• persembe@persembe.com

Tarihte Bugün Mayıs

31 Mayıs

2008: Dünyanın en hızlı adamı, Jamaika’lı atlet Usain Bolt 9.72 ile 100 metre rekorunu kırdı. Bir yıl sonra da bu rekoru 9.58’e indirdi. Bu müthiş kariyeri sayesinde bugüne dek 100 ilâ 150 milyon $ kazandığı tahmin ediliyor.

Bu paranın neredeyse tamamı sponsorluk ve reklâmlardan geliyor. Sponsorları arasında Puma, Sprint ve Advil var. Pekin Olimpiyatları’ndan sonra kervana Gatorade, Hublot, Virgin ve Visa da katıldı. 16 yaşından beri Puma onunla çalışıyor. 2016 olimpiyatlarından önce yılda 10 milyon $ alıyordu (ondan önce de yılda 1,5 milyon $), şimdi daha fazla alıyor ama tam rakam bilinmiyor.

9 altın madalya ve 19 Guinness Rekorlar Kitabı rekoru biriktirirken paralar da birikti. 2009 yılında yılda 3 milyon $ kazanırken bu rakam 2012’de 20, 2014’te 23, 2016’da 32,5, 2017’de de 34,2 milyon $’a ulaştı. Dünyanın 23üncü en çok kazanan sporcusu oldu. Atletizm alanından birinci (hatta ilk yüzde başka atlet yok).

Bolt’un bir de gayriresmi 150 metre rekoru var. O gerçekten dünyanın en hızlı adamı. Aslında 100 metreyi 9 saniyenin altında koşuyor. Starttaki zaman kaybının olmadığı 4×100 bayrak yarışında (2012 Londra Olimpiyatları) 8,70 koştu (Jamaika dörtlüsü 400 metreyi 36,84’te bitirdi).

Zaten 2008’de 100 metreyi 9.72’de bitirirken bağcıkları çözülmüş ayakkabılarıyla son 10 metrede neredeyse durup göğsünü yumruklamakla meşguldü. Yarıştan önce ne mi yemişti? McDonald’dan çıtır tavuk.

. . . . .

2000: Uluslararası telekomünikasyon ekipmanı devi Lucent Technologies, optik ağlar kuran Chromatis Netwroks’ü $4,5 milyara satın aldı. Dot.com balonunun ortasında alınan Chromatis’in o zaman 155 çalışanı vardı ama tek bir müşterisi bile yoktu. Lucent çalışan başına $29 milyon ödemiş oldu. 15 ay sonra Lucent şirkete sadece iki müşteri bulup  kapatmak zorunda kalınca olay tarihin en pahalı satın alımlarından biri olarak geçti. 6 yıl sonra da Lucent Alcatel ile birleşti. 2016 yılında da Nokia, Alcatel-Lucent’i satın alıp ismi yok etti (logosu gibi oldu).

1977: 33 yaşında tanınmamış bir adam kapıları 1981’e kadar yeni yatırımcılara kapalı kalacak olan Fidelity Magellan Fonu’nun başına getirildi. Kimse farkına bile varmadı. Adamın ismi Peter Lynch idi.

. . . . .

1996: 1799’da kurulan bir su tedarik şirketinin ve 1823’te kurulan bir kimyasal madde üreticisinin torunları olan Chase Manhattan ve Chemical Banking şirketleri birleşerek A.B.D.’nin o zamanki en büyük banka holding şirketini oluşturdular.

1919: Conrad Hilton ilk otelini satın aldı. Bir banka alacaktı ama anlaşma suya düşünce onun yerine Texas’taki Mobley Oteli’ni aldı.

30 Mayıs

2018: Birleşik Arap Emirlikleri hükümeti sosyal medya üzerinde eleştirdiği için aktivist Ahmed Mansoor’a 10 yıl hapis ve $272 bin para cezası verdi. Miki fare ülkelere kervanına bir ülke daha…

1967: Kolombiyalı yazar Gabriel García Márquez’in en önemli kitabı Yüz Yıllık Yalnızlık Buenos Aires’te yayımlandı. Kitap 30 dile çevrilip 50 milyon sattı. Márquez’e Nobel edebiyat ödülü ve 10 milyon $ kazandırdı. Kitap tüm zamanların en çok satan kitaplar listesinde bugün ilk yirmi beşte (800 milyon satan İncil’i saymazsak 500 milyon satışla Cervantes’in Don Kişot’u birinci, Çince sözlük Xinhua Zidian 400 milyonla ikinci, Dickens’ın İki Şehrin Hikâyesi 200 milyonla üçüncü, Tolkien’in Yüzüklerin Efendisi 150 milyonla dördüncü).

“Gabo” 1965 yılında ailesiyle Acapulco’ya giderken arabada aklına bir şeyler geldi, arabayı hemen geri çevirip eve giderek yazmaya başladı. Arabayı satıp 18 ay boyunca yazdı. İşte o 18 aydan Yüz Yıllık Yalnızlık çıktı.

Annesinin 11, babasının 15 çocuğu arasında en büyüğü oydu, annesini 7 yaşına kadar tanımadı. Fukaralıktan bir ara Barranquilla’da “Gökdelen” ismi verilen randevu evinde yaşadı ama sonra okudu ve kendini kurtardı. Kurtardı kurtarmasına da liberal görüşleri yüzünden hayatının çoğunu sürgünde geçirdi: Meksika, İspanya, Arjantin, Fransa, Venezuela… ama 4 ülkede 7 evi oldu. ABD emperyalizmine karşı görüşleri yüzünden ABD’ye de girmesi yasaklanmıştı. Yasağı Clinton kaldırdı. Şimdi Los Angeles’ta bir cadde onun ismini taşıyor.

Los Angeles deyince, birçok kitabının filminin çekildiğini de hatırlayalım, ama Yüz Yıllık Yalnızlık’ı asla film yaptırmadı. “Rolü Robert Redford gibi bir adama verirler, halbuki çoğumuzun ona benziyen bir akrabası yok” dedi. Nobel ödülünü aldığı gün annesi de “belki artık telefonumu tamir ettirebilirim” dedi.

“Gabo” 50 yaşına kadar günde 3 paket sigara içti ama 87 yaşına dek yaşadı. Öldükten sonra Kolombiya Cumhurbaşkanı Juan Manuel Santos onun için “bugüne kadar yaşamış en büyük Kolombiyalı” dedi.

1958’de Mercedes Barcha ile evlenmişti, çok mesut yaşadılar ama evlilik için de bir şeyler konduruverdi: “Evliliğin sorunu, her gece aşk yaptıktan sonra bitmesi ve her sabah kahvaltıdan önce tekrar inşa edilmesi gerektiğidir.”

. . . . .

1921: Çankaya Köşkü, Mustafa Kemal’e armağan edildi. Atatürk, köşkü bir yazı ile orduya bağışladı. Aslında o bina bugünkü Pembe Köşk değil, orada (yani Cumhurbaşkanlığı Kompleksi’nde) ilk yapılan bina olan Müze Köşk’tür. Ankaralı bir Ermeni tüccar tarafından 1800’lü yılların son çeyreğinde yaptırılan ve sonrasında kentin zengin ailelerinden Bulgurzadeler’in eline geçen Kasapyan Köşkü olarak bilinen bağ evi, Ankara Müftüsü Rifat Efendi’nin gayretleriyle halk arasında toplanan 4.500 lira bağış sayesinde Ata’ya hediye edilmişti.

1848: Meksika, ABD’ye $15 milyon karşılığında New Mexico, California ve Nevada, Utah, Arizona ve Colorado’nun bazı kısımlarını verecek Guadalupe Hidalgo Antlaşması’nı onayladı. Bugünün parasıyla 600 milyon dolara neredeyse kıtanın yarısı.

29 Mayıs

2019: Yeni Zelanda’daki cami katliamıyla ilgili sözleri nedeniyle Senatör Fraser Anning’in kafasında yumurta kıran Avustralyalı genç Will Connolly (17), cinayetlerden etkilenen insanlara 70 bin dolar bağışta bulundu. Anning, 15 Mart 2019 tarihinde 51 Müslüman ibadetçinin öldürüldüğü Christchurch cami saldırılarına “Müslüman fanatiklerin” göçünün yol açtığını iddia edip “Müslümanlar bugün kurban ama, aynı zamanda fail de onlar” demişti. Olayın ertesi günü Connolly’nin yasal masraflarını karşılamak ve “daha fazla yumurta satın almak” için bir bağış kampanyası başlatıldı. Connoly de kalan tüm parayı o ailelere bağışladı.

. . . . .

2015: New York’ta, suç sitesi Silk Road’u yönetmekten hüküm giyen Amerikalı Ross Ulbricht (31), dünya çapındaki müşterilere 200 milyon dolarlık uyuşturucu satan online girişim nedeniyle ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Hâlâ içerde. Arizona’da.

1979: Bölge Yargıcı John Wood Teksas’ın San Antonio kentinde öldürüldü. Yargıç ünlü uyuşturucu kaçakçısı Jimmy Chagra’yı yargılamak üzereydi ve her zaman en ağır cezaları vermekle tanınırdı. Jimmy’nin kardeşi Joe bir kiralık katil kiralayarak yargıcı oturumdan önce öldürttü. Daha sonra Jimmy Chagra 30 yıl yedi, içerde 24 yıl kalıp çıktı, evlendi, 5 yıl sonrada kansere yakalanıp öldü.

Kardeş Joe Chagra 10 yıl yedi, içerde 6 buçuk yıl kaldı, çıktıktan 10 yıl sonra da bir trafik kazasında öldü. 250 bin $’a kiralanan kiralık katil Charles Harrelson, 1968 yılında, oğlu daha 7 yaşındayken evi terk edip suç dünyasına karışmış, bir tahıl tüccarını öldürmüş, 15 yıl hapis yemiş ve 1978’de iyi halden salıverilmişti. Ama iyi hali pek sürmedi ve bir yıl sonra 250 bin $ karşılığında yargıcı öldürüp iki müebbet yedi. Zengin oğlu onu tekrar yargılatıp hapisten çıkarmak için çok uğraşıp milyonlar harcadı ama beceremedi. Hapisteyken 2007 yılında kalp krizi geçirip öldü.

Zengin oğlunun ismi Woody Harrelson. Hepimizin tanıdığı popüler aktör. 75 milyon $ serveti var. Becerikli. Şarkı söylüyor, müzik yapıyor, yönetmenlik yapıyor, tiyatrocu. Küçükken lunaparkta çalışmış olmanın faydaları. Kardeşi de kabiliyetli. Woody’nin Hustler dergisinin sahibi Larry Flint’i oynadığı filmde kardeşini oynadı.

Woody 2010 yılında UNICEF’e para toplamak için İngiltere’de yapılan bir futbol gösteri maçında İngiltere’ye karşı maçı kazanan penaltı golünü attı. Halbuki oyuna hakeme sıkı bir küfür ettiği için çıkarılan ünlü aşçı Gordon Ramsay’in yerine girmişti.

1943: Norman Rockwell’in “Rosie the Riveter” (Perçinci Rosie) isimli portresi The Saturday Evening Post gazetesinin manşetine çıktı. Model 19 yaşındaki Vermont’lu Mary Doyle Keefe idi. Tablo 2002 yılındaki bir açık artırmada $4.959.500’e satıldı. Aynı gün, 1980’in 29 Mayıs’ında da J. Turner’ın “Juliet and Her Nurse” (Juliet ve Hemşiresi) $6.400.00’e alıcı buldu.

28 Mayıs

2018: Roman Abramoviç özel jetiyle İsrail’e indiği gün vatandaşlık alarak ülkenin en zengin adamı oldu. İngiltere Putin’e gıcık olduğu için vizesini uzatmamıştı. Roman $12,9 milyar servetiyle İsrail’in 1., Rusya’nın 11., dünyanın 120. en zengin kişisi. İsrail 2.’liği armatör, bankacı, emlâkçı Eyal Ofer’in ($9,4 milyar).

. . . . .

1962: Başkan John F. Kennedy’nin “Babam bana hep bütün iş adamları hergeledir derdi,” demesinin ardından Dow Jones Endeksi 1929’dan beri en büyük düşüşünü (%5,7) yaşadı. O gün o kadar büyük bir işlem hacmi gerçekleşti ki (9,35 milyon hisse), fiyat bantı günün kapanışını iki buçuk saat sonra kaydedebildi.

1889: Fransız Édouard ve André kardeşler dünyanın ikinci en büyük (birinci Bridgestone) lastik üreticisi Michelin’i kurdular. Michelin bugün Goodyear ve Continental’den daha büyük ve BFGoodrich, Kleber, Tigar, Kormoran ve Uniroyal markalarının da sahibi.

