un da sahibi olan Booking Holdings’in bünyesine geçti. Holdingin bugünkü piyasa değeri $97 milyar. Covid öncesine nazaran yarısı ama yılda hâlâ $7 milyar ciro yapıyor. Hisse fiyatı $2 bini (10 yıl öncesinin üç, 20 yıl öncesinin 56 misli) geçmiş durumda ve yükseliyor. İsterseniz alan ama F/K oranı 1.630!!!

Priceline.com’un medya yüzü bir ara Uzay Yolu’nun kaptanı William Shatner’dı. Ödemelerinin bir kısmını hisse olarak almıştı. Bir rivayete göre hisselerini tam da dot.com balonu patlamadan önce satıp $600 milyon kâr etmiş.

. . . . .

1988: İrlanda’daki bir yarışmada, İsviçre adına yarışan, Kanada’lı bir şarkıcı, bir Türk’ün bestesiyle birinci olup dünyaca meşhur oldu. 150 milyon albüm sattı, bugün 630 milyon $’ı var.

Celine Dion o Kanada’lı şarkıcı. Dublin’de yapılan 33. Eurovizyon Şarkı Yarışması’nda Atilla Şereftuğ’un bestelediği “Bensiz Gitme” isimli şarkısıyla birinci olup dünya sahnesine çıktı. Yarışmaya 21 ülke katıldı (Kıbrıs yarışma kurallarını ihlâl ettiği için diskalifiye olmuştu), onun için Yunanistan Kıbrıs’a 12 puan veremedi, Hollanda’ya verdi (Türkiye’ye sıfır puan tabi). Türkiye’den “Sufi” ile MFÖ katılmıştı, 15. oldu.

Celine Dion 14 çocuklu bir aileye 1968 yılında doğdu. 12 yaşındayken yazdığı bir şarkıyı menejer/yapımcı Rene Angelil’e götürdüler. Ondan sonra da bir daha arkasına bakmadı. Celine kendisinden 26 yaş büyük Rene ile evlendi. Çok uğraştılar, sonunda tüp ikiz bebekleri oldu. Rene 2014’te gırtlak kanserinden öldü.

Celine 2004 Asya tsunami ve bir yıl sonra da Katrina fırtınası felâketzedelerine birer milyon dolar bağışladı. Rakamları hep büyük oldu. 2000 yılında kocası kendisini tecavüzle suçlayan Kore göçmeni Yun Kwon Sung’a susması için 2 milyon dolar ödedi ve suçlamayı hiçbir zaman kabul etmedi. Daha sonra Yun Kwon ve kocası şantajcılıktan tutuklandılar.

2001 yılında da karı koca bir Kanada dedikodu gazetesine 5 milyon dolarlık karalama/iftira davası açmışlardı. Gazete çiftin Las Vegas’ın en şaşalı otellerinden Caesars Palace’ın havuzunu çıplak güneşlenip yüzebilmek için 5 bin dolara kapattıklarını yazmıştı.

1803: ABD, Avrupalıların parasıyla (onlara %6 kuponlu bono sattı) Napolyon’dan Avrupa’nın 2,14 milyon km2 toprağını satın aldı. Louisiana satın alımıyla ABD tek bir imzayla yüzölçümünü ikiye katladı.

29 Nisan

2017: Dünyanın en büyük internet ansiklopedisi Vikipedi’ye Türkiye’den erişim engellendi.

Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) 5651 sayılı kanunun verdiği yetkiye dayanarak önce idari tedbir kararıyla engellemeyi yaptı, arkasından mahkeme kararı geldi. Gerekçe olarak “Türkiye’yi terör örgütleriyle aynı zeminde gösteren ifadelerin bulunması” gösterildi. Bu bölümlerin düzeltilmesi taleplerine Vikipedi yanıt vermedi.

Üç gün sonra, 15-18 Mayıs 2017 tarihlerinde İstanbul’da yapılacak olan Dünya Akıllı Kentler Fuarı konuşmacı listesinden Vikipedi’nin kurucusu Jimmy Wales çıkarıldı, ona da gelme diye mektup yazıldı. “Üzüldüm” dedi Wales, “İstanbul en sevdiğim kentler arasında.”

Bugün Vikipedi’ye erişim hâlâ kapalı. Mart 2018’de Vikipedi’nin Facebook sayfası “Türkiye’yi özeldik” kampanyası başlattı ve Vikipedi logosunun üzerindeki siyah sansür bantını kırmızı yaparak içine bu ifadeyi koydu.

Ansiklopedi engellemeyi becermiş başka ülkeler de var. Vikipedi bugüne dek Çin, Venezuela, Fransa, İran, Pakistan, Rusya, Birleşik Krallık, Suudi Arabistan, Tayland, Tunus, Suriye ve Özbekistan.

. . . . .

2004: Google halka açılacağını açıkladı (Ağustos ayında halka açıldıktan bu yana fiyatı 60’a katladı).

1945: Hitler ve Eva Braun nihayet evlendiler ama evlilik sadece 40 saat sürdü.

Tanışdıklarında Eva 17, Hitler 40 yaşındaydı, ilişkileri iki yıl sonra başladı. Eva’nın ailesi Hitler’i hiçbir zaman istemedi. Hitler ise onların yahudi olup olmadıklarını çoktan araştırtmıştı. İlişki başladığında Hitler kendi yeğeni Geli ile çıkıyordu. Bu ilişki Eva varken de devam etti. Geli bir gün bir tartışmadan sonra Viyana’ya taşınmak istediğini söyledi ama Hitler izin vermedi. Kızcağız ertesi gün intihar etti.

Hitler’in başka sevgilileri de vardı. 7 tane daha! Ne ilginçtir ki, hepsi hayatlarında en az bir kez intihara kalkıştılar. Eva da iki kez teşebbüs etti.

Hitler tam bir canavardı. Eva’nın içki ve sigara içmesine, eğlenmesine, dans etmesine, başkalarıyla tanışmasına ve insan içinde kendisine sevgi gösterisinde bulunmasına izin vermedi.

Eva ona aşıktı ve evlenmek için neredeyse yirmi yıl bekledi. Sonunda Emeline kavuştu. Kavuştu ama evlilik 40 saat sürdü. Ertesi gün intihar ettiler. Canavar, düğünden bir kaç gün önce Eva’nın eniştesini öldürtmüştü.

Hitler ve Eva’ya ait bir çok eşyanın yolu müzayede evlerine düştü. Dört yıl önce (2016) Eva’nın pembe sütyeniyle üzerinde isminin baş harfleri olan donu bile…

1863: Amerikan medya sektörünün devlerinden William Randolph Hearst doğdu. Babası altın madencisiydi, milyoner doğdu. Babasının bir kumar borcu karşılığında aldığı San Fransisco Examiner gazetesiyle başlayıp ABD’nin en büyük 30 gazetesini içine alan ve bugünün parasıyla $30 milyarlık bir imparatorluk kurdu.

Suç, yolsuzluk, seks vs. dolu, imalı, kışkırtıcı, sansasyonel manşetleriyle 1930 ortalarında günde 20 milyon gazete sattı. Hatta Küba Savaşı’nın onun yüzünden çıktığını söyleyenler bile var.

Hayat hikâyesini Orson Welles’in Yurttaş Kane’indeki Charles Foster Kane karakterinde izledik (2020’de de Mank filminde karşımıza çıktı). 1951’de öldükten sonra beş oğlu da onun gibi üniversiteye gitmeyip medya işine girdiler. Hatta biri, zamanında babasının en büyük rakibi olan Pulitzer Ödülü’nü aldı.

28 Nisan

2005: Amerikalı girişimci Steve Wynn, 2,7 milyar $ harcadığı gazinosu Wynn Las Vegas’ı açtı. Her tarakta bezi var adamın. Şarkıcı, söz yazarı, müzisyen, tombalacı, gazinocu. 77 yaşında, 3,5 milyar $’ı var.

Soyadı aslında Weinberg ama sonra değiştirdi. Pennsylvania Üniversitesi’nden İngiliz Edebiyatı diplomasını aldıktan sonra Yale’de hukuk okuyacaktı ama babası ölüp arkasında 350 bin dolarlık kumar borcu bırakınca aile işi olan tombala salonlarının başına geçti. Ordan da yürü kulum.

Las Vegas ‘taki Golden Nuggets, Mirage, Bellagio, Treasure Island gibi daha birçok büyük otel onun imzasını taşıyor. Wynn Resorts da sadece Las Vegas değil. Macau’dan Boston’a kadar uzanıyor. Ocean’s filmlerindeki Andy Garcia aslında onu oynuyor. Wynn sıkı bir sanat koleksiyoneri. Van Gogh, Turner, Warhol, Manet, Picasso, Matisse, Cezanne, Gaugin… Saymakla bitmez. En son bir Sotheby’s müzayedesinde bir Vermeer tablosuna 30 milyon $ ödedi. Daha önce de 33,2 milyon $’a bir Rembrandt almıştı. Gazinosu Wynn Las Vegas da sanat eseri dolu. Otele girince Jeff Koons’un Laleler heykeli, Gustave Eiffel’in avizesi, Botero’nun tablolarıyla karşılaşıyorsunuz.

Wynn Resorts’un toplamda 7.500 odası var ama odalar satışların sadece %12’sini oluşturuyor. Arslan payı gazinolardan geliyor (yılda 4,5 milyar dolar). Para böyle bol olunca kızınız kaçırılıyor. 1993 yılında 1,45 milyon $ fidye ödeyip de kurtarabildi.

Sütten çıkmış ak kaşık değil ama. Cinsel taciz suçlamarıyla onlarca kadın peşinde. Ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Wynn Resorts’un CEO’luğunu bırakma zorunda kaldı. Pennsylvania Üniversitesi ona verdiği onursal diplomayı geri çekti.

. . . . .

2001: iki kozmonot ve bu deneyim için $20 milyon ödeyen California’lı iş insanı Dennis Tito’yu (60) taşıyan bir Rus Soyuz roketi Uluslararası Uzay İstasyonu’na gitmek üzere fırlatıldı. Böylece, aynı zamanda Wilshire Associated isimli yatırım firmasının da sahibi olan Tito tarihin ilk uzay turisti oldu.

1970: Borsa yılbaşından bu yana %9,5 düşmüşken, Başkan Richard Nixon, eğer parası olsaydı hemen hisse senedi alacağını söyleyip milletine gaz verdi ama kendini piyasa uzmanı, ekonomist veya finans gurusu olarak gören başkanların çoğu zaman haklı çıkmadığını bir kez daha gördük. O günden, istifa ettiği 1974’e kadar Dow Jones Endeksi’nin yıllık bileşik getirisi %2’den az oldu.

1945: Mussolini idam edildi. Ertesi gün, içlerinde metresinin de olduğu diğer faşistlerle birlikte Milano’nun göbeğinde asılı olarak teşhir edildi. Kaçarken yakalanmıştı.

Mussolini, ekonominin mutlak kontrolünün hükümetin elinde olması gerektiğine inanıyordu ve bu yolda ulusalcılıkla sosyalizmi harmanlayarak ekonomik faşizmi yarattı.

Nedir ekonomik faşizm? İşte özellikleri:

1. Totaliter rejim, devlete koşulsuz itaat, vatandaş devlet için (devlet vatandaş için değil).
2. İş hayatında özel mülkiyet var ve bireyler iş ve mülk sahibiler ama o mülk ve işlerle istediklerini yapma özgürlükleri kısıtlı. Ne yapmaları gerektiği devlet tarafından dikte ediliyor.
3. Bireysel haklar, “sosyal adalet”, “ulusal çıkarlar” ve “devlet baba” gibi kavramlar adına devamlı baskılanıyor.
4. Önceki kötü yönetimler, kötü hükümet, aşırı harcama ve enflasyon, kötü ekonomi, yüksek borçluluk ve bitmez tükenmez krizler yüzünden halk güçlü bir tek adam aradığında ortaya çıkıyor.
5. Siyasiler her şeyi vatandaştan daha iyi biliyor. Sosyal ve ekonomik hayatın her köşesine bir devlet karteli oturtuluyor. Mussolini İtalya’sında, Ulusal Faşist Sanayi Birliği, Ulusal Faşist Tarım Birliği, Ulusal Faşist Ticaret Birliği, Ulusal Faşist Bankacılık Birliği vardı.
6. Ülke bu kadar tehdit altındayken, tek adamın ayaklarının anayasa gibi engellerle bağlanmaması gerekiyor. Devamlı anayasanın etrafından dolanılıyor.
7. Vergi mükelleflerinin parası, devlete bağımlılığı artıracak yerlere aktarılıyor (emekli maaşları artırılıyor, hükümette çalışan bürokrat sayısı artırılıyor, bordroya hükümete ve tek adama övgüler dizecek entellektüeller alınıyor, yandaş media besleniyor).
8. İş hayatındaki ahbap çavuşlara destek yardımları, vergi indirimleri, gümrük vergisi korumacılığı ve hukuksal düzenlemeler gibi gizli ödemeler yapılarak hükümete olan bağımlılık güçlendiriliyor (Mussolini zamanında İtalyan şirketlerinin üçte biri bu durumdaydı ve hatta desteklerin devam etmesi için hükümet kampanyalarına yardım yapıyorlardı).
9. Medya ya susturuluyor ya da baştan çıkarılıyor (destekler ve kapatmalar).
10. Lider tek adam (gerçekte öyle olmasa da) hep mazlum ve alçak gönüllüyü oynuyor (Mussolini eve döndüğünde ayna karşısında kahkalarla gülerdi).

. . . . .

1942: Dow Jones Endeksi 92,92’de kapanırken II Dünya Savaşı’nın ayı piyasası da dip yapmış oldu. O yıl %16,3 düşen endeks, izleyen dört yıl içinde iki katından fazla yükselecekti.

27 Nisan

2002: Güney Afrikalı girişimci Mark Shuttleworth 20 milyon $ ödeyerek 7 gece 8 gün geçireceği Uluslararası Uzay İstasyonu’na vardı. Shuttleworth uzaya çıkan ilk Afrikalı olurken, uzay turizmi için kendi cebinden ödeme yapıp gezen ikinci özel dünyalı kişi oldu.