Adet olarak baktığımızda dünyanın en fazla lastiğini bu şirketlerin hiçbiri üretmiyor. Adet bazında en fazla lastik üreten şirket Lego (evet oyuncakçı lego). Bridgestone yılda 190 milyon lastik üretirken Lego’da bu rakam 400 milyon (sadece lastikler biraz küçük).

Michelin aynı zamanda yayınladığı gezi rehberi, lokantalara verdiği yıldızlar ve Michelin Adamı olarak bilinen Bibendum isimli maskotuyla da tanınıyor (Bibendum Latince içmek demek). Bibendum 1898’den beri var. Üst üste konmuş lastiklerden yapılma şirin, tombul, bembeyaz bir maskot (formüle karbonun girdiği 1912 yılına dek lastikler beyazımsıydı). Zaman içinde tipi de değişti. Gladyatör, kickboksçu, dansöz, tamirci, playboy oldu. Çoğu zaman ağzında puro, elinde içki vardı ve hep (Latince) “nunc est bibendum” (şimdi içme zamanı) derdi. Bugün Londra’nın Fulham semtinde ismine lokanta var: Bibendum Restaurant and Oyster Bar. 1985 yılına kadar şirketin Londra merkezinin bulunduğu art deco bir binada güzel müşterilere güzel yemekler sunuyor.

Michelin Gezi Rehberi ilk yayınlandığı 1900 yılında Fransa’da 3000 araba vardı. Michelin bu rehberi milleti arabaya özendirmek için çıkardı. Şimdi 17 ülkede yayınlanıyor. Rehber 1922’ye dek bedavaydı, reklâmlarla finanse ediliyordu, ama paralı satılmaya başladıktan sonra da asla reklam alınmadı.

Lokantalara yıldız verilmesi ise 1926’da başladı. Bu yıldızları lokantalara çaktırmadan gidip yemek yiyen 80-120 arası “müfettişler” veriyor. Bu müfettişler 6 aylık eğitimden geçiyorlar ve son derece gizliler. Ne iş yaptıklarını eşlerinden başka kimseye söylemeleri yasak. Şirkette çalışanlar dahi onların kim olduğunu bilmiyor. Lokantaya tek gidip paralarını ödeyip çıkıyorlar (kim oldukları anlaşılmasın diye). Tek gitmelerinin sebebi de tasarruf etmek, çünkü bir müfettiş yılda 240 lokantayı değerlendiriyor.

27 Mayıs

1949: İşsiz olduğu için otomobil taksitlerini ödemekte güçlük çeken Marilyn Monroe $50’ye (bugünün $540’ı) çıplak poz vermeye razı oldu. İki saat süren çekimden çıkan sayısız fotoğraf arasından ikisi meşhur olup (“Altın Rüyalar” ve “Yeni Bir Marifet”) bütün dünyada askerlerin soyunma dolaplarını, berberlerin, benzin istasyonlarının duvarlarını süsledi.

Sözleşmesinde takma isim kullanmıştı ama resimler basına çıktıktan sonra üzerine çullanan bir gazeteci ordusuna samimiyetle pozları parasızlıktan verdiğini söyleyince herkesin sevgilisi oldu. Bir gazetecinin “Çekimler sırasında her şey açık mıydı?” sorusunu “Evet, radyo açıktı” diye yanıtladı.

. . . . .

1933: Başkan Franklin D. Roosevelt, tüm hisse ve tahvil ihraççılarının artık bir izahname yayınlamalarını mecbur kılan Menkul Kıymetler Yasası’nı imzaladı. 1929 krizi sırasında devamlı düzülen yatırımcıların intikam bağırışlarının etkisiyle yasa Temsilciler Meclisi’nde 1 dakika bile tartışılmadan geçti. Senato’da ise sadece 2 saat konuşuldu.

1873: Sözde arkeolog Heinrich Schliemann Hisarlık’ta (Truva) Priamos’un Hazinesi’ni buldu. Çıkan altınların savaşa neden olan güzeller güzeli Helen’a ait olduğunu söyledi ama sonra bunların bin yıl daha eski oldukları ortaya çıktı.

Schliemann 8830 parça eseri Osmanlı’nın gözü önüne Atina’ya yürüttü. Sonra bir kısmını Truva’da yine kazı yapma karşılığında Osmanlı’ya geri verdi (bunlar Çanakkale ve İstanbul Arkeoloji müzelerinde) ama çoğunu Berlin Müzesi’ne sattı. Berlin Müzesi 2. Dünya Savaşı’nda eserleri Berlin Hayvanat Bahçesi’nin altındaki sığınakta saklıyordu ama 1945’te Sovyet birliklerinin eline geçti. Şimdi çoğu Moskova’daki Puşkin Müzesi’nde. Batı, Rusya’yı eserleri talan etmekle suçluyor ama Ruslar da Nazilerin Rus kent ve müzelerini talan etmelerinin tazminatı olarak görüyorlar.

Schliemann’a gelince… Aslında arkeolog falan değil. Başarılı ve zengin olmuş bir işadamı, maceraperest ve tam bir sahtekâr. Ömrü dalavere ile dolu, buraya sığmaz, okuyunuz. Küçüklüğünden beri Truva’ya taktığı için kazı yapıyor, arkelog olduğundan değil, böyle bir akademik unvanı yok (sonra arakladığı bir tezle hiç gitmeden Rostock Üniversitesi’nden doktora diploması almayı beceriyor).

Yalan dolanla aldığı birkaç pasaportu var. Anılarını yazmış, yarısının palavra olduğu ortaya çıktı. Altına hücumdan (California), yangından (San Fransisco), savaşlardan (Kırım) köşeyi dönmüş. Bir Atina’da, Bir Amerika’da, bir Moskova’da, bir Paris’te. Osmanlı’yı da söğüşlemiş.

Zaten Truva bulgularının çoğu İngiliz arkeolog Frank Calvert sayesinde ortaya çıktı. Schliemann, Calvert’in altında çalıştı ama Calvert onu paçasından zor attı, çünkü Schliemann dinamit kullanarak Truva katmanlarının yarısını darmadağın etti, bir daha hiç görülemeyecek şekilde tarihe gömdü.

. . . . .

1794: New York’ta bir çiftlikte Cornelius Vanderbilt doğdu. Cebindeki $100 ile buharlı gemi işine girdi ve %75 iskonto yaparak Robert Fulton’un Hudson nehrindeki tekelini yıktı. Daha sonra demiryollarına geçerek New York Central’ı dünyanın en etken işletmelerinden biri haline getirdi ve 1877’de $105 milyonluk (bugünün $2,9 milyarı) bir servetle dünyanın en zengin adamı olarak öldü.

26 Mayıs

2013: Daha 6 yıl önce kurulan İsrailli elektrikli otomobil şirketi Better Place (romantik) $850 milyon yatırımı batırarak iflâs etti. Varlıkları $450 bine satıldı. Umarım ondan sonra gelenlerin kaderi ona benzemez.

. . . . .

2000: HSBC Securities’de baş teknik analist olan Robin Griffiths, borsanın bugün çökeceğini söyledi, çünkü yeni ay yükselmek üzereydi. Ne var ki, borsa ne onu, ne de ayı dinledi. O gün hiçbir şey olmadı. İnglizcede kafayı üşütenlere boş yere lunatic denmemiş.

. . . . .

1983: NASDAQ işlem hacmi tarihinde ilk kez NYSE’ninkini geçti.

1896: Charles Dow, bugün bütün dünyanın takip ettiği Dow Jones Sanayi Endeksi diye bilinen endeksi hesaplamaya başladı. O günkü endekste bulunan 12 sanayi şirketinin hiçbiri bugün endekste değil. Endeksin içeriği bugüne dek 52 kez değişti. 120 şirket o döner kapıdan girdi çıktı. Endekste en uzun süre kalabilen şirket General Electric. Hem başlangıçta vardı hem de 1907’den beri kesintisiz endekste kaldı ama bu yerini 2018’de Walgreens Boots’a kaybetti. Endekste en çok kalan General Electric ama endeksteki en yaşlı şirket tam 217 yaşındaki DuPont (artık değil, 2019 Nisan’ında o da gitti).

Dow Jones Sanayi Endeksi, Dow Jones Ulaşım Endeksi’nden (1885) sonra dünyanın en eski ikinci endeksi. İsmini Wall Street Journal gazetesinin yaratıcısı Charles Dow ve gazeteci ve aynı zamanda her gece barda gönlüm hovarda ortağı Eddie Jones’dan alıyor.

Endeks başta tam bir ilkokul matematiği ile hesaplanıyordu (12 şirketin fiyatlarının toplamı bölü 12) ama şirket sayısı 30’a çıktıktan sonra fiyat ağırlıklı bir endekse dönüştü. Şirket bölünmeleri, devirler gibi yapısal değişikliklerin endeksi etkilememesi için artık gittikçe küçülen bir bölen kullanılıyor ama yine de mükemmel değil. Örneğin fiyatı büyük, piyasa değeri küçük olan bir şirket hisselerindeki fiyat hareketleri fiyatı küçük ama piyasa değeri büyük olan bir şirkete nazaran endeksi daha fazla etkileyebiliyor.

Bugün endekste 3M, American Express, Apple, Boeing, Coca-Cola, ExxonMobil, Goldman Sachs, IBM, Intel, McDonald’s, Microsoft, Nike, Pfizer, Procter & Gamble, Verizon, Visa, Walmart, Walt Disney gibi devler var. Endeksin çoğunluk sahibi de S&P Global.

1667: Matematikçi Abraham de Moivre Fransa’da doğdu. 21 yaşındayken Kral 14. Louis’in zulmünden İngiltere’ye kaçtı. Londra’da çan eğrisini keşfedip ilk finansal risk tanımlarından biri olan Olasılıklar Öğretisi’ni (1718) yazdı: “Herhangi bir meblağı kaybetme riski, beklentinin tersidir ve bunun gerçek ölçüsü, riske atılan miktarla kayıp olasılığının çarpımıdır.”

25 Mayıs

2017: 16 Merkez Bankasından oluşan (TCMB yok) uluslararası çalışma grubu günde $5 trilyon işlem hacmi olan FX piyasası için Davranış Kurallarını yayınladı ve simitçinin cebindeki $2’nin peşinde koşarak kendi kendilerini yok etmeye bayılanlara bir ışık tuttu.

. . . . .

1977: İlk “Yıldız Savaşları” filmi gösterime girdi. Film, yan ürünler, oyuncaklar, video oyunları, TV dizileri derken bu yıldız savaşları evreni 42 yıllık tarihinde neredeyse 42 milyar $ para yaptı (bunun 8 milyarı bilet satışlarından). Paraguay’ın GSYİH’si o kadar etmiyor. Video oyunları ve kitaplar 13 milyar $ getirdi. Bütün hikâye 11 milyon $’lık mütevazı bütçesi olan bu ilk filmle başladı. Sonraki filmlerde bu bütçeler 300 milyon $’lara fırladı.

Yıldız Savaşları markasını 2012 yılında Walt Disney Co. 4 milyar $’a satın aldı (evet, milyar). Ondan sonra sadece oyuncak ve yan ürünlerden 12 milyar $ kazandı. Şimdi çevrilen her film başına 800 milyon $’lık oyuncak satıyor. 2019, 2022, 2024 ve 2026 sonu olmaz üzere plânlarda daha 4 tane film var.

“Yıldız Savaşları: Güç Uyanıyor” (2015) tarihin gişede en çok para yapan filmi; 2 milyar $’lık bilet sattı (yarısı ABD’de). Püskürtme boyayla renklendirilmiş patateslerin asteroidler olarak gösterildiği filmler için hiç de fena rakamlar değil mi?

1954: Türkiye Osmanlı borçlarının son taksidini ödedi. Dış borçlar, Osmanlı çöktükten sonra, Osmanlı topraklarında kurulan devletler arasında paylaştırılmış ve en büyük borç yükü Türkiye’ye verilmişti (%67’si). Türkiye’nin payına düşen 107,5 milyon altın Osmanlı lirası tutarındaki borcun ödenmesi için Düyun-u Umumiye İdaresi ile 13 Haziran 1928 tarihinde Paris’te bir anlaşma imzalanmıştı. Türkiye bu borcu, ilk borcun alınmasından tam yüz yıl sonra ödemiş oldu.

. . . . .

1931: New York Hisse Senedi Borsası açığa satış rakamlarını açıklamaya başladı. Borsanın toplam aylık işlem hacminin genelde %10’dan fazlası açığa satışlardan oluşuyor.

1763: ABD’deki ilk anonim şirketlerden biri olan Dismal Swamp Co. kuruldu ve Virginia ve Kuzey Carolina’daki bataklık alanların geliştirilmesi ve satışını finanse etmek için 12 kurucusunun her birine bir hisse ihraç etti. Kuruculardan biri George Washington adında genç bir askerdi. Şirket hiç para kazanamadı ve 1814’te kapandı.

24 Mayıs

2019: İran’la yaşanan gerilim nedeniyle ulusal acil durum ilan eden Başkan Trump, Kongre’den gelen itirazları es geçip İran tehdidini gerekçe göstererek Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Ürdün’e 8,1 milyar dolar değerinde silah satışını tamamladı ve silahların Yemen’deki sivilleri öldürebileceğinden korkan milletvekillerini çileden çıkardı. İşi götüren Dışişleri Bakanı Pompeo idi. Daha sonra Dışişleri Bakanlığı Genel Müfettişi, Pompeo’nun Silah İhracatı Kontrol Yasası uyarınca acil durum ilan etme ve Kongre’yi bypass etme konusunda yasal yetkiye sahip olduğu sonucuna vardı. Minare olunca, kılıfı da oluyor tabi.

. . . . .

1995: Zengin ve ünlülere hizmet veren Hollywood Madam’ı Heidi Fleiss 3 yıl hapse mahkum edildi. Aralarında (elbette) Charlie Sheen gibi ünlülerin de bulunduğu müşterilerine göz alıcı kızlar pazarlayan Heidi Fleiss doksanlı yıllarda magazin dünyası ve televizyonların en çok aradığı karakter oldu.

1965 yılında Los Angeles’ta dünyaya gelen Heidi’ni iki erkek, üç de kız kardeşi vardı. Erkek kardeşlerinden biri 41 yaşında Hawaii’de boğuldu. Heidi işe 22 yaşında başka ünlü bir Hollywood Madam’ı Alex’in yanında başladı. Üç yıl sonra kendi işini kurup dört ayda ilk milyon dolarını yaptı. En yavaş gecede bile 10 bin dolar kazandığı biliniyor.

1994 yılında fuhuş yaptırmak ve vergi kaçırmaktan mahkemeye çıktı, 1 milyon dolar kefaletle serbest bırakıldı, ama 1995’te 3 yıl hapis cezası aldı. Davalar devam etti. 1996’da bu kez cezası yedi yıla çıktı. 20 ay içerde geçirdikten sonra göz altı ve 370 saat kamu hizmeti şartıyla serbest bırakıldı.

Filmlerde oynadı, hakkında filmler yapıldı, devamlı televizyon kanallarında boy gösterdi, hatta Playboy mankeni, İngiliz model, oyuncu Victoria Sellers ile birlikte “Seks Tüyoları” isimli DVD’ler bile çıkardı. Maxim dergisinde “Heidi’ye Sorun” diye bir köşesi vardı.

2005 yılında Nevada’da “Heidi Fleiss’in Damızlık At Çiftliği” isimli bir randevu evi açacağını ilân etti ama olmadı, onun yerine “Pis İç Çamaşırları” isimli bir çamaşırhane açtı. Bir iki tahtası eksik. İnsanlarla iyi iletişim kuramıyor ama 25 tane papağanı var. Şimdilerde Nevada’da ultra-hafif uçaklara hizmet veren bir havalimanı parkı işletiyor. Kadın değil macera filmi.

1985: Delaware’de Quantum Computer Services isimli bir şirket kuruldu. Altı yıl sonra ismini America Online (AOL) olarak değiştirdi ve ABD’nin en büyük web portali ve online servis sağlayıcısı haline geldi. İnternet denince akla AOL gelirdi, ama 2001 yılında, tam zirvedeyken, Time Warner tarafından satın alındı ve çevirmeli ağdan geniş banta geçişte sınıfta kalınca popülerliğini kaybetti.

2015 yılında Amerikan telekomünikasyon devi Verizon, AOL’yi $4,4 milyara satın aldı. Aradan altı yıl geçti ve 3 Mayıs 2021’de hem AOL’yi hem de daha önce aldığı Yahoo’yu bir alternatif yatırım yönetimi şirketi olup $400 milyar değerinde varlık yöneten Apollo’ya $5 milyara satacağını duyurdu. Apollo da zaten Mart 2021’de kendi yatırımları olan hayat sigortası şirketi Athene Holding ile birleşip $11 milyar değerli bir şirket haline geleceğini açıklamıştı. Açıklarken kurucusu ve CEO’su Leon Black de seks suçlusu Jeffrey Epstein’e vergi danışmanlığı karşılığında $158 milyon ödediği ortaya çıkınca istifa etmişti.

1973: Singapur Hisse Senedi Borsası (SES) kuruldu. Artık yok. Piyasa değeri 570 milyar dolar olan bugünkü “Singapur Borsası” 1999 yılında SES, vadeli işlemler borsası SIMEX ve takas şirketi SCCS’nin hisseleri devralınarak oluşturuldu.

23 Mayıs

2017: Bolivya Cumhurbaşkanı Evo Morales’in eski kız arkadaşı Gabriela Zapata yolsuzluktan 10 yıl hapis cezası yedi. Şuh Gabriela, Morales’in uçkuruyla oynaşarak çalıştığı Çinli mühendislik firmasına 560 milyon dolarlık hükümet ihaleleri kazandırmıştı. Morales istese kurtarırdı ama çok kızdırmış demek ki.

. . . . .

2015: Dünya Sağlık Örgütü’nün 194 üyesi Cenevre’de örgütün acil durumlara hızlı tepki verebilmesi için $100 milyonluk bir fon yarattılar. Bugünkü küresel covid rakamlarına göre enfekte vaka başına $19 eder. Gözükmeyenleri de eklerseniz adam başı bir simit.

2010: York Düşesi Sarah Ferguson, pedofil Epstein’in dostu, eski kocası Prens Andrew’a erişimi ₤500 bin karşılığında satmaya çalıştığı ortaya çıkınca “çok üzgün” olduğunu söyledi.

1923: Belçika ulusal havayolları SABENA hayata geçti ve ülkenin gurur amblemi oldu ama hayatı boyunca bir gün bile kâr etmedi ve iflâs edip 2001’de öldü.

SABENA ismi Fransızcada Hava Yolculuğu Hizmetleri Anonim Şirketi anlamına gelen sözcüklerin baş harflerinden oluşuyor. Şirket ilk uçuşunu Belçika-İngiltere arasında yaptı ve 1. Dünya Savaşı’ndan kalma askeri uçakları yolcu uçaklarına dönüştürerek Paris’e ve Kongo’ya seferler açtı. Bu eski uçaklar o kadar berbatlardı ki, yolcuların her uçuşta içleri dışlarına çıkardı. Kalorifersiz ve gürültülü uçaklarda hem donar hem de kulaklarına pamuk tıkarlardı.

Kongo’ya ilk uçuş 51 gün sürdü. SABENA bu hattı ticari hale getirmek için 1935’e kadar beklemek zorunda kaldı. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra da büyüdü ve her kıtaya uçmaya başladı ama Asya tarafı hep zayıf kaldı. Hayatı boyunca finansal darboğazda kaldı. Bir yandan yakasında hep devlet olduğu için hiçbir zaman özel bir şirket kadar iyi yönetilmedi, öte yandan devletin desteği olmasaydı zaten çoktan ölüp gitmiş olurdu.

Yaşamak için türlü ortaklıklara gitti. 1957’de KLM, Lufthansa, Air France ve Alitalia ile “Air Union”u kurdu, olmadı. Yetmişli yılların ortalarında KLM ve Luxair ile “Benelux Air” girişimi fos çıktı. 1987’de SAS’la flört etti, yine olmadı. 1989’da KLM ve British Airways %40 hisse aldılar, aşk ancak 1 yıl sürdü. 1992’de Air France %37,5 hisse aldı, 2 yıl sonra koşarak kaçtı. 1995’de Swissair %49 hisse aldı, bu evlilik de yürümedi.

Sonunda bu dünyanın üçüncü en eski (Hollanda’nın KLM ve Kolombiya’nın Avianca’sından sonra) havayolu şirketi 2001 yılında tasfiye edildi.

22 Mayıs

2011: Kadın ayakkabı ve çantalarıyla ünlü İngiliz moda şirketi Jimmy Choo 525 milyon sterline özel bir lüks mallar şirketi Labelux’a satıldı. Jimmy Choo, 1996 yılında Çin asıllı Malezyalı tasarımcı Jimmy Choo ve Vogue dergisinin aksesuar editörü Tamara Mellon tarafından kurulmuş ve daha önce bir kaç kez el değiştirmişti. Şirket 2014 yılında 546 milyon sterlin değerlemeyle Londra’da halka açıldı ve 2017’de Michael Kors tarafından 896 milyon sterline satın alınarak tekrar özelleşti. Choo’nun bugün 600’ün üzerinde tasarım patenti var. Darısı bizim ayakkabıcılara…

. . . . .

1996: Zip disk sürücüleri üreticisi Iomega Corp. internet yatırım patlamasının ilk bebeği oldu. Bireysel yatırımcıların sohbet odaları ve bülten panoları adı verilen yeni moda forumlarda birbirlerini teşvik etmesiyle hisse senedi 27 dolara ulaştı. Neredeyse hiçbir Wall Street analisti tarafından takip edilmemesine rağmen, hisse senedi fiyatı bir yılda %2,135 arttı ve tam bir yıl sonra da %68 kayıpla 8,625 $’a dütü. Şirketi 2008’de Çin devi Lenovo satın alıp borsadan çekti. Sonra ismini değiştirdi, 2018’de de kapattı.

1977: O zaman 94 yaşında olan Doğu Ekspresi son seferini yaptı. Doğu Ekspresi 1883 yılında Belçikalı Georges Nackelmackers’in kurduğu Compagnie Internationale des Wagons-Lits (Uluslararası Yataklı Tren Şirketi) isimli şirketin en önemli ve prestijli seferi haline heldi ve en şaşalı günlerini 1920’li 30’lu yıllarda yaşadı.

İlk sefer sadece Paris’ten Viyana’ya kadardı. Sonra birçok sefer eklendi. Doğu Ekspresi aslında normal tarifeli bir tren servisiydi ama bu isim zaman içinde en ünlü seferi olan Paris-İstanbul arasında yapılan lüks ve entrika dolu romantik yolculukla eş anlamlı hale geldi. Yine zaman içinde rotası da defalarca değişti.

1889’da doğudaki son varış Viyana’dan Varna’ya uzadı. İstanbul’a gidecekler oradan vapura biniyorlardı. Sirkeci’ye ilk sefer 1 Haziran 1889’da yapıldı. 1930’lu yıllarda Doğu Ekspresi diye anılan başka şirket ve seferler de pazara geldi. Bunların en ünlüsü Simplon Doğu Ekspesi idi. Aslında 1977 yılında İstanbul seferini sonlandıran Simplon idi. Daha önce İstanbul seferini kaldırmış olan özgün Doğu Ekspresi 2009 yılına kadar çalıştı. Agatha Christie’nin Doğu Ekspresinde Cinayet isimli kitabının sahnesi de aslında özgün Doğu Ekspresi değil Simplon Doğu Ekspresi’dir. Graham Greene’in İstanbul Treni isimli kitabındaki olaylar ise ikisinde de değil, bir başka doğu ekspresi şirketi olan Oostend-Viyana Doğu Ekspres’inde geçer.

Bugün Viyana-Simplon Doğu Ekspresi şirketi hâlâ faaliyette. Londra, Paris, Berlin, Budapeşte, Verona gibi varış noktalarına lüks ve romantik seferler düzenlemeye devam ediyor. Lüks tarifelerinden bir tanesi de 5 gecelik İstanbul-Bükreş-Budapeşte-Paris seferi (bu seferde otel konaklaması da var). Her şey dahil en ucuz bilet 15 bin Sterlin. Eğer Grand Suite’te sefahat yaşamak isterseniz 40 bin Sterlin’inizle vedalaşmanız gerek.

Agatha Christie’nin Doğu Ekspresinde Cinayet isimli kitabının sahnesi olan lüks vagonu bugün Selanik Demiryolları Müzesi’nde görebilirsiniz.

21 Mayıs

2018: Oregon mahkemesi eyaletteki Columbia nehri vadisinde yangına sebep olan 15 yaşındaki ergeni 36,6 milyon $ ödemeye mahkum etti. Çocuk arkadaşlarıyla partilediği tepeden vadiye havai fişekler atmış ve 200 km. karelik bir alanın kül olmasına (yangının tam kontrol altına alınması iki ay sürdü), ana otobanın 10 gün kapalı kalmasına, onlarca evin yanmasına ve bir sürü ailenin evlerinden tahliye edilmesine yol açmıştı.