Biri Rus diğeri İtalyan, iki astronotla Kazakistan’daki Baykonur Uzay Üssü’nden bir Soyuz roketiyle yola çıktı. Bunu yapabilmek için bir yıl süren eğitimlerden, medical testlerden, sıfır yer çekimli uçuşlardan, merkezkaç tatbikatlarından ve derslerden geçti. Bir haftayı NASA’nın Houston’daki Uzay Merkezi’nde, yedi ayı Rus kozmonotların eğitildiği, Moskova banliyösü Star City’deki Yuri Gagarin Kozmonot Eğitim Merkezi’nde geçirdi.

Bir doktor baba ve anaokul öğretmeni annenin oğlu olan Shuttleworth, Cape Town Üniversitesi’nde finans ve bilgi sistemleri okudu. Son sınıftayken (1995 – 22 yaşındaydı) evlerinin garajında dijital sertifika ve internet güvenliği alanlarında Thawte isimli şirketini kurdu. 4 yıl sonra, 1999’da VeriSign şirketi 575 milyon $’a satın alıp (bugünün 850 milyon $’ı) Shuttleworth’ü bir gecede milyoner yaptı (bugünkü kişisel serveti 1 milyar $).

Kendi özel jeti var. Çift pasaportlu (İngiliz ve Güney Afrikalı) ve İngiltere ve İrlanda arasındaki Man Adası’nda oturuyor. Cömert bir yardımsever. Afrikalı çocukların eğitimi için büyük paralar harcıyor. Shuttleworth aynı zamanda ücretsiz işletim sistemi Linux bazlı Ubuntu’nun da kurucusu. İsmi yerel Zulu ve Xhosa dillerinden almış, “başkalarına karşı insanlık” demek.

. . . . .

1998: Piyasalar bir asırdır Fed’le yatıp Fed’le yatıyor, bu hiç değişmedi. The Wall Street Journal, “Fed Önümüzdeki Aylarda Faiz Oranlarını Yükseltmeyi Düşünüyor” diye  bir başlık atınca Wall Street kafayı üşüttü ve birkaç dakika içinde 224 puan (%2,5) düştü. O dakikalarda şirketler değerlerinden 233 milyar dolar kaybedince bütün emeklilik fonları hisse tahsisatını azaltıp bonolara döndü ama Dow yine ters köşe yapıp günü 82 puan yukarıda kapattı.

1940: Köy Enstitüleri’nin kuruluşuna ilişkin kanun kabul edildi. Köylünün eğitilmesini, kalkınmasını ve toprağa bağlanmasını amaçlayan Köy Enstitüleri, 1946’dan sonra klasik öğretmen okullarına dönüştürüldü.

1863: Buharlı gemi Sultana’nın Memphis yakınlarında kazanları patlayınca 1.547 kişi öldü. Sultana’nın yolcu kapasitesi 376 kişiydi ama o gün 2.155 yolcusu vardı. Bunların 2.000’i İç Savaş’ta esir düşen kuzeyli birlik askerleriydi. A.B.D. hükümeti gemiye er başına $5, subay başına $10 ödüyordu. Geminin kaptanı ihaleyi rüşvet vererek kazanıp gemiyi tıka basa doldurmuştu.

. . . . .

1810: Beethoven Für Elise’yi yazdı. En populer bestelerinden biri olan Für Elise Ludwig’in ölümünden 40 yıl sonra ortaya çıktı. Üzerinde bugünün tarihi vardı. Çok spekülasyon var ama Elise’nin kim olduğu hâlâ belli değil.

Beethoven zamanının çoğu sanatçısı gibi züğürt değildi, yaşarken de para kazandı. 1809 yılından itibaren hayatının sonuna kadar Viyana’da kalması koşuluyla (ki 1827’de ölene dek kaldı) üç sponsor patrondan (Prens Lobkowitz, Prens Kinsky ve Arşidük Rudolph) toplamda yılda 4 bin florin maaşı vardı (bugünün $128 bini).

Bugün rakamlar daha farklı. Özgün Beethoven yazmaları Sotheby’s gibi müzayede evlerinde $3,5 milyona kadar alıcı buluyor.

26 Nisan

2021: Sotheby’s, Kanye West’in sözde “Grammy yıpranmış” Nike Air Yeezy 1’inin özel bir müzayedede $1.8 milyona satıldığını duyurdu. Ayakkabılar, koleksiyon ve yatırım değeri olan spor ayakkabıların alınıp satıldı RARES platformu tarafından satın alındı. Böylece ilk kez bir çift spor ayakkabı $1 milyonun üzerinde alıcı bulmuş oldu.

1986: Çernobil’de tarihin en büyük nükleer felâketi meydana geldi. Etrafa Hiroşima’ya atılan atom bombasından daha fazla radyasyon sızdı.

Kazanın sebebi insan hatasıydı.

Gece 01:23’te 4. Ünite patladı ve reaktörün kazanını deldi. Ekipler sadece türbinlerin soğutma güvenlik sistemini çalışır halde tutup tutmayacağını öğrenmek istediler. Reaktörü kapatamayacakları için gücü normalin %25’ine indirmeye karar verdiler. Bu deneme, bu kadar düşük güç seviyesinde de ancak güvenlik sisteminin kapatılmasıyla yapılabilirdi. İşler plânlandığı gibi gitmedi. Reaktörün gücü %1’e düşünce istenen seviyeye çıkartmak için yapılan pompalama zincir reaksiyon başlattı ve güvenlik sistemi kapalıyken reaktör delindi. Patlama 1000 tonluk kapağı uçurdu. Isı 2000 dereceye fırladı ve yakıt çubukları eridi. Çubukları örten grafit kaplama 9 gün boyunca yanıp durmadan radyasyon sızdırdı.

Reaktörü tamamen kapatan 36.000 tonluk, 108 metre yüksekliğinde ve 162 metre uzunluğundaki devasa yapının inşaatı 2017’de bitti ama hazırlanan Barınak Uygulama Plânının tamamı 2019 sonunda bitmiş olacak. Projeyi Avrupa Komisyonu ve Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası liderliğinde 40 ülke fonluyor. Bittiğinde 2,1 milyar avroya mal olmuş olacak.

Ancak radyasyondan bahsediyoruz. Etkileri daha 30 yıl sürecek. Temizlik, çevre, sağlık, tarım, enerji ve ekonomi başlıkları altındaki maliyetler ele alındığında Çernobil felâketinin toplam maliyeti 235 milyar doları bulacak. Bu rakam dünyanın 139 ülkesinin GSMH’sından daha fazla. Bu parayı Türkiye’ye dağıtmaya kalksanız adam başı 2.900 dolar düşer.

Kim demiş ABD Hazine Bonoları risk-free diye! 1979: Hazine $122 milyonluk bonoların itfasını zamanında gerçekleştiremedi (daha sonra 3 ve 10 Mayıs’takiler de itfa edilemedi).

ABD ilk temerrüdüne devrim zamanında düştü. Kıta Meclisi biriken savaş borçlarının faizini ödeyemedi. Bunun yüzünden değersiz bir şeyi ifade etmek için İngilizce diline “bir kıta etmez” (not worth a continental) tabiri girdi.

Devrimden sonra (1785) Kongre Fransa’ya olan borcunu askıya aldı ve 1787’de de anaparayı ödeyemedi. ABD’nin ilk Hazine Bakanı Alexander Hamilton çok mücadele verdi ve ABD’nin her türlü borcunu mutlaka ödemesi gerektiğini savunarak ülkenin kredibilitesini tekrar sağladı (bunun yüzünden resmini $10’luk banknota koydular).

1834 yılında, hükümetle ülkenin ikinci merkez bankası arasında çıkan kavgada, banka Başkan Andrew Jackson’un tüm SGK ödemelerinin hazineye devri talebini reddetti. Bunun yüzünden emeklilik maaşı ödemeleri askıya alındı. Andrew Jackson bir savaş kahramanıydı, dolayısıyla emekliler onun tarafını tuttular. Bu da sonunda merkez bankasının sonu oldu.

En son temerrüt vakası 1979’da oldu. Zaman yine şimdi de devamlı şahit olduğumuz o hükümetin borçlanma tavanını artırabilmesi için kongrede yapılan kedi fare oyunu zamanı idi. Milletvekillerinin sidik yarışı yüzünden tavan son dakikada artırılınca kırtasiye işleri yetişmedi ve hazine bonoları zamanında itfa edilemedi.

Bonoca konuştuğunuzda “temerrüt”ün gerçekleşmesi için borcun ödenmemesi şart değil. Geç ödemek de temerrüt sayılıyor.

. . . . .

1973: Chicago Board Options Exchange açıldı. Böylece ilk kez hisse opsiyonları işlem görmeye başladı. O ilk gün 16 hisse senedi opsiyonuyla başladı ve 911 sözleşme el değiştirdi. Bugün CBOE’de günde ortalama $92 milyar değerinde hisse senedi, $8,63 milyar değerinde opsiyon işlem görüyor.

. . . . .

1930: İstanbul, Mecidiyeköy’deki likör fabrikası açıldı. Atatürk’ün direktifleriyle kurulan fabrikanın tasarımını Fransız mimar Robert Mallet-Stevens yaptı. Art deco çizgileriyle o tasarım modern Türkiye’nin inşaası için atılan adımların en önemlilerinden biriydi. 2012’de tamamen yıkılan bina güzel bir projeyle 2018’de tekrar açıldı ve Pilevneli Gallery Mecidiyeköy Olarak hizmet veriyor.

25 Nisan

2013: Ruanda tarihinin ilk Euro tahvilini ihraç etti. 400 milyon $’lık 10 yıl vadeli tahvile 8 misli talep geldi.

Denize kıyısı, petrol gibi doğal kaynakları, uluslararası piyasalara pek erişimi olmayan, küçük bir iç pazarı bulunan küçük bir Afrika ülkesi olmasına rağmen tahvilin getirisi sadece %6.875 olarak gerçekleşti. Hükümet parayı eski ve daha pahalı olan borçları kapatmak ve Nyabarongo barajıyla başkent Kigali’deki kongre merkezinin inşaatını tamamlamak için kullanacağını açıkladı.

Harika bir yer Ruanda. Kafeslerin dışında, doğal yaşamlarında görebileceğiniz dağ gorillerinin yaşadığı 3 Afrika ülkesinden biri. Dünyanın parlementosunda en çok kadın bulunan ülkesi aynı zamanda (%64).

Ruanda’ya bin tepeli ülke deniyor, çünkü her tarafı yemyeşil tepelerle kaplı. Yeşile bayılıyorlar. Öyle ki, Kigali’de çimlere basmak kanunen yasak. Tertemiz Kigali, Afrika’nın en temiz başkenti. Kamuya açık alanlarda parmak arası giymek de yasak. Hijyenik olmadığı için. Ülkeye plastik torba sokmak da yasak, hemen elinizden alıveriyorlar.

Kigali’de her ayın son Cumartesi’si temizlik günü. Halk çıkıp mahallesinin yollarını, binalarını, parklarını temizliyor.

2001: Merkez Bankası’na özerklik getiren yasa TBMM’de kabul edildi. Aradan 17 yıl geçti, ülkeninin Cumhurbaşkanı bütün dünyaya böyle bir şeyin olamayacağını ve Merkez Bankası’nın kendisine bağlı olduğunu ilan etti. Böylece, TL’nin dolara karşı değerini 4’ün altından 20’ye getirecek süreç de başlamış oldu.

1961: Tarihin ilk entegre devre patenti yarı iletken şirketi Fairchild’ı kuran Robert Noyce’a verildi. Robert sonra başka bir şirket kurdu. O şirketin (Intel) piyasa değeri bugün $250 milyarın üzerinde. $33 milyar EBITDA’sı var.

. . . . .

1926: TÜİK (o zamanki adıyla Merkezi İstatistik Dairesi) kuruldu.

24 Nisan

1968: Wall Street’te halka arz çılgınlığı tüm hızıyla sürerken, Ulusal Öğrenci Pazarlama Şirketi diye bir şiket halka açıldı. Ülke çapındaki üniversite kampüslerinde vinil plaklar, istihdam kılavuzları, posterler ve diğer ıvır zıvırı satmak için üniversite öğrencilerini işe alan şirket büyük bir başarı yakaladı. Hisse başına 6 dolardan satışa sunulan hisse senedi %133 artışla ilk günü 14 dolardan, yani kazancının yaklaşık 100 katından kapattı. Sonra, hep olduğu gibi, iki yıl içinde, şirketin kurucusu Cort Randell hisse senedi dolandırıcılığından hapse girdi ve şirket hisselerinin fiyatı da 1 doların altına düştü.

. . . . .

1956: New York Hisse Senedi Borsası, sonra bizimkiler de dahil olmak üzere tüm dünya borsalarının taklit edeceği yeni bir adet başlattı: Açılış çanını çalması için dışardan birini davet etmek.

24 Nisan 1956’da bu ilk olma onuru 10 yaşında bir çocuğa nasip oldu. Leonard Ross üstün zekâlı bir harika çocuktu. Birkaç gün önce bir TV bilgi yarışması programında $100 bin (bugünün $919 bini) kazanmıştı. Soruların çoğu hisse senedi borsaları hakkındaydı. Bir yıl sonra, başka bir programda da $64 bin kazandı.

18 yaşında Yale Üniversitesi hukuk fakültesine girip 2 yılda mezun oldu (daha sonra doktorasına başladı ama bitirmedi). Üstün zekâsıyla Harvard, Columbia gibi üniversitelerde eğitmen ve çeşitli bakanlıklarda danışman olarak çalıştı, kitaplar, makaleler yayımladı. Ne var ki, saatte bin kilometreyle uçuşan beyni ağır psikolojik hasarlar yarattı. Depresyonlar, klinikler, ameliyatlar, intihar teşebbüsleri ile geçen kısa hayatını 39 yaşında bir otel havuzunda kendi sonlandırdı.

1888: George Eastman, Kodak’ı kurdu. Kamera ve film pazarında ABD’nin %90’ı, dünyanın üçte biri elindeyken yanlış üstüne yanlış yaparak iflâs etti.