Artık ödemek zorunda olduğu 36,6 milyon $’ın yanında 1.920 saat kamu hizmeti verecek ve beş yıl boyunca gözaltında tutulacak. Zarar gören 152 kurum ve kişiye de özür mektubu yazacak. 36,6 milyon $’ın 21 milyon $’ı Orman Bakanlığı’na, 12,5 milyon $’ı Oregon Ulaşım Müdürlüğü’ne, 1,6 milyon $’ı itfaiyeye, 1 milyon $’ı Union Pacific demiryolu şirketine gidecek. Vadide evi yanan İris’e de 5 bin $ ödeyecek.

Ödeyecek de nasıl ödeyecek. Eyalet mahkemesi bir ödeme plânı çıkarmış. Eğer 10 yıl boyunca ödemelerini aksatmaz, gözaltı süresini uslu geçirip bir suç işlemez ve kamu hizmetini tamamlarsa mahkemenin tamamen veya kısman af yetkisi var.

Mahkemede tercüman yardımıyla ifade veren Ukraynalı anne ve babası 2000 yılında Odesa’dan neden Amerika’ya göç ettiklerini düşünüyorlardır herhalde.

1995: DHL’in kurucularından Larry Lee Hillblom uçağıyla Pasifik’e düşüp kayboldu. $500 milyon servetinin yarısını tıp araştırmalarına vasiyet etmişti ama arkasında bıraktığı bir sürü gayrimeşru çocuk miras kavgasına girdiler. 4 tanesi $90 milyonu koparabildi.

1720: Güney Denizi Balonu sırasında halka arz çılgınlıklarının enfes bir örneği yaşandı ve London Daily Post gazetesinde “şahane bir iş yapıp eşi benzeri görülmemiş kârlar elde edecek” bir şirketin 6 milyon sterlin toplamak üzere halka arz olduğu haberi çıkınca yatırımcılar deliler gibi hücum ettiler. Sonra onlara ne olduğu hakkında elimizde kayıtlar yok ama “eşi benzeri görülmemiş kârların” genelde kimlerin cebine gittiğine dair sağlam tarihsel kanıtlarımız var.

20 Mayıs

2015: JPMorgan Chase, Citigroup, Barclays ve The Royal Bank of Scotland 2007’den beri küresel döviz piyasalarını manipüle ettikleri için ABD Adalet Bakanlığı’na $2,5 milyar ceza ödemeyi kabul ettiler. UBS de faiz oranlarındaki dalavereleri için $303 milyon ödemeye razı oldu.

. . . . .

1999: İnternette oyuncak satan eToys Inc., Nasdaq’ta halka açıldı. Hisselere başta $10 değer biçilmişti ama iki misline ($20) halka arz oldu. Fiyatlar piyasa açılır açılmaz dört misline çıktı ($83 9/16) ve ilk günün sonunda $76 9/16’dan kapandı (%283 günlük getiri). Sadece 19 ay sonra (26 Şubat 2001) eToys usulca iflâs etti.

Kaynak: Benjamin Graham (with Jason Zweig), The Intelligent Investor (HarperBusiness, New York, 2003), pp. 443-444

1873: San Fransisco’lu işadamı Levi Strauss ve Nevada’lı terzi Jacob Davis bakır perçinli ilk kot pantolonun patentini aldılar. İkisi de göçmendiler. Levi Almanya’dan, Jacob da Letonya’dan göç etmişlerdi. Levi altına hücumu fırsat bilip California’da manifaturacılık yapmaya başladı. Terzi Jacob onun müşterisiydi. 1872 yılında Levi’ye bir mektup yazıp metal perçinler kullanarak iş pantolonlarının ceplerini daha kuvvetli yapabileceği buluşunu anlattı. Parası yoktu. Eğer Levi işi finanse ederse patenti beraber alacaklarını söyledi. Levi de kabul etti tabi.

Başta kanvas kullanıyorlardı ama daha sonra indigo ile yıkanan kot kumaşına döndüler. Bu yeni ürüne iş tulumu deniyordu, 1950’li yıllara dek kimse “kot” sözcüğünü kullanmadı. James Dean’in oynadığı Asi Gençlik filminden sonra kot evlere girdi. Yoksa sadece işçiler ve mahkumlar giyiyordu. Onun için de Levi hiçbir zaman kot giymedi. O bir işadamıydı, kot ise ırgatlar içindi.

1922’ye kadar kotlarda kemer köprüleri yoktu, pantolon askısı kullanılıyordu. 1954 yılında da ortaya fermuar çıktı. Başta kimse beğenmedi. “Timsahın ağzına işemek gibi bir şey bu,” diye şirkete mektuplar geldi.

Şirket merkezi 1906 San Fransisco depreminde tamamen yıkıldı. Bugünkü şirket merkezi binasının yalıtım maddesi paçavraya ayrılmış kot kumaşı parçaları, siz de yapabilirsiniz.

Kot kapıların tamamen kapalı olduğu Sovyetler Birliği’nde ve doğu blokunda bir ara para kadar değerliydi. Bugün dünyanın bilinen en eski kot pantolonu San Fransisco’da yangına dayanıklı bir kasada duruyor, tahmini değeri 150.000 $.

Levi Strauss hiç evlenmedi ve işini yeğenlerine bıraktı.

1862: Başkan Abraham Lincoln, Ortabatı ve Batı’ya bir göç selini başlatıp ABD’yi dünyanın ekmek sepetine dönüştürecek Homestead (Arazi) Yasası’nı imzaladı. Yasa, 5 yıl boyunca kamu arazisinde çiftçilik yapan herkesin hiçbir şey ödemeden 160 dönümün tapusunu almasını sağlıyordu.

19 Mayıs

2011: LinkedIn $45’den halka açıldı. İlk günkü işlemlerde fiyat $122.70’e kadar çıkıp $94.25’den kapandı (+%109). Bugün 575 milyon üyesi var (Türkiye 6+ mn.). %44’ünün geliri yılda $75 binden fazla. Microsoft 2016’da LinkedIn’i $26,2 milyara satın aldı.

. . . . .

1962: Marilyn Monroe, Madison Square Garden’da Başkan Kennedy’ye “İyi ki doğdun”u söyledi. O gün giydiği boncuklu şeffaf elbise 1999’da bir Christie’s müzayedesinde $1,15 milyona satıldı. Sonra (2016), Los Angeles’teki Ripley’s Believe It or Not elbiseyi $5 milyona aldı.

. . . . .

1941: Marskçı kapitalist Werner Sombart 78 yaşında öldü. Üç ciltlik başyapıtı Der Moderne Kapitalismus’ta bize “Geç Kapitalizm” ve “Yaratıcı Yıkım” kavramlarını tanıştırmıştı.

1568: Tarihin ilk çöp tahvillerinden biri ihraç edildi. Rusya AŞ (Muscovy AŞ) İngiliz hazinesinden 4.000 sterlin borç aldı. %13,5 kuponlu tahvilin itfası nakitle değil yüzlerce ton kablo ve iple yapılacaktı (bu da tahvili herhalde tarihin ilk varlığa dayalı menkul kıymetlerinden biri yapıyor).

Rusya AŞ bir İngiliz şirketiydi ve devlet lisansıyla Rusya ve İngiltere arasındaki ticaret monopolüyle imtiyazlandırılmıştı. Şirketin kökleri o “bilinmeyen bir ülkeye gidip bilinmeyen bir mucize ürünü getirip paydaşlarını müthiş zengin” edecek diye yapılan ihraç furyasına dayanıyor ama 1555’te Kraliçe Mary tarafından tekrar lisanslandırılmıştı.1917 devrimine kadar hayatta kaldı.

1536: İngiltere Kralı VIII. Henry’nin ikinci eşi, skandallar melikesi, saray entrikalarının patroniçesi, güzeller güzeli Kraliçe Anne Boleyn, her zamanki gibi bir celladın baltasıyla değil, bir Fransız silahşörün tek kılıç darbesiyle kafası kesilerek Londra Kulesi’nde idam edildi.

Hem kralın uçkurunun freni boşaldığı için (Jane Seymour ile evlenmek istiyordu – altı eşinden üçüncüsü) hem de Anne Boleyn bir erkek varis doğuramadığından) çoğu uydurma suçla yargılandı (ihanet, zina, ensest) ve suçlu bulundu. Kralın altı eşinden biri öldü, ikisiyle boşandı, ikisinin de kafası kesildi.

Anee Boleyn de kralı çok süründürdü. Saraydaki herkes gibi peşinden çok koşturdu. Kral da az değildi. Daha ilk karısıyla evliyken hem Anne Boleyn’e sarkıyor hem de büyük kız kardeşiyle yatıyordu. Hatta annesiyle bile yattı. Hatta Anne Boleyn’in kralın kızı olduğu söylentileri bile var.

Herkesle yattı yatmasına ama Anne Boleyn’i de öldürtene dek iyi besledi. Onu altınlara, mücevherlere, hediyelere boğdu. Anne Boleyn’in hiç paraya ihtiyacı olmadı, zaten zenginlik ve ihtişam içinde yaşıyordu, ama çok bağış yaptı. Cin gibiydi. Ondan bize şu destur kaldı: “Ainsi sera, groigne qui groigne,” – “İstediğin kadar homurdan, benim dediğim olacak.”

18 Mayıs

2018: Yıllardır aynı numaraları oynayan Fransız talihli €1 milyonluk büyük ikramiyeyi 18 ay sonra ikinci kez kazandı. Bir kez kazanma olasılığı 19 milyonda bir. İki kez kazanma olasılığı ise 140 milyonda bir (başınıza iki kez yıldırım düşme olasılığı bile 20 milyonda bir). Şanslı Fransızın kimliği gizli tutuldu ama yetkililere oynamaya devam edeceğini söyledi. Böyle bal varsa günde 140 kere oynanır.

. . . . .

2006: Burger King NYSE’de hisse başı 17 dolardan halka açıldı. 1953’te kurulan Burger King tarihinde çok kez el değiştirdi. İlk kez 2002’de halka açılıp aynı yıl yine özelleşmişti. 2010’da tekrar borsadan çıktı. Brezilyalı 3G Capital ve Buffett’ın Berkshire Hathaway’i Burger King’i alıp ana şirket Restaurants Brands International adı altında Kanada’lı çörek zinciri Tim Hortons’la birleştirdiler.

. . . . .

1912: İlk Hindistan yapımı film olan 22 dakikalık sessiz Shree Pundalik’in vizyona girmesiyle dünyanın en büyük film endüstrisi Bollywood doğdu. Aslında bazı eleştirmenler 1899’da çekilen iki filmle Pundalik’ten bir yıl sonra çekilen bir film arasında anlaşamasalar da bu ilk Bollywood filmi olma onur Shree Pundalik’e verilmiş.

Hollywood ile Bombay (artık Mumbai) sözcüklerinin birleştirilmesinden doğan Bollywood yakıştırmasıyla anılan Hindistan film endüstrisi bugün dünyanın en büyüğü (aslında Hindistan film endüstrisi sadece Bollywood’dan oluşmuyor. Bollywood Hindistan’ın %43’ü). Her neyse, Hindistan’da bugün Hollywood’un 3 misli daha fazla film çevriliyor (yılda 1800’ün üzerinde). Film sayısı sıralamasında, yaklaşık bin filmle Nijerya ikinci, Çin üçüncü, ABD dördüncü. Yılda yaklaşık 150 filmle Türkiye bu sıralamada on beşinci.

Satılan sinema bileti sıralamasında da Hindistan birinci. Orada yılda 2 buçuk milyar kişi bilet alıp film izliyor. İkinci sırada Çin (1,62 myr.), üçüncülükte ABD (1,24 myr.) var. Halbuki ABD’de Hindistan’ın üç misli sinema salonu var.

Hasılata bakarsanız, elbette ABD öne çıkıyor (11 milyar doların üzerinde – bu rakam dünya hasılatının dörtte biri). Hindistan (2,44 myr. $) ile Çin’den (9,15 myr. $) sonra üçüncü.

1801: İngiltere’de hisse senedi işlemlerinin başlamasından 100 küsür yıl sonra, şimdiki borsa binasının (Londra) temeli atıldı. Antwerp Borsası’nı örnek alan o ilk bina (Royal Exchange) 1571’de Kraliçe 1. Elizabeth tarafından açılmıştı. Çoğu broker magandalıkları yüzünden içeri alınmıyor, yakınlardaki Jonathan Kahvehanesi’nde işlem yapıyordu. Royal Exchange’de artık lüks mağazalar ve lokantalar ile ofisler var.

1553: Halka hisse senedi satarak bir iş girişiminin finanse edilmesinin ilk örneklerinden biri yaşandı. Bona Speranza, Edward Bonaventure ve Bona Confidentia isimli üç gemi “kuzey bölgelerde yeni iş potansiyelini” yaratmak için İngiltere’den Rusya’ya yola çıktı. Gemilerin sahibi Rusya Şirketi (veya Moskova Şirketi) £25’lik beher hisseyi 200 yatırımcıya satarak £6 bin topladı (bugünün £2,5 milyonu). Ne var ki, şirket 30 yıl boyunca tek kuruş kazanmadı. Yatırımcılarım çoğu da 1 kuruş temettü almadan ölüp gittiler.