George Eastman bankadaki saymanlık işini bırakıp kuru fotoğrafik plakalar üretmeye 1880’de başladı. 1888 Eylül’ünde de Kodak ismiyle patentini alıp ilk kamerayı 25 dolara sattı. Kameranın içinde 100 resimlik film vardı. Bitince bütün kamerayı şirkete yolluyor, tab ettiriyordunuz (bir 10$ daha). Bu ilk kameranın pazarlama sloganı “Siz düğmeye basın yeter, gerisini biz yaparız” idi.

Kodak mühendisleri 20 bine yakın patent aldılar (3 milyar $ değerinde). Uzaydan askeriyeye kadar onlarca dalda teknoloji ürettiler. 1976 yılına gelindiğinde şirket Amerikan film pazarının %90’ına, kamera pazarının da %85’ine sahipti. 145 bin kişi çalışanıyla 1996 yılında dünya pazarının üçte birini ele geçirdi. Yılda 16 milyar $ satış yapıyordu. 31 milyar $’lık piyasa değeriyle hisse senetlerinin fiyatı 90$’a çıkmıştı. Dünyanın en değerli beşinci markasıydı.

Ne var ki film diye tutturdu ve dijital devrimi yakalayamadı. Ne ironidir ki, ilk dijital kamerayı da Kodak yapıp patentini almıştı ama gereken önemi göstermediler. 2011 yılında hisse fiyatı 1 doların altına indi. 50 bin kişiyi işten çıkardı, fabrikaları kapattı ve 2012 başında iflâsa başvurdu. Patentlerini satmaya çalıştı ama alıcı bulamadı.

Kodak sonra iflâstan çıktı ve bugün hâlâ faaliyetini gösteriyor ama ne eski heybeti ne de başarısı var.

George Eastman bir vizyoner, bir kaşif ve cömert bir yardımseverdi. Omuriliğindeki ölümcül rahatsızlığın verdiği acıya dayanamadı ve kendini göğsünden vurarak 77 yaşında hayata veda etti. Arkasında (bugünün parasıyla) 50 milyon dolarlık servet ve şu notu bıraktı “Dostlarım, işim artık bitti, beklemeye gerek yok.”

23 Nisan

2015: Yunanistan’ın Pire Bankası €20 binden az borcu olan müşterilerinin kredi borçlarını sileceğini açıkladı. Burdan farkı yok; kredi borcunu, vergi borcunu (üstelik zamanında) ödeyenler düşünsün.

2013: Tarihin ilk twitter crash’i gerçekleşti. Hacklenen Associated Press hesabı Beyaz Saray’daki patlamalarda Başkan Obama’nın yaralandığını tweetleyince borsalar çöktü.

Saat 13:05’te borsalar mutlu bir şekilde salınıyor, hemen hemen tüm endeksler bir önceki günün kapanışına göre ortalama %1 yukarıda seyrediyordu. Haber Ajansı Associated Press’in tweeter hesabı saat 13:07’de Beyaz Saray’da iki patlama olduğunu ve Başkan Obama’nın yaralandığını duyurdu.

Tweetteki elbette yalan haberdi. Hem Associated Press’ten hacklendiği hem de Beyaz Saray’dan başkanın gayet iyi olduğu duyurusu yapılınca piyasalar hemen eski seviyelerine döndüler. Haber yalan haberdi ama piyasalar tam 7 dakika boyunca gerçek bir kâbus gördüler. 7 dk. süren panik 136 myr $’ı kül etti.

FBI, SEC (Amerikan SPK’sı) ve diğer gizli servisler hemen inceleme başlattılar ama sonu bir yere varmadı. Olayı Beşar Esad yanlısı ve kendisine Suriye Elektronik Ordusu ismini veren bir grup üstlendi.

Gerçek veya sahte, bu tür olaylara anında, saliseler içinde ve çok büyük hacimlerle tepki veren algoritmaların piyasalara vereceği zararlar da bu olayla birlikte tekrar konuşulmaya başlandı. Bunlardan daha çok duyacağız.

Olağanüstü insan Atatürk’ün insanlığının bu günü çocuklara armağan edişinden 12 yıl sonra (1932) bugün New York’ta James Fixx isimli bir çocuk doğdu. Yüksek zekâlıydı ama çok yiyor, günde 2 paket sigar içiyordu. 35 yaşında 100 kiloya çıktığında koşmaya başladı, sonra sigarayı bıraktı, 27 kilo verdi. 45 yaşındayken The Complete Book of Running (Koşmanın Eksiksiz Kitabı) isimli bir kitap yazdı. Kitap ABD’yi kasıp kavurdu. Herkesi koşu delisi yaptı. 1 milyondan fazla sattı. Fixx koşmaya devam etti. 7 yıl sonra (52) yaşında koşarken kalp krizi geçirerek öldü.

Fixx’in gidişinden 12 yıl sonra (1996), yine 23 Nisan’da, Toronto Hisse Senedi Borsası’nda dünyaya Bre-X Minerals isimli bir şirket geldi. 30 cent’ten halka açıldı ve yatırımcılara Endonezya’da 30 milyon onsluk altın yatakları bulduğunu söyledi. Hisse fiyatı dakikalar içinde $192.50’ye yükseldi (bir ay içinde de $286’ya). Sonra öyle bir altın olmadığı ortaya çıktı, müdürlerden biri helikopterden atlayıp intihar etti ve şirket iflâs edip yok oldu (yatırımcıların $3 milyarıyla birlikte).

22 Nisan

2016: Volkswagen, dizel emisyon testi skandalında yaptıklarına karşılık $18 milyar cezayı yiyince $4.6 milyar zarar açıkladı.

1980: Piyasa gurusu (!) Joseph Granville kendisine bunun için yılda $500 ödeyen müşterilerine telefonla hisse senedi al alarmları gönderdi. Ertesi gün Dow Jones Endeksi %4 yükselince “artık ömrüm boyunca yanlış bir sinyal vermem” dedi. O gün haklı çıktı ama bir de müşterilerine sorun. 1980-1987 arasında onu dinleyen müşterileri paralarının %98’ini kaybettiler.

Granville hisse senetlerinin teknik analizinde sık kullanılan On-Balance Volume (OBV) endikatörünü geliştirmişti. Bir hisse senedinin fiyatı değişmeden işlem hacminde bir artış olmasının eninde sonunda fiyatta da yukarı bir hareketle sonuçlanacağını (veya tersi) savundu.

Elbette haklı çıktığı birçok sinyali vardı ama Granville’in hayatı boyunca piyasada bir kuruşu olmadı. Tam bir şovmendi. Bülten yayınlıyor, seminerlere, TV programlaına konuşmacı olarak katılıyor, paradını oradan kazanıyordu (bir seminerde tabutun içinden çıktı, bir diğerinde havuzun üzerinde yürüyormuş gibi yaptı). Popüler olduğu zamanlar hayli etkiliydi. O konuşunca Dow oynardı. 90 yaşında zatürreden öldü (o zaman Covid-19 yoktu).

. . . . .

1947: Türkiye’ye yabancı sermaye girişine izin veren yasa kabul edildi. Yıllar sonra ülkenin başbakanı 70 sente muhtaç olduğunu açıkladı. 1947’de yasayla izin verilen bir şey için bu gün takla açılıyor (üstelik gelmesin diye ters taklalar da).

1500: Portekizli Pedro Alvarez Cabra, kazara da olsa, Brezilya’yı keşfeden ilk Avrupalı oldu. Osmanlı ve Venedik donanmalarına yakalanmadan Hindistan’ı hristiyanlaştıracak ve sömürüp baharatları getirecek bir rota bulmak amacıyla yola çıktı.

Asillerden bir ailenin 11 çocuğundan biriydi ve iyi bir kumandan oldu. Onun için saraya yakındı ve bu görev ona verildi. 9 Mart’ta Lizbon’dan, Tagus Irmağı’nın ağzından yola çıktı. Kendisinden önce Hindistan’ı keşfetmiş vatandaşı kaşif Vasco de Gama’nın talimatları doğrultusunda güya Ümit Burnu’nu dolaşıp Hindistan’a gidecekti, ama kayboldu, Hindistan yerine Brezilya sahiline çıktı. Üstelik ona başka bir ünlü Portekizli kaşif ve ilk kez Güney Afrika’ya ayak basan Avrupalı olan Barholomeu Dias da eşlik ediyordu ama beraber kayboldular.

Pedro Alvarez bulduğu bu yere “Gerçek Haç Adası” ismini taktı ve orada bulduğu boya ağacının dallarını gemilere yükleyip Portakiz’e götürdü. Onun için de Kral Manuel verdiği ismi değiştirip bu yeni topraklara boya ağacının (Brezilya Ağacı) ismini verdi. Nedense kralla araları pek iyi değildi. Biraz da yola çıktığı 13 gemiden 9’unu kaybetmiş olmasından kaynaklanabilir, kral bir sonraki Hindistan seferinin kumandasını ona değil, yine Vasco de Gama’ya verdi.

Pedro Alvarez Cabra kazara da olsa bir yeri keşfetti işte. Onun için de, Portekiz’in Euro’ya dahil olmadan önce kullandığı 1000 Escudo ve Brezilya’nın 2000 yılında Portekizlilerin kıyıya çıkışının 500. yılı anısına çıkardığı 10 Real banknotların üzerinde portresi var.

21 Nisan

1986: Al Capone’un gizli yeraltı kasasının açılışını 30 milyon kişi TV’de canlı izleyince rating rekorları kırıldı. Yayına, ceset bulunur diye adli tıp ve para bulunur diye maliye ekipleri de gelmişti ama çıka çıka birkaç tozlu şişe çıktı.

. . . . .

1982: Chicago Borsası’nda ilk kez S&P 500 Endeksi vadeli sözleşmeleri işlem görmeye başladı. Bir yıl sonra New York’ta petrolün vadeli sözleşmeleri başladı. 20 Nisan 2020’ye kadar hiçbir sözleşmenin fiyatı eksiye düşmemişti.

1946: İngiliz ekonomist John Maynard Keynes (62) öldü. Ölmeden kısa bir süre önce İngiltere ekonomisinin batmaması için ABD’den borç alınmasını sağlamıştı. $5 milyarlık kredinin tek şartı sterlinin dolara karşı konvertibl yapılmasıydı.

. . . . .

1926: Kraliçe Elizabeth doğdu. 67 yıldır da tahtta. Bugün dünyada 2,4 milyar insanın kraliçesi (İngiliz Uluslar Topluluğu ile). Yâni dünyanın üçte biri. Dünyanın üçte biri kadar da zengin.

Ondan daha zengin olanlar da var elbette. Kraliçe İngiltere’de 17. sırada. Birinci sırada toprak ağası (modern derebeyi), iki yıl önce babasının mirasına konan 27 yaşındaki Westminster Dükü (Grosvenor ailesi) var. 10 milyar sterline yakın servetleri var. Kraliçenin serveti daha mütevazi. 400 milyon sterlin.

Bu paranın bir kısmı devletten bir kısmı kendi varlık ve yatırımlarından geliyor. Devletten gelen paranın büyük bir kısmını tahttaki hükümdarın (sadece tahtta olduğu müddetçe) sahip olduğu emlâk portföyünün (ki bu portföy Birleşik Krallığın en büyüğü) gelirlerinin bir yüzdesi oluşturuyor. Diğer kısmı da vergilerden. Devletten gelen bu para kraliçenin resmi görevlerini ifa etmesi, kraliyet saraylarının bakımı ve idaresi ve saray için çalışanların maaşları için kullanılıyor. Meselâ Prens Charles ve Camilla’nın geçen Kasım ayında Singapur, Malezya ve Hindistan’a yaptıkları 10 günlük gezinin 362 bin sterlinlik faturasını bu fon ödedi. 2019’un Mart ayına kadar ayrılan yıllık toplam 82 milyon sterlin idi.

 Kraliçenin kendi yatırım portföyü de hayli çeşitlemeli. Londra’nın en kupon yerlerinde emlâğı, denizde rüzgâr çiftlikleri, 100 tane yarış atı, New York’ta ünlü mimar Norman Foster’in (sonra ona şövalye unvanı verdi) tasarladğı 300 m2’lik ve 8 milyon dolar değerindeki çatı katı var. Üstelik İngiliz sularındaki tüm kuğular, yunuslar ve balinalar da kanunen onun.

Bir balinam olmadı.

20 Nisan

2019: Devrik lider el-Beşir’in evine giren Sudan askerleri bavullar içerisinde $130 milyon buldular ($351 bin, €6 milyon ve $105 milyon değerinde 5 milyon Sudan Lirası). Film hep aynı, oyuncular değişiyor.

. . . . .

1999: Rusya 1,3 milyar dolar değerindeki Maliye Bakanlığı bonolarını ödeyemedi ve temerrüde gitti. Ekonomik kriz zaten bir yıl önce başlamıştı. Krize Rus Gribi, Ruble Krizi gibi isimler de takıldı.

Sanayide dibe vuran verimlilik, grevler, aşırı değerli ve nispeten sabit Ruble, kronik bütçe açığı, siyasi iç çekişme, hükümetin güveni tesis edecek bir önlem alamaması, 5,5 milyar dolara mal olan Çeçenistan savaşı, Asya finansal krizi ve düşen enerji ve metal fiyatları, merkez bankasının Ruble’nin değerini korumak için devamlı piyasaya müdahele ederek (27 milyar $ harcadılar) yabancı para rezervlerini tüketmesi ve bütün bunların sonucunda sermayenin Rusya’dan kaçması ve faiz oranlarının fezaya çıkması. İşte bütün bunlar bağıra bağıra gelen krizin nedenleriydi. Sonuç da sürpriz olmadı: Devalüasyon, temerrüt, moratoryum.

Halbuki Temmuz 1998’de IMF ve Dünya Bankası 22,6 milyar $ vermişti ama bunun 5 milyarı daha geldiği gün çalındı.

Aradan 10 yıl geçti ve ne tesadüfdür ki yine 20 Nisan’da, bu sefer aynı batakta olan Ekvator, temerrüt söylentilerini önlemek için uluslararası piyasalardaki 3,2 milyar $ değerindeki ülke bonolarını (Ekvator’un o günkü dış borcunun üçte biri) %70 iskontoyla geri alacağını ilân etmek zorunda kaldı.

1962: Sülün Osman cezaevinde “Alınteri ile Yaşamak” konulu konferans verdi

. . . . .

1812: İngiltere’nin Nottingham kenti yakınlarındaki bir tekstil fabrikası, kendilerini işsiz bırakacağından korktukları makineleşmiş dokuma tezgâhlarının kullanımına öfkelenen ve meşhur teknoloji düşmanı Ned Ludd’dan esinlenen işçiler tarafından parçalanıp yakıldı. Halbuki sanayi devrimini yaratacak olan İngiliz fabrikaları bundan sonra tüm ulusların sahip olduğundan daha fazla istihdam yaratacaktı. Ned Ludd ise sadece buruk bir miras bıraktı. İngilizce’de teknoloji ve inovasyon düşmanlarına “Luddite” deniliyor.

1720: Newton elindeki £7 binlik (bugünün £1,5 milyonu) Güney Denizi Şti. hissesini %100 kârla sattı. Sattı ama balonun cazibesine dayanamayıp sonra tekrar girerek £20 bin kaybetti. Güney Denizi Şti. hisselerinde oluşan spekülasyon finans tarihinin bu en büyük balonlarından biriydi. Hisse fiyatı 1720’de £1000’e çıktıktan 2 yıl sonra toz oldu.

19 Nisan

2019: Yunan polisi Selanik’in 30km. doğusunda çalınmış Bulgar plâkalı bir kamyonu durdurdu. İçinden Somali, Bangladeş, Mısır, Eritre, Filistin, Irak, Sudan ve Afganistan uyruklu 59 kaçak göçmen çıktı. Göçmenler polise Türkiye’de bir insan kaçakçısına adam başı €1.500 ödeyip Ege’yi botla geçtiklerini anlattılar. Kamyonun 61 yaşındaki Bulgar şöförü de tutklandı.

2012: ABD darphanesinin ürettiği ilk madeni paralardan biri olan 1792 tarihli Gümüş Ortalı 1 Cent’i müzayedede 1 milyon dolara satıldı (%15 de komisyonu var).

1 cent’lik madeni paraya 1 milyon $ ödemek çılgınlık gibi geliyor ama bu ilk defa olmuyor. Bu cent’lerden sadece 14 tane kaldı ve bir yıl önce biri 3 milyon $’a alıcı buldu. Bugüne dek 30 kadar 1 cent 1 milyon $ veya daha fazlasına satıldı. Bugün satılan 1792 tarihli Gümüş Ortalı 1 Cent 1960 yılında bir İngiliz birahanesinde ortaya çıkmış, 1974 yılında bir müzayedede 105 bin $’a satılmıştı.

Bu bakır cent’in iki önemli özelliği var. Biri ortasında küçük bir gümüş dolgu olması. Bu dolgu, darphanenin ağırlık standartlarına uyması ve içsel değerinin metal değeriyle eşit olması için yapılmış.

İkinci özelliği daha da önemli. Üstünde özgürlük kızının kabartması var ve şimdiki paralar gibi “In God We Trust” (Tanrıya Güveniriz) yazmıyor. Onun yerine “Özgürlük, İlim ve Sanayinin Anası” yazıyor. O zamanlar vatandaşlar bu yeni ülkeyi dinin veya tanrının değil; aydınlanmışlığın, düşünce özgürlüğünün ve endüstriyel büyümenin birleştireceğine inanmışlar!

. . . . .

2006: Hyundai Motor Co.’nun yönetim kurulu başkanı Chunk Mong-koo’nun hayır kurumlarına $1,1 milyar bağışlayacağı açıklandı (zaten $3 milyarı var). Hayırsever kalbinden değil. Şirketin yıllar boyunca yandaş politikacılara cömert rüşvetler dağıttığı ortaya çıktı.

. . . . .

1973: Pepsi’nin Kremlin’le imzaladığı anlaşmayla Sovyetler Birliği’nde ilk Amerikan tüketim ürünü satışının önü açıldı. Sonra dünya güneşin etrafında 49 kez döndü dolaştı ve Kremlin rahat durmayınca Pepsi geçen yıl Rusya’dan çıktı.

1965: Daha sonra Intel’in başına geçecek olan Gordon Moore tarafından Electronics dergisinde yayınlanan bir makale, çiplerin kapasitesinin her 18 ayda bir iki katına çıktığını yazdı (Moore Yasası). Moore daha sonra ifadesini bir bilgisayar çipinde paketlenebilen bileşenlerin sayısının her 2 yılda bir ikiye katlandığı şeklinde düzeltti. 2005’te Intel, derginin bozulmamış bir kopyası için $10 bin teklif etti.

18 Nisan

2003: Uluslararası Para Fonu (IMF), Türkiye’ye verilmek üzere Şubat 2002’de onaylanan 18 milyar dolarlık paketin 701 milyon dolarını serbest bıraktı. Düşülen deniz mi, sarılınan yılan mı, şimdilerde yine konu olmaya başladı.

1968: Amerikalı girişimci Robert McCulloch yavaş yavaş batmakta olan Londra Köprüsü’nü satın alıp Arizona’da arazisini Mojave yerlilerinden alıp  kurduğu Lake Havasu City’ye dikti.

Bu köprü o bilinen turistik kuleli köprü değil, kent merkezine doğru bakrsanız, ondan bir önceki. Hani, 2017 Haziran’ında 3 İslamist teroristin kamyoneti yayaların üzerine sürüp 3 kişiyi öldürüp 48 kişiyi yaraladığı köprü.

Orta çağdan beri orada hep bir köprü oldu. McCulloch’un aldığı köprü 1831’de açıldı. 1900’lü yıllara gelindiğinde Londra’nın en kalabalık geçiti oldu. Sonra yavaş yavaş batmaya başladı. 1924 yılında batı tarafı 9 cm. daha aşağı inmişti. Gitmeliydi. İhale açıldı. İhaleyi 2.460.000 $’la McCulloch kazandı (bugünün 18,2 milyon $’ı). Üstüne bir 7 milyon $ daha harcayıp köprüyü parça parça Amerika’ya taşıdı. Parçalar Panama Kanalı’ndan geçip California’ya, oradan da Arizona’ya götürüldü.

Lake Havasu City’de 1971 yılındaki açılışı Londra Valisi yaptı. Cafcaflı, yaşlı, kır saçlı İngiliz asilzadeleriyle Arizonalı köylülerin katıldığı garip bir tören oldu. Altı yıl sonra ölecek olan McCulloch’un hayali kasabayı bir turist merkezi haline getirmekti. Köprünün bir yakasına bir “İngiliz Köyü” yaptırdı ama pek olmadı. Yine de bugün Lake Havasu City’deki Londra Köprüsü, Arziona’nın Büyük Kanyon’dan sonra en çok ziyaret edilen turizm noktası.

. . . . .

1933: Başkan Roosevelt, altın ihracatını yasaklayan ve ABD dolarının döviz kurunu yabancı para birimleri karşısında dalgalanmaya bırakan bir kararname çıkaracağını duyurdu. Böylece ABD’yi altın standardından çıkarıp doları devalüe etmiş oldu. Büyük Buhran’ın belirsizliklerinden korkan Amerikalılar deli gibi altın biriktirmişlerdi, ama Roosevelt’in bu hamlesi yastık altındaki bütün altınları dışarı döktü. Bu da bankalara müthiş bir likidite getirdi ve ekonomik toparlanmanın önünü açtı.

1906: 7,9 şiddetindeki deprem San Fransisco’yu yerle bir ettikten dakikalar sonra Amadeo Pietro Giannini 2 yıl önce kurduğu bankasının (Bank of Italy) enkazına giderek molozların arasından $2 milyon değerinde para, altın ve tahvili çıkarıp at arabasına yükledi. Diğer bankalar kapalı kalırken iş yapmaya devam edip mahvolmuş iş sahiplerine ve ev sahiplerine kredi sağlayarak San Fransisco ekonomisine can suyu verdi. Banka sonra Bank of America oldu.

17 Nisan

Ah ah, ilk göz ağrım. 1964: Ford’un o ilk büyülü Mustang’ı satışa çıktı. İlk günkü baz fiyat $2.368 idi (bugünün $19,700’ü) ve ilk yıl 417 bin adet sattı.

1837: Paniği’nde borsanın çökmesinden üç hafta önce John Pierpont Morgan (JP Morgan) doğdu ve büyüyüp Amerikan finans tarihinin en güçlü adamı oldu. Kurduğu US Steel dünyanın ilk 1 milyar dolarlık şirketiydi. Öyle güçlüydü ki, iki ayrı finansal krizde ABD ekonomisini kurtardı. 1903 Paniği’nden sonra ABD Hazinesi sıfırı tükettiğinde 3,5 milyon ons altın verdi. 1907 Paniği’nde de New York bankacılık sektörünü kurtardı. Hatta hükümetin krizini çözmek için ona ne ölçüde ihtiyacı olduğu endişesi sonunda Federal Rezerv’in kurulmasına yol açtı. New York’taki evi kentin elektrikle aydınlatılan ilk eviydi. “Bir şeyin fiyatını soruyorsan, muhtemelen onu alacak kadar paran yok demektir” lafı ona ait. JP Morgan güçlü olduğu kadar şanslıydı da. Sahibi olduğu Titanik’in o ilk seferinde olması gerekiyordu ama Fransa’da tatil yapmayı tercih etmişti. 1913’te öldüğünde New York Borsası sadece Amerikan başkanlarına yaptığı bir şeyi yaptı ve işlemlere 2 saat saygı duruşu arası verdi.

. . . . .

1492: Kristof Kolomb doğudaki baharat ve ipek gibi değerli malların batıya getirilebileceği güvenli bir ticaret yolu bulmak amacıyla yapacağı seyahatın finansmanı için İspanya Sarayı ile sözleşme imzaladı. Resmi amaç Katolik dinini yaymak idi ama elbette hem sarayın hem de Kolomb’un ağızlarını sulandıran keşfedilen topraklarda yaşayan yerlileri doğrayıp, sömürüp getireceği hazinelerdi.

Kolomb para bulmak için Portekiz, Fransa, ve İngiltere krallarından tutun da Sultan II. Bayezid’a kadar herkese gidip dilendi ama elini tek cebine atan İspanya Kralı Ferdinand ve Kraliçesi Isabella oldular. Aslında onların da cebinden pek bir şey çıkmadı. Gemileri saraya bağlı belediyeler yaptı, para da İtalyan finansörlerden geldi.

Kolomb’un gemilerinin ismi Niña, Pinta ve Santa Maria olarak bilinir ama özgün isimleri la Santa Clara, la Pinta ve la Santa Gallega’dır. Mürettebat bunlara kısa lakaplarıyla hitap eder: la Santa Clara’ya Niña (“kız”), Pinta’ya Pintada (“boyalı” veya “fahişe”), la Santa Gallega’ya da Maria Galante (başka bir fahişenin ismi) derler. Kilise bu isimleri hep sansürlemeye çalışmıştır.

Kristof Kolomb’un ekonomist olduğu söylentisi yayılmıştır, çünkü bir yere gitmiştir ama gittiği yerin neresi olduğu hakkında hiçbir fikri yoktur.

16 Nisan

2008: Avro Bölgesi’ndeki enflasyon endişeleriyle birlikte EURUSD paritesi kısa ömründe ilk kez 1.60’a yaklaştı. 3 ay sonra, eşik altı konut kredileri krizinin baş göstermesi ve Lehman Brothers’ın çökmesiyle 1.6037’yi gördü.

Avro fikri 1995 yılında Avrupa döviz kuru mekanizmasının (ERM) artık hayli sorunlu hale gelmesiyle ortaya çıkmıştı. ERM kurların sadece %2.25 aşağı/yukarı oynamasına izin veriyor ve bu sınırlar aşılınca merkez bankalarının piyasaya müdahele etmesini istiyordu ama bu kısıtın yarattığı stres sonunda çatlaklara yol açtı. 1992 yılında, önce Sterlin, sonra Liret, sonra da diğerleri büyük spekülasyon yaraları aldılar.

Böylece 1 Ocak 1999’da Avro doğdu. Hayatına 1.1795 dolardan başladı ve 0.8907’ye kadar düştü. 2002’de psikolojik 1.0000 seviyesini tekrar geçti. 2008’deki 1.6000 zirvesinden beri de düşüyor. 2017 başındaki 1.0340 düşüğünden sonra şimdi 1.12 – 1.15 arasında salınıyor.

Avro artık dünyanın en büyük ikinci rezerv parası. Küresel forex pazarının %30’unu oluşturuyor. Günlük işlem hacmi 1,5 trilyon dolara yaklaşıyor. Herhalde şu anda dünyanın en büyük gazinosu. Bu devasa Pazar çok da şeffaf değil. Çoğu işlem forex dealer’ları, bankalar, hedge fonları ve diğer banka dışı finanasla kurumlar arasında yapılıyor. Spekülatif olan ve olmayan işlemler arasındaki ayırım biraz buğulu.

1996: Oprah Winfrey TV programında deli dana hastalığından bahsedip “bir daha hayatta bir burger yemem” deyip vadeliler %10 düşünce Teksas’lı bir sığır tüccarı tarafından yalan haber yapma suçlamasıyla dava edildi. Oprah sonra davayı kazandı.

1835: İçerden öğrenenlerin ticareti için şanlı bir gün. New York eyaleti senatörü Kemble hisselerini açığa sattıktan sonra Harlem Demiyolları Şti.’nin yeni hisse çıkarmasını öngören yasa tasarısını reddedip $2.239 kazandı (bugünün $67 bini).

Şirketin lobicileri kötü haberi götürmek için New York feribotuna bindiklerinde Kemble düşen fiyatlardan tekrar alım yaptı. Sonra da itirazını geri çekip tasarının yasalaşmasını sağladı. İyi haber çıkıp hisseler yükselince yine satıp yine kâr etti.

Kemble’a ne mi oldu? Sadece Senato’dan atıldı. Herhalde diğer senatörler ileride kendileri de yakalanırlar diye bu kadar cezayla yetinmişler.

15 Nisan

1998: New York Menkul Kıymetler Borsası, piyasa %10 düştüğünde işlemlerin durdurulmasını zorunlu kılan “devre kesici” kurallarını uygulamaya soktu.