17 Mayıs

1994: Federal Rezerv faiz oranlarını yarım puan artırdı. Üç ay içinde dördüncü kez yapılan bu artırımın son olduğuna inanan analistler tahvillere hücum etti ve fiyatları uçmaya başladı. Ne var ki, Fed yılsonuna kadar faizleri 1,25 puan daha artıracak ve tahviller 1967’den o yana en kötü yılını geçirecekti.

. . . . .

1975: NBC televizyonu “Rüzgâr Gibi Geçti” filminin sadece bir kez gösterimi için $5 milyon ödedi (bugünün $25 milyonu). Bu o güne dek bir filme tek bir oynatım için ödenen en büyük paraydı. Daha önce en büyük ücret $3,3 milyonla “Poseydon Macerası” na ödenmişti. NBC 3 saat 40 dakikalık filmi iki kısım olarak iki gecede yayınlayıp dakikası $200 binden 30 dakika reklâm oynatarak $6 milyon kazandı. İki gecede %20 kâr!

1943: Amerikalı milyoner işadamı, yatırımcı, pilot, film yönetmeni, mühendis ve yardımsever Howard Hughes uçağıyla Las Vegas yakınlarındaki Mead Gölü’ne çakıldı.

Howard Hughes 18 yaşındayken babası öldüğünde kendisine kalan petrol hanedanıyla milyoner oldu. Üniversiteyi terk etti, işi profesyonellere bıraktı, evlendi ve film yapmak için Los Angeles’a taşındı. Müthiş başarılı bir işadamıydı, önce önemli bir film yapımcı ve yönetmeni oldu, sonra havacılık sektörünün önemli bir ismi haline geldi. Bir sürü havacılık rekoruna imza attı, 4 uçak kazasından canlı çıktı. Eksantrik, tuhaf ve münzevi bir yaşamı vardı.

1943 baharında Sikorsky S-43 amfibi uçağın test uçuşlarını yapıyordu. California’dan kalkan uçakta 2 Sivil Havacılık Dairesi müfettişi, iki çalışanı bir de güzel oyuncu Ava Gardner vardı. Ava’yı Las Vegas’ta bırakıp Mead Gölü üzerinde manevra yapmaya başladılar. Uçak çakıldı. Bir müfettiş ve bir çalışanı öldü. Kendisi kafasını yarıp canlı çıktı.

Bütün hayatı maceraydı. 1927’de yapımcısı olduğu İki Arap Şövalyesi isimli filmi en iyi yönetmen Oscar’ını kazandı. Sonra zamanın en pahalı filmlerinden biri olan Cehennem Melekleri’ni çevirip Hollywood’un en başarılı yönetmenlerinden biri oldu. Uçuş rekorları arasında dünya turu da var. 1938’de New York’tan havalandı, Connecticut’ta kız arkadaşı Katharine Hepburn’un evi üzerinde pike yaptı, Paris, Moskova ve Sibirya’da yakıt alıp dört günden kısa bir sürede geri döndü. Kaldığı bir Las Vegas oteli kumar oynamadığı için onu atmaya kalkınca oteli satın aldı. Bette Davis, Olivia de Havilland, Ginger Rogers, Rita Hayworth yatağından geçtiler.

1876: 465 Hollandalı broker Amsterdam Hisse Senedi Borsası’nı (Vereniging voor de Effectenhandel) kurdular ve böylece sadece üyeler orada işlem yapabilecekti (tabi brokerler, daha önce böyle özel bir kulüp olmadan 300 yıldır Amsterdam’da hisse senedi alıp satıyorlardı).

16 Mayıs

2011: ABD hükümeti yasal borç limiti olan $14,3 milyara ulaşınca Hazine Bakanı Geithner hükümetin ancak 2 haftalık parası kaldığını açıkladı ve kongrenin limiti artırmasını istedi. Borç limiti, hükümetin sosyal güvenlik ve sağlık yardımları, askeri maaşlar, ulusal borcun faizi, vergi iadeleri ve diğer ödemeler dahil olmak üzere mevcut yasal yükümlülüklerini yerine getirmek için borç almaya yetkili olduğu toplam para miktarı. Kongre her seferinde, “başkan askeri operasyonlara para harcayacağına borçlarını ödesin” diye bağırdı ama 1960’tan beri de bu limiti 78 kez artırdı.

1996: Birleşmiş Milletler ve Irak yetkilileri gıda ve ilaç alımları için yılda 4 milyar $’lık petrol satışı konusunda anlaştılar. Bu “Petrol Karşılığı Gıda Programı” Birleşmiş Milletler’in kaynaklarının %13’ünün kuzeydeki Kürt bölgelere aktarılması anlamına geliyordu. Program, Birinci Körfez Savaşı sonucunda getirilen yaptırımlar altında yaşam müzadelesi veren nüfusa gıda ve diğer ihtiyaç malzemelerinin alımı için Irak’ın yeteri kadar petrol satmasına izin verilmesini amaçlıyordu.

Ne var ki Saddam programı kendi çıkarları için kullanmayı becerdi ve kendi cebine rüşvet ve avantalardan 1,7 milyar $, petrol kaçakçılığından da 10,9 milyar $ aktardı. Avantalar, lavantalar, yan cebime koylar, rüşvetler sadece Saddam’ın tekelinde değildi. Kofi temiz çıktı ama Kofi Annan’ın oğlundan tutun da Program’ın yöneticilerine kadar birçok BM yetkilisinin de lavantalardan nasibini aldığı ortaya çıktı. Bu süreçte tedarikçi firmalar da ceplerini kontrolsüz cömert ödemeler sayesinde doldurdular.

Cepleri dolanlar arasında; Rusya Demokrat Parti Lideri Zhirinovsky, Yeltsin’in Özel Kalem Müdürü Voloshin, Irak tarihi kabarık olan Teksas enerji yatırımcısı Wyatt, Birleşmiş Milletler Petrol Karşılığı Gıda Programı Başkanı Sevan, eski Endonezya Cumhurbaşkanı Sukarnoputri gibi isimler de vardı.

Saddam’dan geri kalan paralara ne mi oldu? Onlarla da füzeler alındı. Gıda ve ilacı kimse görmedi. Olan bitenleri bir süre BM’de Program için çalışan ve sürece şahit olan Daninmarkalı gazeteci Michael Soussan “Backstabbing for Beginners: My Crash Course in International Diplomacy,” (Yeni Başlayanlar İçin Arkadan Bıçaklama) isimli kitabında çok iyi anlattı. Kitabın filmi de çevrildi, ülkemizde “Komplo” ismiyle gösterildi (Ben Kingsley oynadı).

. . . . .

1992: Tarihî Galata Köprüsü, köprü altındaki bir lokantada çıkan yangın sonucunda çökerek kullanılamaz hale geldi. Orada yapılanların dördüncüsü olan köprü Alman Man AG tarafından 1912’de 350 bin altın lira karşılığında inşa edilmişti. Yanan köprü onarıldıktan sonra Balat-Hasköy arasına yerleştirildi ama sonra su sirkülasyonunu engellediği iddiası ile parçalara ayırılarak Balat’da ve Hasköy ve Tuzla tersanelerinde çürümeye terk edildi.

1952: Ekonomist Milton Friedman, dünyanın ilk döviz vadeli işlem gününü başlatmak üzere CME’nin (yani Chicago Ticaret Borsası’nın) açılış zilini çaldı. Friedman, sterlinin aşırı değerli olduğunu düşünüp birkaç bankanın 300 bin dolar değerindeki açığa satış emrini yerine getirmeyi reddetmesinin ardından CME’ye yeni piyasayı yaratması için ilham vermişti.

15 Mayıs

2001: IMF Türkiye’ye verilecek $8 milyar krediyi onayladı.

1951: Genç otomobil satıcısı Brady Denton 1.078 $ harcayıp 7 hisse alınca AT&T bir milyon hissedara sahip ilk Amerikan şirketi oldu.

Bugün şirketin %59 hissesi kurumsal yatırımcıların, %1’i de şirket yöneticilerinin elinde. AT&T yılda 122 milyar dolar ciro yapıyor, piyasa değeri de 118 milyar dolar. 150 bin kişiye istihdam sağlıyor. Şirket dünyanın 4. en büyük telekomünikasyon, medya ve teknoloji şirketi. ABD’nin de en büyük kablosuz taşıyıcısı.

1878: Tokyo Menkul Kıymetler Borsası kuruldu. Başta tahvil işlemleri için kurulan ve kısa adı “Toşo” olan borsanın bugünkü sahibi Japan Exchange Group. Japan Exchange Group, işlem gören şirketlerin piyasa değeri bazında, NYSE, NASDAQ, Şanghay ve Euronext’ten sonra dünyanın beşinci büyük borsası.

14 Mayıs

1984: 23 yaşında ilk milyarını yaptıktan sonra bugün 70 milyar $ servetiyle dünyanın en varlıklı sekizinci kişisi olan Mark Zuckerberg doğdu. 1 milyar kullanıcıya ulaşan Facebook’u 2012 yılında halka açtı. %15’i hâlâ onda ve CEO olarak yılda 1$ maaş alıyor. Maaş az ama Facebook Zuckerberg’in güvenliği ve özel uçağıyla yaptığı geziler için yılda 7 milyon $’dan fazla harcama yapıyor.

Okuldaki bir partide tuvalet kuyruğunda tanıştığı eşi Priscilla Chan ile birlikte bugüne dek 1 milyar $’ın üzerinde bağış yaptı. İçlerinde Bill Gates, Warren Buffett, Elon Musk (ve bizim yoğurtçu Hamdi Ulukaya) gibilerinin bulunduğu 183 milyarderle birlikte zaman içinde servetinin %50’sini bağışlayacağını taahhüt etti.

Facebook’ta herkesi engelleyeilirsiniz ama onu engelleyemezsiniz (eşini de, öyle bir seçenek yok). Sayfasını 12 çalışanı idare ediyor. Boyu aslında 1.72 ama resimlerde kendisini daha uzun göstermekte usta. Fransızca, Latince, Mandarin, Eski Yunanca ve biraz da Almanca biliyor. Spor manyağı, ateist ve vejetaryan. Harvard Üniversitesi’nde üçüncü sınıftan terk ama üniversite sonra ona onursal diploma veriyor.

50 patent sahibi ve bir o kadar da biten/süregelen mahkeme davası var. Fikri çaldı/çalmadı, şanslıydı/değildi, “Sosyal Ağ” filmi yarı doğru yarı hikâyeydi, sonuçta kolay kolay özel insan olunmuyor.

1856: ABD’ye ticari amaçlı ilk deve ithalatı yapıldı. Donanma subayı David Dixon Porter Teksas’a Türkiye’den 34 deve getirdi. Kişisel amaçlı ilk deve 1701’de bir köle taciri tarafından Arabistan’dan getirilmişti (2 adet). ABD’de bugün deve fiyatları olgun bir iğdiş için 10 bin, hamile bir dişi için 17 bin dolar civarında. Onlara genellikle kötü davranılan Mısır’da 50 dolara da var (Türkiye’de 4 ilâ 7 bin dolara arasında).

13 Mayıs

2010: Çinli Zhao Zuohai 11 yıl yattığı hapisaneden serbest bırakılıp $96 bin tazminat aldı. Adam öldürmekten suçlanıyordu ve işkence altında suçunu itiraf etmek zorunda kalmıştı. 11 yıl boyunca suçluluğunu ispat etmek için çok uğraşmış ve becerememişti ama 11 yıl sonra öldürmekle suçlandığı adam canlı çıkınca kurtuldu. Yargıç mı? Sadece açığa alındı.

2009: Rusya ABD astronotlarının Uluslararası Uzay İstasyonu’na gidiş dönüşü için $51 milyon isteyeceğini açıkladı (bugün $81 milyon). Uzay turistleri için 2006’da $21,8 milyon olan fiyat ise artık $55 milyon.

1999: Mattel Inc. eğitim yazılımları üreten The Learning Co.’yu $3,5 milyara satın alınca Barbie hi-tech oldu ama keşke olmayıp banyo aynasının önünde oturmaya devem etseydi. Yıl sonunda Mattel yeniden yapılanma karşılığı olarak $342 milyon ayırmak zorunda kaldı. 16 sonra ise The Learning Co.’yu borçlarıyla teslim alması koşuluyla neredeyse bedavaya Gores Technology Group’a devretti. Yani bu satın alımdan Mattel $4 milyar kaybederek tarihin en falafoş anlaşmalarından birini yapmış olarak ders kitaplarına geçti.