1983: İsrail tarihinin en pahalı hırsızlığı gerçekleşti. Kudüs’teki L.A. Layer İslam Sanatları Müzesi’nden milyonlarca $ değerindeki 106 antika saat çalındı.

Aralarında 30 milyon $ değerindeki ünlü saat imalatçısı Abraham-Louis Breguet’in Fransa Karliçesi Marie Antoinette için yaptığı cep saati de vardı. Bugün bile bu saate antika sanat dünyasının Mona Lisa’sı deniyor. Otomatik kurmalı bu saatin siparişi Breguet’e 1783 yılında Marie Antoinette’in hayranlarından biri tarafından verilmiş, her tarafının altınla süslenmesi istenmişti. Saatin yapımı 1827’de tamamlanmıştı; Marie Antoinette’in giyotine gitmesinden 34 yıl sonra ve Breguet’in ölümünden 4 yıl sonra.

Koleksiyondaki bir başka saat de yine Breguet’in yaptığı “Sempatik” isimli tabanca şeklindeki masa saatiydi. Saatlerin aslında İslam sanatıyla bir ilgisi yoktu ama müzede sergileniyor olmalarının nedeni müzenin kurucusunun babasına ait olmalarıydı.

Olayın aydınlatılması 25 yıl aldı. Suçlu, ünlü İsrailli hırsız Naaman Diller idi. Olaydan sonra Avrupa’ya kaçmış, sonra da 2004 yılında A.B.D.’de ölmüştü. Ölüm döşeğinde saatleri kendisinin çaldığını eşi Nili Shamrat’a itiraf etmişti. Saatlerin bazılarını eşi daha sonra satmaya çalışırken yakalandı. Saatlerin bazıları evinde çıktı. Diğerleri de hem İsrail’de hem dünyanın başka kentlerinin kuytu köşelerinde ortaya çıktı ve müzeye iade edildi.

1955: Orta yaşlı aromalı süt karıştırıcısı satıcısı Ray Kroc ilk McDonald’s bayi dükkânını açtı. Bu, 1940 yılında Dick ve Maurice McDonald kardeşlerin başlattıkları restoranlar zincirinin dokuzuncu dükkanıydı. Ray o gün 15 sentlik hamburger ve 10 sentlik kızarmış patatesler satarak $366,12 ciro yaptı (bugünün $3.600’ü). Ray 6 yıl sonra $2,7 milyon nakit ödeyip zinciri McDonald biraderlerden satın aldı (bugünün $24 milyonu).

14 Nisan

2000: NASDAQ o güne kadarki en kötü günlerinden birini geçirerek 355 puan ya da %10 düşüşle 3.321 seviyesine indi ve haftayı %25 düşüşle tamamladı. Ancak yatırımcıları alım yapmaya çağıran Lehman Bros. stratejisti Jeffrey Applegate, “Teknoloji hisseleri artık büyük ölçüde o değerleme ayarlamasından geçti” dedi ve devam etti, “Teknoloji hisseleri çağımızın büyüme hisseleridir, nokta. Fiyatlar daha yüksek olduğu için borsa bugün iki yıl öncesine göre daha mı riskli? Cevabım hayır.”

Kemper Funds’ın CEO’su Robert Froelich, düşüşün “Ayının güneşteki kısa günü” olduğunu söyleyerek alay etti ve ekledi: “Bu, bireysel yatırımcılar için uzun zamandır en büyük fırsat.” Donaldson, Lufkin & Jenrette’de stratejist olan Thomas Galvin, “2000 yılında NASDAQ için aşağı tarafta ancak 200 ya da 300 puanlık yer var” dedi. NASDAQ’ın yılı 2.470,52 seviyesinde ve Ekim 2002’deki 1.114,11’lik dip seviyesine doğru ilerlemesiyle, aslında yukarı tarafta hiç potansiyel olmadığı ve aşağıda daha gidecek 2.000 puan olduğu ortaya çıktı.

. . . . .

1987: Türkiye, Avrupa Ekonomik Topluluğu’na tam üyelik için resmen başvurdu. Türkiye’nin AET’ye tam üyelik başvurusu Devlet Bakanı Ali Bozer tarafından Belçika Dışişleri Bakanı ve AET Dönem Başkanı Leo Tindemans’a verildi.

1927: Göteborg’daki fabrikadan ilk Volvo çıktı. Aslında biraz zor çıktı. Mühendis Carlberg vitesi bire attı ama araba geri geri gitti. Sonra hallettiler. Bu ilk Volvo’ya “Jakob” ismi verildi. O yıl 280 araba yapıldı.

Volvo şirketi 1915 yılında bilyeli rulman imalatçısı SKF’nin bağlı kuruluşu olarak hayata geçmişti ama Volvo’lular doğum günü olarak “Jakob”un fabrikadan çıktığı günü seçmişler.

 Volvo ismi SKF’nin rulmanları için birkaç yıl önce tescil ettirilmişti ama kısmet arabaya imiş. Bu marka Latince “volvere” (yuvarlanmak, dönmek) fiilinden türetilmiş. Volvo’nun logoso (benziyor ama) erkek cinsiyet sembolü değil. Aslında bir mızrak ve kalkan, savaş tanrısı Mars’ın sembolü. O ilk Volvo’nun ön ızgarasına bu logoyu tutturmak için çapraz bir demir çubuk kullanılmıştı. Niyet o değildi ama yapıştı kaldı, Volvo’nun karakteri oldu.

Volvo 1999 yılında Ford’a satıldı. Ford da 2010 yılında Çin’in Geely’sine sattı. Böylece Volvo Çin’in A.B.D.’de satılan ilk arabası oldu. Sağlamlığı ve güvenliğiyle hep önde oldu Volvo. New York’lu emekli öğretmen Gordon 1966 model Volvo’suyla 4,8 milyon km. yaparak Guinnes Rekorlar kitabına girdi.

1912: Bir Alman şirketine 350 bin altın liraya 1910’da ısmarlanan Galata Köprüsü açıldı (aslında bu dördüncüsüydü).  Köprü ilk yapıldığı 1845’den 1930’a kadar paralıydı. O zamanlar geçiş parasına “Müruriye” denirdi ve beyaz önlüklü tahsildarlar toplardı. İlk 3 gün bedava yapıldıktan sonra yayalardan 5 para, sırtı küfelilerden 10 para, yük hayvanlarından 20 para, at arabalarından 100 para, koyun ve keçilerden 3 para alınırdı (asker ve polise hep bedavaydı).

13 Nisan

2017: Silvio Berlusconi AC Milan’ı $800 milyona Çinlilerin icat ettiği ve çoğunlukta olduğu özel amaçlı bir yatırım konsorsiyumuna (Rossoneri Spor Yatırımları Lüksemburg) sattı. Çinliler sonra temerrüde düşünce Rossoneri’den atıldılar.

Bugün (2021) takıma $589 milyon değer biçiliyor, yılda $200 milyon ciro yapıyor ve Deloitte Futbol Para Ligi’nde 30. sırada ama Seri A’nın en çok zarar eden takımı (-$146 milyon). $83 milyon borcu var.

. . . . .

2000: Metallica Napster’a 10 milyon dolarlık telif hakkı ihlâli davası açtı (yasa dışı indirilen beher şarkı başına 100 bin dolar).

Metallica 1981 yılında kuruldu ve 90’lı ve 2000’li yılların en çok satan heavy metal rock grubu oldu. Napster ise 1999 yılında o zaman 19 yaşında olan programcı shawn Fanning tarafından kuruldu. Gençlerin kendi bilgisayarlarındaki MP3 dosyalarını paylaştıkları bu platformun (aslında bir dosya gezgini) 2001 yılına gelindiğinde aylık 80 milyon kullanıcısı vardı (o zamanlar Yahoo’nun kullanıcı sayısı 54 milyondu) ve değeri 80 milyon dolara çıkmıştı. Ayda 2 milyar adet dosya indiriliyordu.

Yaptığı elbette telif hakkı yasalarına aykırıydı. Metallica’nın daha piyasaya sürmediği şarkıları Napster’dan radyolara bile dağılmıştı. Metallica da hemen dava açtı. Grubun davulcusu Lars Ulrich bir anda muzdarip müzik endüstrisinin sözcüsü haline geldi. Haklıydı elbette ama Napster’a aşık milyonlarca gence savaş açmak karşıkültür imajını bir gecede milyoner davulcu iş adamına çevirdi.

Metallica davayı kazandı tabi. Napster da iflâs edip yok oldu.

Bu dava Steve Jobs ve Apple’ın iTunes ve iPod buldozerinin yolunu açtı ve günümüze kadar devam eden teknoloji şirketleriyle medya sektörü arasındaki savaşı da başlatmış oldu.

1966: Dünya sivil havacılık tarihinde iz bırakacak olan Jumbo Jet Boeing 747’nin ilk müşterisi Pan Am, 25 uçaklık ve $525 milyon dolarlık (bugünün $5 milyarına eşit) ilk siparişini verdi. Boeing 1574üncü ve son 747’yi 31 Ocak 2023’te sahibine teslim ve etti ve o ikonik uçak artık tarih oldu.

. . . . .

1945: Başkan Franklin D.Roosevelt’in ölümünden 1 gün sonra Dow Jones Endeksi %1 yükseldi (çünkü Wall Street hep cumhuriyetçileri sevmiştir).

Aradan 38 yıl geçti ve yine 13 Nisan’da (1983) Macar asıllı Amerikan oyuncu Zsa Zsa Gabor 8. evliliğini yaptı (evlilik 1 gün sürdü).

…ama tarihin bu garip gününde daha ilginç bir hikâye var.
1919: Madalyn Murray O’Hair doğdu. Orduya yazılıp 2. Dünya Savaşı’nda İtalya’da kriptoculuk yaptı. Savaş sonrası eve dönüp iki çocuk annesi oldu. 41 yaşına geldiğinde din derslerine katılmayı reddeden oğluna okulda hem öğrenciler hem de okul yönetimi tarafından kötü muamele yapılması üzerine din derslerinin yasaklanması için Milli Eğitim sistemine karşı dava açtı. Anayasa Mahkemesi zorunlu din derslerini anayasaya aykırı bulunca ABD’nin en nefret edilen kadını haline geldi. O da gidip Amerikan Ateistleri derneğini kurdu (bu arada oğlu papaz oldu).

75 yaşına geldiğinde dernek çalışanlarından David Roland Waters’ın dernekten $54 bin çaldığını öğrenip adamın zaten bir suçlu olduğunu ortaya çıkardı (17 yaşında bir ergeni öldürdükten sonra kendi annesini dövüp üzerine işemekten 8 yıl hapis cezası yemiş). Bu onun için iyi olmadı. Waters yanına birkaç kişi alıp O’Hair’i, küçük oğlunu ve torununu kaçırıp dernek hesabından $600 bin çektirtti. Paralarla gidi altın sikkeler alıp depoya sakladılar. Depoya sonra hırsızlar girip sikkeleri yürüttüler (hiç bulunamadı). Hemen ardından Waters ve arkadaşları O’Hair’i, oğlunu ve torununu doğrayıp parçalara ayırdılar (sonra yakalanıp hapsi boyladılar).

2013 yılında ABD de, hükümete ait topraklarda ilk kez onun onuruna bir ateist anıtı dikildi (Florida). Kaidesine O’Hair’den, Thomas Jefferson’dan, Benjamin Franklin’den alıntılar kazındı.

The Most Hated Woman in America (Amerika’nın En Nefret Edilen Kadını) isimli Netflix filmi (2017) genel hatlarıyla bu olayları baz alıyor.

1933: Yüksek Mühendislik Mektebi’ni (İstanbul Teknik Üniversitesi) bitiren Sabiha ve Melek hanımlar, Türkiye’nin ilk kadın mühendisleri oldu. İki kadın mühendis, kura sonucu Ankara ve Bursa Nafıa İdaresi’ne (Bayındırlık Bakanlığı) atandı. O gün güreşçi bulamamışlar herhalde.

12 Nisan

2017: İngiliz Daily Mail gazetesi, 1990’lı yıllarda eskort olarak çalıştığına dair iddiaların yer aldığı bir makale nedeniyle First Lady Melania Trump’tan özür diledi ve tazminat ödemeyi (takriben $3 milyon) kabul etti.

2009: %80 milyar hiperenflasyona (evet milyar) dayanamayan Zimbabwe Doları (Z$) dolaşımdan kalktı. Kullanılmaya 1980’de başlanmıştı. Kötü yönetim sayesinde paradan 2006’da 3, 2008’de 10, 2009’da 12 sıfır atıldı. 1983 yılında 1 Z$, 1 ABD$’ına eşitti. 2008 sonunda 1 ABD$ almak için 700 milyar Z$ gerekiyordu.

Yıllık enflasyon oranı Z$’ının kullanılmaya başladığı 1980 yılında %7 idi. 2001 yılında %100’ün, 2002 yılında %200’ün, 2005’te %600’ün üzerine çıktı. 2007 yılında %66 bin oldu. 2008 yılının sonuna gelindiğinde artık herkes saymayı bıraktı, çünkü rakam %80 milyara çıkmıştı.

2007 Şubat’ında Merkez Bankası son bir ümitsiz hame yaparak ENFLASYONU YASAKLADI (aşina geliyor mu?). Fiyatlar donduruldu, tanzim satışlar düzenlendi, fiyatlarını artıran tüccarlar, stokçular hapse atıldı (aşina geliyor mu?). Elbette enflasyon denen bu meretin bir bedeni yok ki parmaklıklar arkasında kalsın. Sonunda Z$ yok oldu gitti. Bugün Zimbabwe’de ABD$, Sterlin, Euro, Yuan, Rupi gibi her geçerli akçe kullanılıyor.

Şimdi de Venezuela Bolivar’ını izliyoruz. Kim demiş tüm kötülüklerin kökü paradır diye. Burada açıkça gözüküyür. Zimbabwe Doları’yla Venezuela Bolivar’ının suçu ne? Tüm kötülüklerin kökü, kötü yönetimler değil mi?

. . . . .

1996: İsminde ünlem işareti olan ilk şirketlerden biri olan Yahoo! NASDAQ’ta halka açıldı. İlk gün $13’ten 2,6 milyon hisse sattı. İlk günkü işlem hacmi 204 milyon hisseydi. Yâni her hisse o gün 78 kez el değiştirdi. İlk günkü kapanış %34 yukarıdaydı. 2 yıl içinde yükseliş %600’ü buldu. Dot.com balonunda hisseler $118,75’i görüp balon patlatyınca $8,11’e düştü. 2008’de Microsoft şirketi satın almak için $44,6 milyar teklif etti, reddedildi. Sonra işler bozuldu ve Verizon 2017’de $4,48 milyara işi bitirdi.

1983: Eski bayındırlık bakanlarından Şerafettin Elçi, Yüce Divan’da iki ayrı suçtan dolayı görevini kötüye kullandığı gerekçesiyle toplam 2 yıl 4 ay hapis, 4.660 lira para cezasına mahkûm edildi. Sonra kültür değişti. Ayakkabı kutuları, bakara kakara, kol saatleri, vs. suç değil gururla anlatılan hikâyeler oldu.

. . . . .

1837: İki göçmen, İngiliz mumcu William Proctor ve İrandalı sabuncu James Gamble batıya göç ediyorlardı. Uzun yol yıprattı, Proctor’un eşi öldü, Gamble hastalandı. Cincinnati’de kalıp bir dükkan açtılar. Bugün o iş yılda $68 milyar ciro yapıyor.

Adam başı $3.596.47 (bugünün $97 bini) koyarak kurdukları şirketin ismi Proctor & Gamble. 23 markası yılda $1 milyardan daha fazla satış yapıyor (bazısı $10 milyar+). 14 markası da $500 milyon – $1 milyar arası. Çoğu kendi pazarında lider veya ikinci konumda. Çoğunu tanıyoruz. Always, Ariel, Bounty, Crest, Fairy, Gilette, Head & Shoulders, Olay, Oral-B, Pampers, Pantene, Tide, Vicks, vs..

Proctor & gamble yılda $68 milyarlık satış yapıyor, $4 milyar net helir elde ediyor. 97 bin çalışanı var. CEO’sunun maaşı yıllık $7,5 milyon (hisse opsiyonları, vs. hariç). Piyasa değeri $300 milyar civarında dolaşıyor. Halka çık. Çoğunluk hisselerin sahibi Vanguard, Black Rock gibi kurumsal yatırımcılar (çok değil ama elbette Warren amcada da biraz var).

Hisseler daha Mayıs 2018’de $70 iken Corona öncesi $128’e kadar çıkmıştı (şimdi $115 civarında). Hemen kimse üzerine atlamadan F/K ve PD/DD leri de göz önüne alalım: sırasıyla 64 ve 6,24!

11 Nisan

2021: Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov, AB’nin Pfizer-BioNTech ile doz başına 19,50 avro fiyatla yeni bir sözleşme müzakere ettiğini söyledi. Yeni sözleşme varyantları kapsayacak, yani koronavirüs mutasyonları yaygın hale gelirse gelişmiş sürümler anlaşmaya dahil.

1994: Beyaz Saray Clinton’ların 1980’de vadeli işlemlerden kazandıkları $6.498’i deklare etmediklerini açıkladı (maliyeden $14.615 ceza yediler). Aynı gün 22 yaşında bir yazılımcı ve bir risk sermayedarı Mosaic şirketini kurdular (ismi sonra Netscape oldu).

1985: Bir Apple yönetim kurulu toplantısında Steve Jobs’ın elinden bütün yetkileri alındı, sonunda da şirketten ayrıldı. Halbuki 11 Nisan Apple tarihinde uğurlu bir tarih idi. Şirketi 1976 yılında Steve Jobs ve Steve Wozniak kurmuşlardı. Jobs fikir adamıydı ve işin ticaret kısmına bakıyordu. Ortaklığın mühendislik beyni Wosniak idi. 11 Nisan 1976’da Wosniak ilk Apple 1 bilgisayarını yaratmıştı. 31 yıl sonra, 11 Nisan 2007’de Apple bütün dünyaya iTunes sanal dükkanından 2 milyondan daha fazla film sattığını ilân etmişti.

Ne var ki 11 Nisan 1985 Steve Jobs için iyi bir gün olmadı. Jobs geçinilmesi zor biriydi, çok bilmişti, herkesi kırıyor, iş düzen ve takvimini bozuyordu. O gün yönetim kurulu toplantısında Steve Jobs’ın 2 yıl önce kendi elleriyle şirkete getirdiği John Sculley herkesin desteğini alarak Jobs’ın elinden bütün yetkileri aldı. Halbuki Jobs iki yıl önce PepsiCo’nun CEO’su olan Sculley’i “Ömrün boyunca şekerli su mu satacaksın?” diye ayartıp Apple’a getirmişti.

Elbette Jobs bir süre sonra şirketten ayrılıp kendi yeni start-up’ını kurdu (NeXT). Ne ironidir ki,  o ayrıldıktan sonra Apple’ın işleri gitmedi ve Sculley de birkaç büyük yanlış yaptıktan sonra kovuldu. Batmak üzere olan Apple 1997 yılında, Steve Jobs’un yeni şirketini 429 milyon $’a satın alarak kurtuldu.

Drama orada bitmiyor. Steve Jobs şirkete geri dönebilmek için gizliden gizliye 1,5 milyon Apple hissesi sattı, satınca da hisse fiyatları son 12 yılın en düşüğüne indi. Bu da Steve Jobs’un yeni şirketi NeXT’i almaya karar veren Apple patronu Gil Amelio’nun başını yedi ve Steve Jobs’un Apple’a patron olarak dönüşünün yolunu açtı. Her şey plânlıydı.

Ne hoş değil mi? Git PepsiCo’dan CEO getir, senin başını yesin. Başka bir CEO senin şirketini satın alsın, sen de onun başını ye.

10 Nisan

1951: Princeton Üniversitesi’nden bir ekonomi öğrencisi, “Yatırım Şirketlerinin Ekonomik Rolü” başlıklı 123 sayfalık bitirme tezini sundu. Yatırım fonları için, “satış masraflarının ve yönetim ücretlerinin azaltılmasına odaklanılarak gelecekteki büyümenin en üst düzeye çıkarılabileceği” sonucuna vardı. Öğrenci John C. Bogle, daha sonra kendi göbeğini kendi kesti ve 1974 yılında Vanguard’ı kurdu.

1849: Amerikalı mucit Walter Hunt masasında oturup 15 $ borcunu nasıl ödeyeceğini kara kara düşünürken elindeki tel parçasını kıvırıp büküyordu. İşte oracıkta çengelli iğneyi keşfetti. Hemen gidip patentini aldı ve akabinde de 400 dolara sattı.

2016 yılında, çengelli iğne İngiltere’de yeni bir anlam kazandı. Nefret suçlarına karşı direnen göçmen ve azınlıkların dayanışma sembolü oldu. Bu anlam daha sonra A.B.D.’ye de uzadı. Donald Trump’ın başkan seçilmesinden sonra karşıtları da dayanışma sembolü olarak çengelli iğneyi kullandılar.

Walter Hunt daha bir sürü şey icat etti ve 100 kadar patentin sahibi oldu: bir dolma kalem, mükerrer ateşli tüfek, mermi kovanı, iplik eğirme makinası, bıçak bileyici, kömür sobası, yapma taş, yol süpürme makinası, ilkel bir bisiklet, kar küreyici, bir çeşit ağaç testeresi, buz kırıcı, tramvay zili, hokkalık, ayakkabı topuğu, vs., vs.. Hunt bu patentlerin çoğunu ucuza sattı.

1834 yılında dikiş makinasını keşfetti, ama patentini almadı, çünkü terzilerin işsiz kalacağından korktu. 20 yıl sonra Elias Howe benzer tasarımlı bir dikiş makinası yaptı ve gidip patentini aldı. Isaac Singer ile girdiği hukuk savaşından galip çıkınca da milyoner oldu.

Patent derken, ne ilginçtir ki, Hunt’ın 10 Nisan 1849’da çengelli iğnenin patentini almasından 59 yıl önce ve yine aynı gün, 10 Nisan’da, Başkan George Washington ilk A.B.D. Patent Yasası’nı imzalayıp Patent Kurulu’nu kurmuştu.

1822: New York limanına demirleyen gemiden İngiltere Merkez Bankası’nın faizleri %5’ten %4’e düşürdüğü haberi geldi. Bu 2 hafta bayat haberle (geminin Londra’dan gelme süresi) banka hisseleri o gün %14 dayak yediler. Tam yüksek frekanslı işlem!

9 Nisan

2012: JP Morgan Chase’in “Londra Balinası” lakaplı, tek başına piyasaları sallayabilen türev ürünler işlemcisi Bruno Iksil’in bankayı $6 milyar zarara soktuğu ortaya çıktı. Onla bitmedi. Banka gerekli kontrollere sahip olmadığı için düzenleyici otoritelerden de $1 milyar ceza yedi.

. . . . .

2012: Kevin Systrom ve Mike Krieger, 18 ay önce kurup 13 kişiyle yürüttükleri Instagram’ı 1 milyar dolara Facebook’a sattılar (300 milyon $ nakit, gerisi Facebook hisseleri). Bir yıl içinde Instagram kullanıcı sayısı 100 milyona ulaştı.

Bugün bu rakam 800 milyonda. Bunların 500 milyonu hergün faal. Google’da günde 16,6 milyon “instagram” araması yapılıyor. Instagram üzerinde günde 95 milyon fotoğraf ve video paylaşılıyor (bugüne dek toplamda 40 milyar fotoğraf yüklenmiş).

Sıkı rekorlar var: Şarkıcı Selena Gomez’in 124 milyon takipçisi var. Futbolcu Ronaldo’nun 108, National Geographic’in 80 milyon. En çok beğeni alan paylaşım rekoru ise yine şarkıcı Beyonce’nin hamile fotoğrafı: 11 milyon.

Instagram ayda 2 milyon reklâm alıyor (bu rakam bir yıl öncesinin iki misli) ve 2017 yılında 4 milyon dolar ciro getirdi. Bu rakam Facebook cirosunun %20’si idi. 2019’da Instagram cirosunun 10 milyar dolara erişeceği tahmin ediliyor.

Zuckerberg’in Instagram’a niye o günkü değerlemelerin çok çok üzerinde fahiş bir fiyat ödediği belli. Instagram, sadece Facebook’ün önünden ekmeğini çalacak değil aynı zamanda geleceğini karartacak bir rakip olacaktı, çünkü Facebook demek fotoğraf demek ve Instagram’ın okları Facebook’un tam da o yumuşak karnına saplanacaktı.

1940: Oklahoma City’deki bir marketin sahibi Sylvan Goldman tarihin ilk market arabası patentini aldı. Başta pek başarılı olmadı, çünkü erkekler çok efemine buldu, kadınlar da çocuk arabasına benzetti. Tutsun diye arabaları mankenlere kullandırdı.

8 Nisan

Bu dünya hiç virüssüz kalmadı. 8 Nisan’lar hep virüs haberiyle doluydu (aşağıda). Acaba 8 Nisan 1966’da Time dergisinin kapağında sorduğu soru yüzünden mi?

1999: Bugün, Malezya domuzdan insan geçen bir virus yüzünden son 6 ayda 111 kişinin öldüğünü açıkladı.

2001: Bugün, şap hastalığının Asya’da yerleşik ve daimi bir hal aldığı ve son 1 yılda sadece Hong Kong’da 3.282 vaka tespit edildiği açıklandı.

2005: Bugün, Angola’da Marburg virüsü yüzünden (tedavisi yok) ölümler 181’e yükseldi.

2009: Bugün, Uluslararası Kızılhaç Örgütü, kökünü kurutmak için verilen tüm çabalara rağmen çocuk felcinin 15 Afrika ülkesinde hâlâ yaygın olduğunu açıkladı.

2014: Bugün, Dünya Sağlık Örgütü Ebola virüsünün Gine’de 98, Liberya’da 10 kişiyi öldürdüğünü açıkladı.

. . . . .

1977:  İsrail başbakanı Rabin, eşinin ABD’de $3.000’lik banka hesabı olduğu ortaya çıkınca istifa etti. Hey gidi günler. Rabin bugün Panama’da, İsviçre’de, Cayman Adaları’ndaki hesapları görseydi herhalde harakiri yapardı.

1943: Savaş zamanı enflasyonu dizginleyebilmek için Başkan Roosevelt fiyatları ve maaşları dondurdu. Üstelik bunları hiçbir anayasa değişikliğine gerek görmeden yaptı. Halk ve anayasa mahkemesi görmezden geldi, çünkü bir dünya savaşı yaşanıyordu (zaten yürütme anayasanın üzerinden geçtiğinde hep olağanüstü bir şey yaşanıyordur). Bu önlemler pek işe yaramadı.

Ne ilginçtir ki, 8 yıl önce (1935) ve yine 8 Nisan’da Roosevelt bu kez ekonomiyi büyük buhranın kazdığı çukurdan çıkarmak için (yine olağanüstü bir durum) yine anayasanın etrafından dolanarak 1,4 milyon kamu projesinde çalışacak 8,5 milyon işsize devlette istihdam sağlayacak “Yeni Düzen” Acil Kurtarma Yasası’nı imzalamıştı. Bu önlemler de işe yaramadı.

… Ve yine ne ilginçtir ki, 9 yıl sonra (1952) ve yine 8 Nisan’da,  bu kez Truman ülke çapına yayılan grevlerin önünü kesmek için tüm çelik fabrikalarına el konulması emrini verdi (yine olağanüstü bir durum). Yine anayasanın etrafından dolanılmıştı ve yine işe yaramadı.

Sonuçta tarihin tozlu sayfalarının bu 3 farklı 8 Nisan’ında sadece şu 3 gerçek kaldı:

  1. yürütme “olağanüstü” bir durumun üstesinden gelmek için anayasanın etrafından dolanarak önlemler getirmişti,
  2. bu önlemler amaçlarına ulaşmadılar,
  3. bu önlemlerin tek becerdiği şey zenginle fakir arasındaki gelir dağılımı uçurumunu daha da derinleştirmek oldu.

. . . . .