. . . . .

1958: Velcro markası tescillendi. Bugün sadece ayakkabı bağcıklarını bağlamayacak kadar küçük olan çocuklar değil otomotiv endüstrisi, NASA, Uluslararası Uzay İstasyonu, ordular, tanklar, kalp operatörleri, sörfçüler ve nükleer reaktörler kullanıyor. Velcro spor ayakkabılarını, sırt çantalarını, evrak çantalarını, cüzdanları, defter/kitapları, cepleri, bebek bezlerini, ortopedik atelleri kapatıyor, tescil sahibi şirkete milyonlar kazandırmaya devam ediyor.

İsviçreli mucidi Georges de Mestral 1941 yılında Alp Dağları’nda ava çıkıyor. Dağ yürüyüşlerinde devamlı giysilerine ve köpeğine yapışan ve çıkarması zor olan dulavratotu kozalaklarına kafayı takıyor. Mikroskopun altında yüzlerce kancadan oluştuklarını ve bunların nasıl kolayca kumaşlar, hayvan kılı veya saç gibi ilmekli satıhlara yapıştığını görüyor.

Hikâyenin gerisi Velcro işte. Bu buluşunu çalışır hale getirmesi 14 yıl sürüyor. Patenti 1955 yılında alabiliyor. İşler asıl 1960 yılında velcroyu NASA kullanmaya başlayınca patlıyor. Amerika’da “fermuarsız fermuar” diye pazarlanmaya başlıyor. Patentin vadesi 1978 yılında doldu ve bir sürü ucuz Tayvan, Çin, Kore taklidi artık piyasada ama velcro hem mucidini zengin etti hem de bugün tescilli markayla birlikte 400 benzer patenti elinde bulunduran ve 35 bin ürünlük portföyü bulunan Velcro şirketine para kazandırmaya devam ediyor.

Georges de Mestral velcro ismini kafadan atmamış. Fransızcada kadife anlamına gelen “velours” ve kanca (kroşe) anlamına gelen “crochet” sözcüklerini birleştirmiş.

12 Mayıs

2016: Fransız savcılar Tokyo’nun 2020 kampanyasını kazanmasında diğer üyeleri ikna etmesi için Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) üyesi Senegalli Papa Massata Diack’a oylama öncesi ve sonrasındaki aylarda 2 milyon $ ödendiğini söylediler.

Olimpiyatların ter kokması gerekir ama maalesef çoğu zaman leş kokuyorlar. Bu Diack ailesi zaten genetik olarak sabıkalı. Papa Massata Diack’ın babası Lamine Diack 16 yıl Uluslararası Atletizm Federasyonu’nun (IAAF) başkanlığını ve yine yıllarca IOC üyeliğini yaptı ve 2015 yılında Paris’te Rusların pozitif doping sonuçlarını yıllarca sümen altı ettiği ve etmesi için 1 milyon Avro rüşvet aldığı için tutuklandı.

Tutuklandı ama oğlunu da kokuşmuş IOC üyesi yapmayı ihmal etmedi. Oğul Papa Massata Diack’ın rüşvet kolları 2016 Rio de Janeiro Yaz Olimpiyatları’ndan 2018 Pyeongchang (Güney Kore) Kış Olimpiyatları’na oradan da Türkiye’nin de finale kaldığı 2020 Tokyo oyunlarına kadar uzanıyor. Bu arada, Katar gibi yarışmaya katılıp kazanamayanlardan da paralar aldığı biliniyor. Fransa mahkemeleri istiyor ama Senegal teslim etmiyor, şimdi Dakar’da lüks içinde yaşıyor.

1996: Margaret Mitchell’in Atlanta, Georgia’da “Rüzgar Gibi Geçti”yi yazdığı ve Daimler-Benz tarafından $4,5 milyona satın alınan ev, yaz olimpiyatları için yeniden inşa edilirken yandı.

. . . . .

1993: İsa’nın çarmıhına ait olduğu iddia edilen iki küçük zeytin ağacı parçası açık artırmada 18.587 dolara satıldı. Bunların biri 25, diğeri 50 milimetre uzunluğundaydı. Tahta parçalarına eşlik eden iki sertifika vardı: Vatikan’dan gelen ve tahtanın İsa’nın haçının bir parçası olduğunu doğrulayan 1885 tarihli bir sertifika ve Kudüs patriğinin o dönemde Fransa’nın Osmanlı İmparatorluğu’ndaki büyükelçisi olan Edouard Thouvenel’e bir hediyesi olduğunu kaydeden 1856 tarihli bir başka sertifika. Milimetresi 248 dolara sertifikalı tahta.

1927: Alman hisse senetlerinin geçmiş 17 ay içinde %160 yükselmesinin ardından telaşa kapılan merkez bankası bankalara bir yazı yazıp kredili alımlar için verdikleri limitleri kısıtlamalarını istedi. Ertesi gün piyasa %11 düşerek uzun yıllar sürecek olan büyük çöküş yıllarının başlangıcı oldu.

. . . . .

1817: Varşova Hisse Senedi Borsası açıldı. O zamanlar günde sadece 1 saat açıktı ve devlet tahvilleri işlem görüyordu. Bugün piyasa değeri $190 milyar olan 445 şirket kote ediliyor.

11 Mayıs

2011: Samuel Kioskli (64) tutuklandı. Samuel bir ATM tamircisiydi. Bir gün, ömür boyu çalışıp yoksul kalmış olmasına isyan etti. Gidip San Fransisco’da 6 bankanın ATM’sine evde fotokopilerini çıkardığı 20 dolarları koyup $200 bin lüpleyerek evini ve eşini bırakıp tüydü. 10 ay sonra da rutin bir trafik çevirmesinde yakalanıverdi. Kısa yol yok.

. . . . .

2007: Avrupa menşeli özel sermaye şirketi Terra Firma, büyük uçak filo kiralama şirketi Pegasus Aviation’ı 5,2 milyar $’a satın alıp portföyünde bulunan diğer filo şirketi AWAS ile birleştirerek sektörün üçüncü büyük şirketini oluşturdu (AWAS’ı da bir yıl önce Morgan Stanley’den 2,5 milyar $’a almıştı). On yıl sonra da hepsini Dublin menşeli Dubai Aerospace Enterprise’a sattı.

1976 yılında havayolları şirketleri filolarının sadece %2’sini kiralıyorlardı. Bugün bu oran %50’lere ulaşmış durumda. Filo kiralama şirketleri portföylerinde yüzlerce uçak bulunduruyorlar ve Boeing ve Airbus gibi imalatçıların en büyük müşterisiler. Bu sayede havayolu şirketleri de hem daha yeni uçakları uçuruyor hem de büyük sermaye harcamaları yapmadıkları için finansman maliyetlerini düşürebiliyorlar.

Bugün dünyanın en büyük filo kiralama şirketi yine Dublin menşeli olan AerCap. 42 milyar $ varlıkları, 9 milyar $ öz kaynakları, 400’ün üzerinde uçağı ile 80 ülkeye uçak kiralıyor ve yılda 2 milyar $ net para kazanıyor.

Dubai Aerospace Enterprise ise artık dünyanın ikinci büyüğü. 15 milyar $’lık portföyü, 371 uçağıyla 109 havayolu şirketine kiralama yapıyor.

Bugün bir yerden bir yere uçuyorsanız, %50 olasılıkla bu filo kiralama şirketlerinin birinden kiralanmış bir uçağın içinde oturuyorsunuz.

1949: İlk Polaroid fotoğraf makinesi New York’ta $89,95’e satıldı (bugünün parasıyla $1.000).

1924: Biri lokomotif makinisti annenin, diğeri fırıncı babanın çocukları, büyüyünce mühendis oldular ve şirketlerini birleştirerek Mercedes-Benz’i kurdular. Gottlieb Daimler, içten yanmalı motorların ve otomobillerin öncüsüydü ve yüksek hızlı sıvı petrol yakıtlı motoru icat etmişti. Carl Benz, motor tasarımcısı ve otomotiv mühendisiydi. Seri üretime geçen ilk otomobili yapan oydu. 1886 yılında otomobil için patent almıştı.

10 Mayıs

2011: Microsoft $8,5 milyara Skype’ı alacağını duyurdu.

1965: Boston yakınlarında bir yönetim kurulu odasında asker traşlı bir genç adam külüstür bir tekstil şirketini kendi kontrolüne geçirdi. Adam Warren Buffett, şirket de Berkshire Hathaway’di. Hisseler o günü $18’den kapattı.

Buffett daha sonra “hayatımın en berbat yatırımıydı” diyerek şirketti kapattı ama ismini tuttu. Bugün BH’nin hisse fiyatı $500 bine doğru gidiyor, portföyünde 60’ın üzerinde şirket var.

1933: Nazilerin bugün Berlin Opera Maydanında 25 bin kitabı yakmasının ardından yıllar geçti ama ne yazık ki bugün hâlâ cezaevi kütüphanesinde kitap soran tutukluya “o kitap yok ama yazarı burada” diyen bir sürü ülke var.

. . . . .

1902: Portekiz iflâs etti. Bir zamanların o küresel sömürgeci imparatorluğu tarihinde dört kez temerrüde gitti.

Portekiz 15 ve 16. yüzyıllarda 4 kıtadaki topraklarıyla küresel bir imparatorluk ve dünya gücü idi. Sonra ekonomisi yavaş yavaş gerilemeye başladı. Diğer Avrupa ülkelerinin gerçekleştirdiği sanayi devrimini ıskaladı. Köhne ve eskimiş yerel ekonomisini adam edemedi. Sömürgelerini muhafaza edebilmek için fazla açıldı, saçıldı. Diğer sömürgeci devletlerden gelen rekabete dayanamadı, isyanları durduramadı ve sonunda borçlarını ödeyemeyip temerrüde gitti. Halbuki hem Lizbon hem de Porto Borsaları daha o zamanlar açılmıştı. Bu temerrüt ilk değil. Portekiz tarihinde dört kez temerrüde gitti.

Ülke temerrütlerinden korkuyorsanız, Güney ve Orta Amerika’dan uzak durun. Venezuela ve Ekvator onar kez temerrüde gitmişlerdi ama Venezuela 2017’de tahvilleri itfa edemeyerek öne geçti. Brezilya, Kosta Rika ve Uruguay yabancı yatırımcılarını bugüne dek dokuzar kez hüsrana uğrattılar.

ABD bile o kadar temiz değil. 1930’lardan önce ihraç ettiği devlet tahvillerinde bir altın ibaresi vardı, yâni yatırımcılar isterlerse para yerine altınla ödeme isteme hakkına sahiptiler. Çok isteyen olmadı ama isteselerdi devletin ödeyecek o kadar altını yoktu, yâni teknik olarak temerrütteydi. Zaten kriz sonrası riski görüp bu altın klozunu kaldırdılar. ABD hükümeti 1979 yılında teknik bir arızadan dolayı vadesi gelen 3 tahvilin de bazı ödemelerini zamanında yapamamıştı!

Bugünün devi Çin bile tarihinde iki kez temerrüde gitti. Tarih bize temerrüde düşen ülkelere karşı savaş açıldığını bile gösterdi. Portekiz’in temerrüt ilân ettiği 1902 yılında aynı şeyi yine Venezuela yaptı. Akabinde alacaklı İngiltere, Almanya ve İtalya savaş açtılar. Venezuela gemilerini batırıp, limanları ablukaya alıp sahilleri bombaladılar. Sonra araya ABD girdi de anlaştılar. Venezuela yeni bir tahville yeniden yapılandırmaya giderek onun borçlarını 1930’a kadar ödedi.

Bazen de ülkeler bilerek temerrüde gidiyorlar. Mesela 1918’de Rusya’nın yeni devrim hükümeti Çarlık zamanı borçları kabul etmedi. Bu temerrüt durumu ta 1986 yılına kadar devam etti. Sonra Rusya o çarlık tahvillerinin İngiliz ve Fransız sahiplerine ödeme yapmayı kabul etti.

. . . . .

1837: New York bankalarının fizikî altın sikke cinsinden kredi ödemelerini askıya almasıyla 1837 Paniği başladı ve A.B.D.’nin 1929’a kadar yaşayacağı en derin ekonomik bunalımı tetiklendi.

9 Mayıs

1950: Sam Walton Arkansas’ta “Five and Dime” isimli ucuz mal satan dükkanını açtı. Bu dükkan sonra 500 milyar $’lık satış geliriyle dünyanın en büyük şirketi haline geldi. Wal-Mart oldu. Wal-Mart istihdam açısından da dünyanın en büyük şirketi. 2,2 milyon kişiye iş veriyor.