1890: Taşralı maden arayıcısı Leonidas Merritt $918’i bir araya getirip bir müzayedede Minnesota’daki Mesabi Sıradağlarında 600 dönümlük bir arazi satın aldı. Kısa süre sonra, dünyanın en zengin ince demir cevheri damarına ulaşarak, ABD çelik endüstrisi için ham madde maliyetlerini ton başına $6’dan $2’ye indirdi. Önce zengin oldu, ama sonra fazla açılarak şirketini sadece $1 milyona John D. Rockefeller’a kaptırdı. 1905 yılına gelindiğinde, Minnesota ABD’deki demirin %51’ini çıkarıyordu.

7 Nisan

2016: MKE Kırıkkale Silah Fabrikası Müdürü Mustafa Tanrıverdi, TSK’nın temel saldırı silahı olarak tasarlanan Milli Piyade Tüfeği MPT-76 ve MP-5 marka silahların çizim ve tüm üretim planlarını 200 bin TL ve 300 bin dolar karşılığında ABD’li firmaya satarken yakalandı. Yıl sonunda Tanrıverdi 12 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırıldı.

Tanrıverdi, kendisi gibi Giresun’lu olan ve fabrika müdürü ve resmi olarak birkaç yıldır silah sattığı A.B.D.’de şirketi olan silah tüccarı Kutlay Kaya tarafından ihbar edilip ondan rüşvet alırken tuzak kuran polislerce yakalandı. Kaya’nın şirketi Zenith Fire Arms, MKE silahlarını A.B.D.’de pazarlıyordu.

Tanrıverdi, A.B.D. satışlarındaki kâr marjlarının çok düşük olması nedeniyle başka yerlere satış yapmaya çalışıp ona zorluk çıkardığından dolayı Kutlay Kaya’nın onun fabrika müdürlüğünden alınmasını için çalıştığını söylerken; Kutlay Kaya ise “çizimlerin milyon dolar değerinde olmasına rağmen vatanımın menfaatlerine aykırı olduğu için sinirlenip onu yakalatmaya karar verdim” diye ifade verdi.

Tanrıverdi’nin evinde 28 bin euro ve 18 bin dolar çıktı, ama hacca gitmek için biriktirdiğini söyledi. Sonra, gizli bilgileri başka bir kişi ve kuruluşa verip vermediği de soruşturuldu (özellikle yine Giresun’lu olan bir tabanca imalatçısına).

Bu arada, 2 yıl önce Paris silah fuarında MKE’nin standındaki kilitli dolaptan ödüllü dürbünlü tüfek çalınmış, birkaç ay sonra el değmemiş şekilde Fransız yetkililere geri teslim edilmişti??

Böyle işte, film gibi. 4.600 TL maaşlı Giresun’lu fabrika müdürü, Gresun’lu tabanca imalatçısı, Giresunlu-Amerikalı silah tüccarı, silah fuarları, MİT, belki CIA, belki Fetö. Yak altını, tütsün dumanı.

. . . . .

2014: Ukrayna’nın Ekoloji ve Doğal Kaynaklar Bakanı, Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesiyle Kiev’in $10,8 milyar değerinde doğal kaynağı kaybettiğini açıkladı.

. . . . .

1999: Bir Bloomberg haberi telekomünikasyon şirketi PairGain’in ECI Telecom tarafından satın alınmaya razı olduğunu söyleyince hisse senedi fiyatı dakikalar içinde %31 yükseldi. Akabinde hem Bloomberg hem PairGain haberin logo ve kurumsal kimliklerle son derece profesyonelce tasarlanmış bir düzmece olduğunu ilân edince aynen geri geldi. Arada götüren götürdü, götürülen götürüldü.

1979: girişim sermayedarı Robert Swanson ve biyokimyager Herbert Boyer, DNA’nın moleküler yapısını manipüle ederek yeni ilaçlar geliştirmek için Genentech, Inc. şirketini kurdular ve yeni şirketlerini bir “biyoteknoloji” şirketi olarak adlandırdılar. Böylece Genentech dünyanın ilk biyoteknoloji şirketi oldu.  Sonra bol doktoralı, bol yatırımcı çeken, bol masrafı olan ve yıllarca sıfır ebitda üretmiş binlercesine rastladık. Ama Genentech başarılı oldu. Şimdi ilaç devi Roche’un bir parçası. 13 binden fazla çalışanıyla yılda 27 milyar dolar ciro yapıyor.

1927: Tarihin ilk halka açık uzun mesafeli (Washington DC’den New York’a – 322km.) TV yayını gerçekleşti. Şaşkın ve hayran izleyicilere konuşan zamanın Ticaret Bakanı Herbert Hoover “İnsan zekâsı mesafeleri yıktı, ama bu ne işe yarayacak, kimse bilmiyor” dedi.

6 Nisan

2012: Terrafugia Uluslararası New York Otomobil Fuarı’nda $279,000 fiyat etiketli uçan arabasını tanıttı. Bu 2 kişilik hibrid taşıtın menzili 787 km. ve karada 110 km./saat yapabiliyor. 2m. yüksekliğinde, 2.29m. genişiliğinde ve 5.72m. uzunluğu var. Garajınıza sığar.

Terrafugia $25 milyon değerinde 100 sipariş aldı ve ilk teslimatlara 2019’da başlayacaktı ama olmadı. Araya bir sürü yeni tasarım ve lisans işleri girdi. Ocak 2021 de Federal Havacılık İdaresi’nden hafif uçak lisansı alındı. Otomobil lisansı 2022’de.

2017 sonunda Terrafugia’yı Volvo’nun da sahibi olan Çinli otomotiv devi Geely satın aldı. Şubat 2021’de Terrafugia herkesi işten çıkarmaya başladı. Çin’e taşınacak.

. . . . .

1988: S&P 500 Endeksi revize edildi. 400 sanayi, 40 kamu hizmetleri, 40 finansal ve 20 ulaşım sektörü şirketinden oluşan endeks artık her sektörden şirketi içerip endeksteki ağırlıkları şirketlerin piyasa değerlerine göre değişecekti.

1956: Hayat mecmuasının ilk sayısı çıktı. 60’lı, 70’li yıllarda Türkiye’nin en yüksek tirajlı dergisi idi. Dergi, içerik açısından getirdiği yeniliklerle, Türkiye basın tarihi açısından bir dönüm noktası oldu. Sohbet yazıları ve radyo programları ile tanınan Şevket Rado tarafından çıkarılan derginin sahibi Yapı Kredi Bankası idi. Hayat, 70’lerdeki siyasal ortamda işlevini kaybetti ve başlayan bir grev sonucu 6 Temmuz 1979’da son sayısını yayınlayarak kapandı.

. . . . .

1938: DuPont argesi tesadüfen teflonu keşfetti ve şirket 2013 yılına kadar (75 yıl) dünyayı zehirlemeye devam etti. Teflon hâlâ üretiliyor ama artık içinde kanserojen PFOA yok (ısı 300°C’yi geçmediği müddetçe).

1916: Mutual Film Corporation ile 675.000$ değerinde yıllık kontrat imzaladıktan sonra (haftada 12.980$) Charlie Chaplin artık dünyanın en çok kazanan aktörü oldu. O kadar popülerdi ki, 1917 yılında kıyafet balosuna giden her 10 kişiden 9’u Charlie Chaplin kıyafetiyle gitti. Kendisi de bir gün Charlie Chaplin Benzerleri yarışmasına katıldı ve üçüncü oldu. 1981 yılında Rus gökbilimci Lyudmila Karachkina keşfettiği 100’ün üzerindeki küçük gezegenden birine onun adını verdi: 3623 Chaplin.

Charlie, Einstein ile karşılaştığında ona şöyle dedi: “İnsanlar beni alkışlıyorlar, çünkü herkes beni anlıyor. Seni de alkışlıyorlar, çünkü seni kimse anlamıyor.” Charlie, Disney ile de çok çalıştı, hatta Mickey Mouse karakterinin ondan esinlenerek yaratıldığı bile iddia ediliyor.

O tam bir mükemmeliyetçiydi. 20 dakikalık gösterimler için binlerce metre film çeker, aynı sahneyi onlarca kez tekrarlatırdı. Çoğu filminin müziğini bile kendi besteledi. “Altına Hücum” filmini çekerken bir ayakkabı yediği sahneyi 63 kez tekrarlattı. Ayakkabı aslında şekerden yapılmıştı, onun için insülin şokundan hastaneye kaldırıldı.

Charlie Chaplin faşizme, nazilere, kapitalizme, savaşa ve silahlara açıkça karşıydı. Anti-nazi filmi “Büyük Diktatör”ü çekmek için kendi cebinden bugünün parasıyla 27 milyon $ harcadı. O zamanlar ABD, Nazi Almanya’sıyla hâlâ dosttu, onun için FBI peşine düştü ve ABD’ye girmesi yasaklandı. Ne var ki, 1972 yılında onursal ödülünü almak için geri döndüğünde Oskar tarihinde en uzun ayakta alkışlanan kişi unvanını kazandı (12 dk.)

Neredeyse Japon Başbakan Inukai Tsuyoshi’yi öldüren örgüt tarafından bir suikasta kurban gidiyordu. Örgüt ABD ile Japonya arasında savaş çıkarmak istiyordu. Chaplin kıl payı kurtuldu, çünkü başbakanın oğluyla Sumo güreşi izlemeye gitmişti.

1977 yılında İsviçre’de ölümünden üç yıl sonra mezarını kazıp cesedini çalan hırsızlar 600.000$ talep ettiler ama yakalandılar.

5 Nisan

2018: $400’lük emeklilik aylığını almaya devam etmek için ölen annesini 3 yıl boyunca Kalküta’daki evinin derin dondurucusunda tutan Hintli Subhabrata Majumdar (46) tutuklandı.

. . . . .

2016: Kuzey Carolina eyaletinin Cumhuriyetçi kontrolündeki yasama meclisi LGBT camiasına yönelik ayrımcılığa karşı verilen yasa teklifini reddedince daha 2 hafta önce 3,6 milyon dolar yatırım yapıp eyalette küresel bir operasyon merkezi açarak 400 kişiye istihdam sağlayacağını ilân eden dev ödeme sistemleri şirketi PayPal bu girişimini geri çekti.

Akabinde; Apple, Walt Disney, Time Warner, 21st Century Fox, IBM, Verizon, CNN, Marriott, NFL, NCAA, Bank of America, Dow Chemical, Microsoft, Deutschebank, American Airlines gibi diğer büyük kurumlar da benzer uygulama ve açıklamalarla bu iptali desteklediler. NBA, eyalette yapılacak olan All-Star maçını başka yere aldı, yüzlerce kongre iptal oldu, 120 büyük şirket CEO’su valiye mektup yazdı.

Transgender’lar için lavabo kullanımı özgürlüğü ve eşcinsel evliliği gibi konularda kölelik zamanı kalıntılarının inatla yaşamakta olduğu güney eyaletleri kendi ayaklarına kendilerinin taktığı prangaları kırmakta hâlâ güçlük çekiyor.

Yine de bu prangaların kırılma olasılığı uzak bir gelecekte (yakın değil) Türkiye’de eşcinsel evliliği konusunun gündeme gelme olasılığından bin kat daha fazla. Tecavüzcülerin hukukun uzun kollarından kurbanlarıyla evlenerek kurtulabildiği yerlerde o uzak gelecek bayağı uzak.

. . . . .

Parra, parra, parra! 2004: Çin hükümeti $122 milyon yardım vaadinde bulununca Dominika Tayvan’ı tanımaktan vazgeçti. Tayvan’ı bugün 193 Birleşmiş Milletler üyesi ülkeden 14’ü tanıyor (bir de Vatikan). Öte yandan Tayvan’ın, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 57 ülkede gayriresmî temsilcilik ve konsoloslukları var. Bu temsilciliklerin hükümetler-arası bir resmiyeti, diplomatik ve siyasi bir kimlikleri yok ama vize tanziminden kültürel işlemlere kadar birçok işlevi yerine getiriyorlar.

1998: Japonya’da Shikoku ve Awaji Adalarını ana karaya (Honshu Adasına) bağlayan ve orta açıklığı 1.991 metre olan asma Akashi Kaikyo Köprüsü açıldı. 8,5 şiddetinde depreme dayanıklı olan köprü için $3,8 milyar harcanmıştı. Bugün orta açıklık uzunluğunda 1915 Çanakkale Köprüsü’nden sonra (2.023 metre) dünyanın en uzun 2. köprüsü.

1994: 5 Nisan Ekonomik Önlemler Paketi uygulamaya kondu. Tansu Çiller dönemi politikalarından olan bu kararlardan sonra TL dolara karşı iki günde %73 devalüe oldu, ekonomik küçüldü, iflaslar arttı, işsizlik azdı, gelir dağılımı iyice bozuldu. Ondan sonra da zaten bu filmi her üç beş yılda bir tekrar çektik.

4 Nisan

2000: Wall Street en vahşi günlerinden birini yaşadı. Öğlen olduğunda NASDAQ 575 puan (%13,6), Dow Jones 504 puan (%4,5) düşmüştü. Kapanışta iki endeks de belini doğrulttu. Kayıpların %90’ı geri kazanılınca, analistler bayram ettiler. Salomon Smith Barney’den Marshall Acuff, “Bütün pimpirikler kaçtı,” dedi. Donaldson Lufkin & Jenrette’ten Thomas Galvin, “Teknoloji hisselerindeki güçlü temeller değişmedi,” buyurdu. S.G.Cowen & Co.’dan Charles Pradilla, “Aşağı düzeltmenin sonunun başlangıcını gördük,” diye yazdı. Pek öyle olmadı. Aslında başlangıcın başlangıcını görmüştük. Yıl sonu geldiğinde NASDAQ %40,5 daha düşecekti.

1973: New York’ta 110 katlı Dünya Ticaret Merkezi açıldı. 411m. yüksekliğindeki ikiz kuleler dünyanın en yüksek binaları unvanını aldılar ama sadece 38 yıl yaşadılar. Kulelerin inşası 350 milyon dolara mal olmuştu ve 350 firmanın 55 bin çalışanına ev sahipliği yapıyordu.

Binaların sahibi şirket (Silverstein Properties) 11 Eylül 2001 faciasının olduğu gün için birinci kulenin 88. katında olası bir terörist saldırısı için alınacak önlemleri tartışmak için bir toplantı düzenlemişti ama birkaç kişi katılamayacağını bildirince toplantıyı ertelemişti.

Kulelerin sigorta bedeli 3,55 milyar dolardı ama saldırı sonrası Silverstein Properties iki uçağın iki ayrı kuleye çarptığını baz alarak sigortadan 7,1 milyar talep etti. Aylar süren tartışamalardan sonra 4,6 milyar dolara anlaştılar.

Saldırı enkazından toplanan metallerin bir kısmı daha sonra NASA’nın Mars gezgininin yapımında kullanıldı. 11 Eylül günü uzayda bulunan tek Amerikan astronotu Frank Culbertson idi. Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon saldırılarını uzaydaki bir gözlem noktasından izleyen tek kişi oldu.

Enkazdan çıkarılan cesetlerin kimliklerinin belirlenme işi adli tabip Judy Melinek’e verilmişti. Judy 2002 Ağustos’unda bir daha çağırıldı, çünkü 2 km. uzaktaki başka bir gökdelenin tepesinde ayak kemikleri bulunmuştu.

Saldırıdan 1 hafta önce, 4 Eylül’de polis memuru John Perry merkeze gidip emeklilik formlarını doldurmuştu. Olay günü patlamaları duyup kulelere gitti ve hayatını kaybetti. O gün ölen tek görevli olmayan polis memuru oydu.

1983 yılında, üst katlarda mahsur kalabilecek çalışanların kurtarılabilmelerinin çok zor olacağına dikkat çekmek için birisi kuzey kuleye tırmanmıştı. Kulelerin mimarlarından Leslie Robertson, 1945 yılında siste Empire State binasına ve bir yıl sonra da başka bir Manhattan gökdelenine çarpan uçakları göz önüne alarak kulelere saatte 970 km. hızla olası bir Boeing 707 çarpmasının sonuçlarını inceleyen bir rapor hazırlamıştı ama bu raporun yeri daha sonra tespit edilemedi.

Enkaz kalktıktan sonra Alicia Head isimli bir kadın saldırıdan sağ kurtulanlardan biri olduğunu iddia edip Dünya Ticaret Merkezi Kurtulanlar Ağı ismi verilen destek derneğinin başkanı oldu ve bol bol basına konu oldu ama 2007 yılında hiçbir zaman o binalarda bulunmadığı ortaya çıktı.

Eylül 2001 saldırılarında Dünya Ticaret Merkezi’nde 2.980 kişi hayatını kaybetti. Hayatını kaybedenlerin %12’si Amerikalı değildi ve 60 ayrı ülkenin vatandaşıydı.

1958: Beverly Hills’deki evlerinde, aktris Lana Turner’ın kızı Cheryl, annesini dövmekte olan (annesinin) gangster erkek arkadaşı Stompanato’yu ekmek bıçağıyla öldürdü. Daha sonra mahkeme olayı meşru müdafa olarak karara bağladı. 3 yıl sonra gangsterin oğlu Steve Crane, babasını aslen Lana Turner’ın öldürdüğü ve kızın nasıl olsa beraat edeceği için suçu üzerine aldığı iddiasıyla bir dava açtı. Dava mahkeme dışında $20 bine anlaşılarak çözüldü. Yazar Harold Robbins Where Love Has Gone (Türkçeye “Tecavüz” ismiyle çevrildi) isimli romanında bu olayları baz aldı. Filmi de yapıldı. Filmcinin filmi.

1928: Yine bugün, Maya Angelou doğdu. Sekiz yaşındayken annesinin erkek arkadaşı tarafından tecavüze uğradı. Adam yakalanıp bir günlüğüne hapse atıldı, çıkar çıkmaz da öldürüldü. Maya “benim sesim yüzünden öldü” diyerek 5 yıl boyunca konuşmadı, ses çıkarmadı. Bulaşık yıkadı, patates kızarttı, randevu evinde çalıştı, gece kulübünde dans etti, San Fransisco’nun ilk kadın tramvay vatmanı oldu. Sonra da müthiş bir şair ,yazar, oyuncu, yönetmen, insan hakları savunucusu, eylemci ve düşünür oldu. Martin Luther King Jr. ve Malcolm X ile çalıştı. Mısır ve Gana’da gazetecilik yaptı.Yazdığı otobiyografi I Know Why the Caged Bird Sings (Kafesteki Kuşun Neden Şakıdığını Biliyoum) Amerikan klasikleri arasına girdi. Çok sayıda edebî ve sahne eseri üretti, ödüller aldı, 50 kadar onursal diplomaya lâyık görüldü.

1887: Yine bugün, Susannna Madora Salter, ABD’de seçimle koltuğa gelen ilk belediye başkanı oldu (hatta seçimle herhangi bir devlet makamına gelen ilk kadın). Argonia, Kansas’ın maço erkekleri ondan habersiz onu aday yaptılar. Siyasette kadın istemeyen bu maganda grubun niyeti Susanna’yı küçük düşürmek ve diğer kadınların aday olmayı düşünmelerini engellemekti. Ne var ki, Susanna oyların üçte ikisini alarak kazandı. Bir yıllık maaşı sadece $1 idi ve bir yıllık dönemi bittikten sonra bir daha da aday olmadı. 101 yaşına dek yaşadı.

. . . . .

1929: İstanbul’da düzenlenen Yerli Malı Kullanma ve Koruma Toplantısı’nda gençlik, yerli malı kullanmaya yemin etti. Aradan 50 yıl geçti, zamanın Başbakanı Demirel “Benzin vardı da biz mi içtik?” dedi.

3 Nisan

2016: Türkiye’den 101 şirket, 10 müşteri, 152 lehtar ve 517 hissedarın isminin geçtiği Panama Belgeleri yayımlandı. Panama kayıtlı uluslararası hukuk firması Mossack Fonseca’nın 40 yıldır tuttuğu kayıtlar basına sızdırıldı (kimin sızdırdığı hâlâ bilinmiyor). 2,6 terabayt boyutundaki 11,5 milyon doküman 2010 yılının WikiLeaks ve 2013’ün Snowden sızıntılarından daha büyüktü.

Uyuşturucu, silah, insan ticareti ve vergi kaçırma gibi suçların kirlettiği paranın izini süren belgelerde 12 emekli ya da hâlâ görevde olan ülke liderinin, 140 politikacının, 500’den fazla bankanın, 214 bin şirketin ve ünlülerin adı vardı.

Ne isimler vardı belgelerde: Arjantin ve Ukrayna’nın cumhurbaşkanları; Saudi Arabistan kralı, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri emirleri; İzlanda, Avustralya, Gürcistan, Irak, Ürdün, Katar, Moğolistan başbakanları; Aliev’in, Putin’in, Assad’ın, Mübarek’in yakın akrabaları ve hatta Türkiye’den iki futbolcu.

İsmin o belgelerde geçmesi bir suç işlendiği anlamına gelmiyor ama suç işleyen birçok kişinin de isminin o belgelerde olduğu bir gerçek.

1996: Clinton’un ticaret bakanı Ron Brown’ın uçağı Dubrovnik yakınlarında düştü. Brown yolsuzlukla suçlanıyordu ve Clinton’un da töhmet altında olduğu konularda mahkemeyle pazarlık halindeydi. Uçaktaki herkes öldü. Brown, “hapse gideceksem, yalnız gitmeyeceğim” diyordu.

1937: Karabük Demir Çelik Fabrikaları’nın temeli, Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatı ile Başbakan İsmet İnönü tarafından, Zonguldak’ın Karabük köyünde atıldı. 1955 tarihine kadar Sümerbank’a bağlı Demir-Çelik Fabrikaları Müessese Müdürlüğü adı altında çalıştı ve sonra bağımsız bir KİT oldu. Şimdiki adıyla, Kardemir, 1961’e kadar, Türkiye’nin tek demir-çelik üreticisiydi.

2 Nisan

2012: Afrika’nın son mutlak hükümdarı Swaziland Kralı Mswati III, 19 Nisan’daki yaş günü için fukara halktan ineklerini hediye etmelerini emretti. Bu ilk değil. 44. yaş gününde talimatla kendi hükümetinden bir özel jet almıştı. 50. yaş gününde 1,6 milyon dolar değerinde kol saati giydi, üstelik elmas takmalarıyla 6 kg. çeken takım elbisesiyle. Bu yaş gününden birkaç gün önce de zaten 13,2 milyon dolara satın aldığı A340-300 Airbus’unu teslim almıştı. Özel VIP dekorasyonlarıyla uçak 30 milyon dolara patladı. Halbuki Swaziland halkının (nüfus 1,3 milyon) %70’i günde 2 dolara yaşamaya çalışıyor. Çalışabilir nüfusun yarısı işsiz. Ülke iflâs halinde.

Kral Mswati III 18 yaşında taç giydi, 33 yıldır tahtta. Kişisel serveti 200 milyon doların üzerinde ama babasının kurduğu vakıfta 10 milyar doları yatıyor. Kendisi de yatmayı seviyor. 15 karısı var. Her yıl yeni bir bakire alıyor. Hem de kimi beğendiyse gizli servise kaçıttırarak. Bir de yasalara göre sadece çocuk doğurabilecek kadınlarla evlenebilir. Onun için önce hamile bırakıyor, sonra evleniyor. Garantili. Sonra her bir karısına da saray yaptırıyor.

2014 yılında parlemento (hür devletin hür parlementosu) kralın yıllık hane harcamaları için 61 milyon dolar tahsis etti. Bunun 500.000 dolarıyla gidip altına bir DaimlerChrsler Maybach 62 çekti, sonra halka ayıp olmasın diye arabanın fotoğrafının çekilmesini yasakladı.

1978: Amerikan televizyonlarında bir dizi başladı. Daha sonra bütün dünyaya yayılıp izleyicileri 14 yıl boyunca koltuğa bağladı. İsmi Dallas’tı. JR’ı oynayan Larry Hagman bugünlere nazaran çok az para alıyordu. Şarlayınca dizi başı ücreti $50 bine çıkarıldı (bugünün $200 bini eder), sonlara doğru ise $200 bin almaya başladı (bugünün $500 bini). Friends dizisindekiler 2003’te dizi başı $1 milyon (bugünün $1,4 milyonu) alıyorlardı.

. . . . .

1932: Havacı Charles A. Lindbergh, kaçırılan oğlunun geri verilmesi için bir New York mezarlığında kimliği belirlenemeyen birine $50 bin fidye ödedi. Çocuk geri verilmediği gibi bir ay sonra ölü bulundu.

1 Nisan

1985: Bugün Coca Cola için bir 1 Nisan şakası gibiydi. Pazarlama guruları Zyman ve Dyson, Coca Cola’nın en üst iki yöneticisi Goizueta ve Keough’u Cola’nın orijinal formülünü daha tatlı, Pepsi benzeri New Coke ile değiştirmeye ikna eden iş planının son sunumunu yaptılar. Bu karar tarihin en kötü pazarlama fiyaskosu olarak kayıtlara geçti.

1976: Stephen Wozniak, Ronald Wayne ve Steven Jobs Apple’ı kurdular. Wayne sonra hisselerini $800’e sattı. İlk beş yılda 200 Apple-1 bilgisayar üretip tanesini $666’dan sattılar.

. . . . .

1971: Ülkenin en kötü performans gösteren yatırım fonlarından birinin yöneticisi, 8 yıl önce yazmaya başladığı piyasa bültenini yayımlamak ve komisyonları agresif bir şekilde indirerek Wall Street’te rekabet edebilmek için First Commander isimli bir aracı kurum kurdu.

Bültenine, en güzel zamanlarında 3 bin kişi aboneydi ve her biri yılda $84 ödüyordu ama yönettiği yatırım fonu her yıl yatırımcısına %20 kaybettiriyordu. Adam 2 yıl sonra şirketin ismini değiştirip kendi ismini koydu: Charles Schwab Corp..

İyi işleyince, 1983 yılında Bank of America $55 milyon ödeyip şirketi satın aldı ama 3 yıl sonra Charles Scwab $280 milyon ödeyip hisseleri geri aldı.

Bugün ticari bankacılık, aracı kurum (komiyonlar hâlâ düşük) ve varlık yönetimi işinde olan Charles Schwab ABD’nin en büyük 14. Bankası. BlackRock ve Vanguard’dan sonra üçüncü en büyük varlık yöneticisi ($3,9 trilyon yönetiyor). 12,5 milyon aktif müşteri hesabı var. 19.700 kişinin çalıştığı, ABD ve İngiltere’de 345 şubesi olan Charles Scwab 2019’da $10,7 trilyon ciro yapıp $3,5 trilyon net kâr etti.

. . . . .

1778: New Orleans’lı iş adamı Oliver Pollock $ sembolünü yarattı. Pollock zamanın en geçerli akçesi “peso”ları defterine önce ps, daha sonra da ps harflerini üst üste yazıp kısaltarak yazınca zamanla $ sembolü doğdu. 1700’li yılların sonlarına doğru Amerikan kolonilerinde en çok kullanılan para İspanyol Peso’su idi. Aslında “peso de ocho reales” (“Sekiz parça real”: Meksika’nın 8 real sikkesine 1 peso deniyordu).

Pollock’ın gayri ihtiyari olarak kullandığı bu sembol daha sonra iş arkadaşı ve aynı zamanda Washington’un baş müfettişi olan Robert Morris tarafından benimsenip 1797 yılında yeni devletin parasının sembolü olarak Philadelphia’da yazı dökümü yapıldı.

İrlanda doğumlu olan Pollock aslında Amerikan devriminin gizli kahramanlarından biridir. İngiliz ve İspanyol kuvvetlerine karşı savaşan Amerikan ordularını kendi cebinden 300 bin dolar (bugünün neredeyse 1 milyar doları) vererek finanse etmiştir.

Aslında $ işaretinin nereden geldği hakkında bir sürü kuram var. İş Emevi komutanı Tarık Bin Ziyad’ın İspanya’yı fethetmek için Cebeli Tarık Boğazı’ndaki Herkül Sütunları’nı geçmesinden Ayn Rand’ın “Atlas Silkindi” kitabındaki iddialara kadar uzanıyor. Daha bir sürüleri var. Ne fark eder, bugün 1 Nisan!