Sam Walton 1940 yılında üniversiteden mezun olduktan sonra J.C. Penney’de çalışmaya başladı. Ayda 75 $ alırken iki yıl sonra istifa edip askere gitti, yüzbaşılığa kadar yükseldi. 1945’te babasından aldığı 20 bin ve kendi tasarruf ettiği 5 bin $’la bir Ben Franklin mağazaları bayiliği aldı. Hep ucuza satıp sürümden kazanmayı hedefledi. İşleri iyi gitti ama dükkan sahibi ile anlaşamayınca beş yıl sonra “Five and Dime” isimli ilk dükkanını açtı. O dükkan şimdi Wal-Mart Müzesi. Şirket 1962 yılında Wal-Mart ismini aldı ve bugünkü dev haline geldi.

27 ülkede 11 binin üzerinde mağazası var, ama her yerde tutmadı. Örneğin, İngiltere’de, Çin’de ve Güney Amerika’da çok başarılı ama Almanya’da ve Güney Kore’de kapattı. Wal-Mart halka açık bir şirket (New York Borsası’nda işlem görüyor) ama %50’den fazla hisseye sahip Walton ailesinin kontrolü altında. Hâlâ büyüyor.

Geçen yıl (2018), Sam Walton’un “Five and Dime”ı açtığı aynı gün, 9 Mayıs’ta Hindistan’ın en büyük e-ticaret platformu Flipkart’ın çoğunluk hisselerini 16 milyar $’a (evet milyar) satın alma anlaşması yaptı. Artık orada Amazon’la doğrudan rekabete girişecek. Piyasa lideri hâlâ Flipkart ama nispeten yeni olan Amazon farkı hızla kapatıyor.

Wal-Mart iki ay önce (26 Şubat 2019) hem dükkanlarda hem de internette müşteri davranış biçimlerine göre ürün öneren yapay zekâ bazlı teknolojiyi üreten Tel Aviv bazlı Aspectiva’yı da satın alarak artık e-ticarette de büyük oynayacağını gösterdi. Hatta akan video film işinde Netflix ve Amazon’la rekabete de girecek.

1901: Rakip boğalarla ayılar Northern Pacific demiryolu hisselerinde piyasayı ele geçirmeye çalışırken, hisse fiyatı sadece beş hafta önce $96 iken $1.000’e ulaştı! Ardından piyasa çöktü ve Dow Jones Endeksi 3,1 milyon hisselik rekor seviyeye yakın günlük hacimle %6,1 düştü. Hisse senedi spekülasyonlarıyla bir servet kaybeden New York’un önde gelen bira üreticilerinden Samuel Bolton da kendisini sıcak bira fıçısına atarak intihar etti.

1894: Londra’da Avusturya’dan porselen ithal eden bir baba ve ev hanımı bir annenin çocuğu olarak Benjamin Grossbaum doğdu. Aile daha sonra soyadını Graham olarak değiştirince ve bu çocuk da menkul kıymet analizi ve değer yatırımın kurucusu olarak finans tarihini değiştirdi.

8 Mayıs

2008: Nikaragua Başkanı Ortega’nın Venezuela Başkanı Chavez’den Sandinista kampanyalarını desteklemek için 2007 yılında 2,2 milyar $ ve 2008’de de 500 milyon $’lık petrol yardımı daha alacağı ABD diplomatik yazışmalarında (WikiLeaks’den sızdı) ortaya çıktı.

Ortega, 50 yıl süren yozlaşmış Somoza ailesi iktidarını (aile o zamana dek ülkenin 1,5 milyar $’ını lüplemişti) 1979 yılında deviren Sandinista hareketinin lideriydi. O zaman ülkede bir umut doğmuştu. Başkan Carter, Ortega’ya (komşu ülkelerdeki silahlı hareketleri desteklememek şartıyla) 75 milyon $ yardım verdi. Ortega işe iyi başladı. Somoza pisliklerini temizledi, eğitim ve sağlık alanlarında yapısal iyileştirmelere gitti ama sonunda o da kokmaya başladı. Bölgede etnik temizliğe gidip yerlileri doğradı. Küba’yla bir olup komşu ülkelerde Sandinista’yı destekleyen silahlı gerillaları desteklemeye başladı.

Bunu duyan CIA de tüm anti-Sandinista gruplara silah, para ve eğitim yardımı yapmaya başladı tabi. Bu gruplara Kontra ismi veriliyordu. ABD tarihinin en büyük skandallarından biri patladı. Reagan hükümeti uluslararası anlaşmaları çiğneyip Albay Oliver North vasıtasıyla İran’a silah satıp paraları Kontra’ları desteklemek için kullandı (İran-Kontra Olayı).

1982’de Sandinista cuntası ülkedeki tüm demokratik hakları yerle bir etti (hoş Kontra’lar da onlardan daha demokratik değillerdi). Ortega 1984’te Sovyet usulü bir seçimle oyların %67’sini alarak ülkenin “demokratik” başkanı oldu. Daha sonra 1990 ve 2001 seçimlerini kaybetti ama 2006’da tekrar başa geçti. İşte bu süreçte Venezuela dolarları akmaya başladı. 2011 seçimlerini de kazandı. Sonra anayasayı değiştirip 2016’da üçüncü kez başkan oldu. Bu seçimlerde yandaş kaynaklar Ortega’nın %72, karşıt kaynaklar da %30 oy aldığını söylüyor (??). Bugün ona karşı çıkan öğrencileri öldürüyor, hapse atıyor.

Bugünün trajedi sahnesi Venezuela 2000’li yıllarda Latin Amerika’nın en zengin ülkesiydi. Chavez 2007-2016 arasında Ortega’ya 3,7 milyar $ değerinde petrolü yarı fiyatından gönderdi. O da içerde piyasa fiyatından satıp paranın %40’ını iddialı sosyal yardım programlarına harcadı ve Nikaragua 2007-2017 arasında yılda %4,1 büyüdü. Yoksulluk azaldı ve Ortega Sandinista Partisi müthiş popüler oldu.

Paranın büyük bir kısmı da (2,4 milyar $), gelini tarafından yönetilen ve devletin tek petrol dağıtıcısı olan DNP ve oğlu tarafından yönetilen ve bir Venezuela-Nikaragua ortak girişimi olan karanlık Albanisa şirketi vasıtasıyla Ortega’nın cebine gitti tabi. Hikâyeler değişmiyor. Sadece roller ve yerler eğişip duruyor.

Ortega, Chavez, CIA, katliam, etnik temizlik, yolsuzluk, diktatörlük, rüşvet, akraba kayırma, popülizm, düzmece seçimler, baskı… Hep aynı. Leş kokuyor.

1899: Viyana’da Friedrich August von Hayek doğdu. On yıllarca göz ardı edilip aşağılandıktan sonra 1974’te piyasaların kendi kendilerini hükümetlerden çok daha iyi yönettiklerini savunan çalışmalarıyla Nobel Ekonomi Ödülü’nü aldı. Ahh ah!

1886: Dr. John Pemberton, Atlanta’daki Jacob’s Eczanesi’nin gazoz fıskiyesinden yeni içeceği Coca-Cola’nın ilk bardağını sattı. O zamanki Cola’da az miktarda gerçek kokain ve bir uyarıcı ve susuzluk giderici olan Afrika kola cevizi özü vardı.

7 Mayıs

2019: New York Üniversitesi Stern İş Hayatı ve İnsan Hakları Merkezi, dünya tekstil sektöründe en düşük işçi maaşının Etiyopya’da olduğunu (ayda $26) açıklayınca kafası bozulan Etiyopya Yatırım Bürosu “ama onlara öğlen yemeği veriyoruz” dedi.

1993: Elton John, Man Ray’in 1930’da çektiği Cam Gözyaşları isimli fotoğrafını $193,895 ödeyerek satın alınca tek bir fotoğrafa ödenen en büyük rakam rekorunu kırdı.

Bugün bu rekor Amerikalı görsel sanatçı Man Ray’ın 1924’te çektiği Le Violon d’Ingres isimli sürrealist esere ait. 2022’de bir Christie’s müzayedesinde New York’ta $12,4 milyona satıldı.

558: İstanbul depreminde Ayasofya’nın kubbesi tamamen çöktü. Ayasofya bugün dünyanın en pahalı yapılarından biri. İmparator 1. Jüstinyen inşaatı için 145 ton altın harcadı. Bugünün parasıyla 3 milyar dolar eder.

Ayasofya 1659 yıldır ayakta ama çok badire atlattı. İlk bina 360 yılında tahtadan yapıldı. 404 isyanlarında yandı. 415 yılında İmparator 2. Teodosyus tekrar yaptırdı. Hipodrom’da 30 bin kişinin katledildiği 532 yılının Nika Ayaklanması’nda bir daha yıkıldı. Akabinde 1. Jüstinyen bir daha yaptırdı. 553 Ağustos ve 557 Aralık aylarındaki depremlerde kubbede çatlaklar oluşmuştu. Nitekim 558 yılının 7 Mayıs’ındaki artçı sarsıntıda tamamen çöktü.

Bir keresinde de 90 yaşındaki kör bir adam tarafından fethedildi. 1203 yılında 90 yaşındaki kör Venedik Dükü Enrico Dandolo liderliğindeki “Latin Hristiyanlar” Ayasofya’yı talan ettiler. Dük 1205’te öldü, Ayasofya’da gömülü.

Böyle bir yer işte, tanrılardan hükümdarlara, liderlerden cumhurbaşkanlarına, herkesin odak noktasında oldu. Yangın, deprem, ayaklanma, haçlı seferleri, kilise, cami, müze, yine cami… Bir türlü bitmiyor.

Şimdiki mega proje caminin minarelerinin yüksekliği Malazgirt Zaferi’ni simgeliyormuş. Önemli bir tarih, önemli bir zafer, ama unutmayalım, Anadolu’nun tarihi 1071’de başlamadı. Biz 13 bin yıldır burada oturuyoruz. Hitit’iz biz. Romalı, Asurlu, Galat, Bizanslı’yız biz. Filistinli, Suriyeli, Trakyalı, Giritli, Kimmer, Acem. Selçuklu’yuz, Osmanlı’yız, Kapadokyalı, Mezopotamyalı Sümer’iz. Levanten’iz, Rum’uz, Ermeni’yiz, Kürt’üz, Makedon’uz. Soyumuz Kilikyalı, Frigyalı, Truvalı, Lidyalı, Fenikeli,  Süryani. Camilerimiz, kiliselerimiz, cemevlerimiz, sinagoglarımız, tapınaklarımız var. Say say bitmez. Başka kimsede de yok bu hazine. Bozmayalım.

Not: Sonsöz “Dünya Küçük”ün önsözünden. Okuyunuz lütfen, o hazineyi takdir etmek ve homofobi körü olmamak için…

6 Mayıs

2009: Bungee atlayıp deve kuşuna binen İngiliz hayır kurumu çalışanı Ben Southall (34) “Dünyanın En İyi İşi” yarışmasını kazanarak Büyük Bariyer Resifi’ndeki tropik Hamilton Adası’nın$111 bin yıllık maaşlı bekçisi olma işini kaptı.

1997: İngiltere Merkez Bankası 300 yıllık tarihinde ilk kez siyasi kontrolden kurtularak bağımsızlığını kazandı.

İşçi Partisi’nin 18 yıl sonra ilk kez iktidara geldiği 1997 genel seçimlerinin tamamlanmasından dört gün sonra, İngiltere tarihinin en uzun süre görevde kalan Maliye Bakanı olacak olan Gordon Brown Hazine Bakanlığı görevlilerini haftasonu çalıştırıp gerekli evrağı hazırlatarak bu bağımsızlığı tanıdı.

Bağımsızlık, Merkez Bankası’nın (Bank of England) para politikasını belirlemede siyasi baskılara maruz kalmayacağı ve dolayısıyla faiz oranlarını belirleyeceği anlamına geliyor. Banka, enflasyon oranının hükümetin hedefinin belli oranlarda üzerine çıkması veya altına düşmsi halinde Maliye Bakanı’na bir mektup yazarak bunun neden olduğunu ve durumu düzeltmek için ne yapacağını açıklayan (yâni faiz oranlarını belirleme) bir mektup yazacak. Daha önce bu iş Maliye Bakanı’nın Avam Kamarası’yla görüşmelerinden sonra Merkez Bankası’na direktifleri doğrultusunda yapılıyordu. Bu şekilde siyasilerin artık kısa vadeli çıkarlarıyla ekonomik çıkarlar çelişmeyecek.

Birleşik Krallık’ta bu enflasyon hedeflemesinin başarıya ulaşmasının ana nedeni de Merkez Bankası’nın uyguladığı muhteşem şeffaflık politikası oldu. Banka bu şeffaflığı büyük ölçüde aylık enflasyon raporlamasıyla yürüttü. Bu raporlama daha sonra birçok ülkenin merkez bankalarınca uygulanmaya başladı.

Bank of England dünyanın en eski sekizinci bankası. Bugün 325 yaşında. Bankayı 1694 yılında bir İskoç kurdu. O zaman özel bir bankaydı ve hükümete borç veriyordu. Bankaya 1844 yılında kraliyet fermanıyla para basma yetkisi verildi. 1946 yılında da devletleştirildi. Şimdi para politikasını belirleme yetki ve bağımsızlığı var ama bankacılık sektörünü düzenleme ve gözetme yetkisi 1998 yılında elinden alınıp Finansal Hizmetler Otorite’sine verildi.

1994: Manş Tüneli’nin resmi açılışı yapıldı. Bugün arabanızla geçmek için (tek yön) 195 avronuzla vedalaşmanız gerek.

. . . . .

1929: Lüksemburg Borsası işlemlerine başladı. %20’si halka açık olan borsa Eurobond’larda Avrupa’nın en büyüğü. Dünyada ihraç olmuş bonoların %34’ü orada. 100 ülkenin bonosu 71 para birimiyle Lüksemburg’da kote. Avrupa’nın ilk sukuğu ve ilk yeşil bonosu da orada ihraç oldu. Şimdi dünyadaki yeşil bonoların %50’si orada.

5 Mayıs

2006: Forbes Dergisi “Kralların, Kraliçelerin ve Diktatörlerin Servetleri” başlıklı bir makalede Fidel Castro’yu “yüce mevkilere ve büyük servetlere” sahip 10 dünya lideri arasında 7. sıraya yerleştirdi. Dergi, Castro’nun kişisel servetinin 900 milyon dolar olduğunu, bu rakamın İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth’in 500 milyon dolarının neredeyse iki katı ve Monako Prensi 2. Albert’in tahmini 1 milyar dolarının hemen altında olduğunu tahmin etti. Forbes, Castro’nun bir kongre merkezi, bir perakende holdingi ve Küba’da üretilen ilaçları satan bir kuruluş da dahil olmak üzere devlete ait bir şirketler ağı üzerinde ekonomik kontrole sahip olduğunu varsaydığını söyledi. 15 Mayıs’ta Castro ve Küba Merkez Bankası Başkanı Francisco Soberon iddiaları yalanladı. Soberon bu şirketlerden elde edilen tüm paranın ada ekonomisine, sağlık, eğitim, bilim, güvenlik, savunma ve diğer ülkelerle dayanışma projeleri gibi sektörlere geri pompalandığını söyledi.

1893: “1893 paniği” adı verilen bu karmaşada New York Borsası çöktü ve ABD 4 yıl sürecek büyük bir ekonomik krizin içine düştü.

Bu süreçte 500 banka kapandı, 1.500 şirket battı, çiftlikler ve madenler kapılarına kilit vurdular, işsizlik oranı bazı kuzey eyaletlerinde %43’lere fırladı. Kentliler açılan aşevlerinde karınlarını doyurabildiler. Eve ekmek görürebilmek için eskiden kentli işleri olan erkekler taş, kömür taşıdılar, kadınlar da fahişelik yaptı. Yabancı yatırımcılar ellerindeki tüm Amerikan hisse senetlerini sattılar. Bankalara hücum oldu, ülkenin altın rezervleri çok tehlikeli seviyelere düştü. Orta sınıf konut kredilerini ödeyemeyip evlerini terk etmek zorunda kaldı.

Kabak bir demokrat olan başkan Cleveland’ın başında patladı. O da iflâsın eşiğinde olan hazineyi, kurtarmak için kurtlar gibi bekleyen J.P. Morgan’dan ve Rothschild ailesinden 65 milyon $ borç aldı. Sonra onlara 7 milyon $ faiz ödedi (bugünün 200 milyon doları). Sonuçta Cleveland önündeki seçimi kaybetti tabi.

Cumhuriyetçi McKinley’nin başkanlığa oturmasından (1896) bir yıl sonra güven piyasalara döndü. Klondike altınına hücum başladı ve ABD 10 yıllık hızlı bir büyüme sürecine girdi. Ta ki 1907 paniğine kadar.

. . . . .

Petrol, müthiş bir kadın ve Karl Marx! Ne alâka? Buyurunuz:

1864: Pittsburgh’da Elizabeth Cochran simili bir kız çocuğu dünyaya geldi (babasının ilk eşinden 10, Elizabeth’in annesinden de 5 çocuğu oldu). Elizabeth 16 yaşındayken yerel bir gazetede “Kızlar Ne İşe Yarar” başlıklı bir makale okudu (makalenin yanıtı doğurmak ve ev işi yapmaktı). Kafası bozuldu ve “Öksüz ve Yalnız Kız” takma adıyla gazeteye tepkisini dile getiren bir yazı gönderdi.

Yazı işleri müdürü yazıdan etkilenip Elizabeth’i buldu ve ondan bir makale yazmasını istedi. O da boşanmanın kadınları nasıl etkildeğine dair bir yazı gönderdi ve medeni kanunun boşanmayla ilgili maddelerinde reformlar yapılması gerektiğini savundu. Gazete yazıya bayıldı ve tam zamanlı işe alındı. “Nelli Bly” takma adıyla genelde kadın haklarını savunan yazılar yazmaya başladı. Şovenist baskılar artı gazete onun moda, bahçe bakımı, vs. gibi hafif yazılar yazmasını isteyince işi bırakıp serbest çalışmaya başladı.

21 yaşındayken “hiçbir kızın yapmadığı şeyleri” yapmak arzusuyla Meksika’ya gidip gazetelerle oradaki yaşam hakkında makaleler gönderdi, kitap yazdı. Gazetecilerin hapse atılması ve diktatör Porfirio Diaz’ın basını kontrol etmesi hakkında yazılar yazmaya başlayınca tutuklanmakla tehdit edildi ve ABD’ye döndü.

Joseph Pulitzer’in gazetesi New York World’e katılıp vahşet ve ihmal vakalarını yazmak için akıl hastası rolünde gizlice New York Kadınlar Tımarhanesi’ne girdi. Daha sonra kitap haline gelecek olan yazıları onu meşhur etti. Aslında araştırmacı gazeteceliğin öncülüğünü yaptı.

Daha 24 yaşındaydı. Jules Verne’in Seksen Günde Devriâlem’ini okudu ve aynısını yapmaya karar verdi. Bir yıl sonra da dünyayı bir kadın olarak “tek başına” 72 günde dolaşıp (40.070 km.) dönerek dünya rekoru kırdı (yolda Jules Verne’le de tanıştı). Avrupa’dan, Süveyş Kanalı’ndan, Singapur’dan, Seylan’dan, Japonya’dan geçti. Çin’de bir cüzzam kolonisini ziyaret etti, eve bir maymunla döndü.

31 yaşına geldiğinde sanayici bir milyonerle evlendi (kocası 73 yaşındaydı). O ölünce çelik süt kapları ve kazanlar yapan fabrikanın yönetimini ele aldı ve sanayici ve mucit oldu. Çeşitli süt güğümleri ve çöp tenekeleri tasarlayarak patentler aldı. Bugün kullanılan 42 galonluk (1 galon = 3,79 litre) standart petrol varillerinin atası 55 galonluk varilin mucidi oldu (patenti başkası aldı). Petrol onun yaşadığı devirde petrol oldu. ABD’nin ilk ticari petrol kuyusu o doğmadan 5 yıl önce açılmıştı.

Elizabeth Cochrane 57 yaşında zatürreden öldü. Önemli bir şahsiyetti ama 1 kişiydi. Halbuki ondan 46 yıl önce aynı 5 Mayıs günü doğan Karl Marx, işçi haklarını savunup kapitalizmin zulmüne karşı getirdiği ideoloji ile 100 milyon işçinin hayatını daha iyi yaparken gazını verdiği kominizm rejimleri 100 milyon masum insanı katlettiler.

. . . . .

1850: Belçika Merkez Bankası kuruldu. BMB hisseleri halka açık işlem gören ender merkez bankalarından biri. %50’si devletin, kalan hisseler kurumsal yatırımcılarda ama onların hem hiçbir kurumsal hakkı yok hem de hisse performansı berbat.

1821: Napolyon sürgünde olduğu St. Helena Adasında arkadaşı Montholon’un elinde yavaş yavaş zehirlenerek öldü. İskoç patolog Dr. Hamilton Smith daha sonra Napolyon’un saçını kullanarak ona 1820-1821 arasında yaklaşık 40 kez arsenik verildiğini belirledi. 2010’da Napolyon’un bir tutam saçı açık artırmada 140.000 Yeni Zelanda dolarına (97.000 $) alıcı buldu.

4 Mayıs

2018: California Büyük Britanya’yı geçerek dünyanın en büyük beşinci ekonomisi oldu. California’nın gayri safi yurt (eyalet) içi hasılası 2.935 milyar dolara erişti.

California’dan önce, sırasıyla, ABD, Çin, Japonya ve Almanya var. California gibi Avrupa Birliği’ni de bir bölge olarak sayarsak ikinci sırada AB, altıncı sırada California olacak.

İMF verilerine göre, GSYİH sıralamasında Türkiye 19. Sırada (766.428 milyon $). Listeye ABD eyaletlerini alırsak Türkiye 25’inciliğe düşüyor, çünkü California’nın yanında Texas, New York, Florida, İllinois ve Pennsylvania’nın ekonomileri de Türkiye’ninkinden daha büyük.

Kişi başı gelire bakacak olursak Türkiye 50 ABD eyaletinin hiçbirini geçemiyor. Kişi başı gelirimiz ABD’nin en fakir eyaletinin üçte birinden daha az.

. . . . .

2005: Constantin Brancusi’nin “Uzaydaki Kuş” adlı eseri, Christie’s’in empresyonist ve modern sanat eserleri satışında 27.450.000 dolar gibi müthiş bir fiyata yükselerek müzayedede bir heykel için ödenen en yüksek meblağ rekoru kırdı.

. . . . .

1979: İlk modern kaldıraçlı şirket satın alımı gerçekleşti. Kohlberg, Kravis, Roberts & Co. $381 milyonla Houdaille Industries’i özel şirket haline getirdi. İzleyen 6 yıl içinde Houdaille KKR’nin kurumsal müşterilerine yılda ortalama %33,9 kazandırdı.

1884: ABD’nin en nefret edilen bankeri Ferdinand Ward, Başkan Ulysses S. Grant’in evine gidip 24 saatliğine $150 bin (bugünün $4 milyonu) borç istedi.

Ward’a “Finansın Genç Napolyon’u” lâkabı takılmıştı ve tam bir sahtekârdı. Dört yıl önce New York’ta, Başkan Grant ve oğlundan aldığı yatırımlarla Grant & Ward isimli bir aracı kurum ve Marine National Bank isimli bir banka kurmuştu ama bunları tam bir saadet zinciri olarak yönetip kendi cebini doldurdu.

4 Mayıs günü, saadet zinciri (ponzi) koptu. Ward o gün başkanın evine gidip bankanın büyük müşterilerinin birinin yüklü miktarda para çektiğini ve sadece 24 saatliğine $150 bine ihtiyacı olduğunu söyledi. Başkan da topallayarak arkadaşı olan ünlü sanayici iş adamı trilyoner William Henry Vanderbilt’e giderek aynı hikâyeyi anlatıp borç istedi. Akıllı Vanderbilt, bankanın umurunda olmadığını ama isterse Grant’a şahsi borç verebileceğini söyledi.

Sonuçta Ward başkanla birlikte daha birçok yatırımcı ve tasarruf sahibinin finansal olarak mahvolmasına sebep oldu. Bunun bedelini de New York’un Sing Sing cezaevinde geçirdiği 6 yılla ödedi.

1626: Hollandalı kaşif Peter Minuit, Manhattan Adasını Canarseelerin şefi Seyseys’ten 60 gulden değerinde (bugünün parasıyla $1300 gibi) kumaş ve düğmeler karşılığında satın aldı. Seyseys bu işten çok memnundu, çünkü ada zaten Canarseelerin değil Weckquaesgeeklerin kontrolü altındaydı.

3 Mayıs

1992: Exxon Başkan Yardımcısı Sidney Reso, evinin önünden kaçırıldıktan dört gün sonra bugün, tahta bir sandığın içinde can çekişerek öldü. Kaçıranlar Reso’yu kolundan vurup, bağlayıp, ağzını tıkayıp havasız bir tahta sandığın içine tıktılar.

Ertesi gün telefonda polise Reso’yu kendisinin kaçırdığını söyleyen bir kadın bir caddeden bıraktığı notu almalarını söyledi. Notta kaçıranların Exxon Valdez kazasına kafası bozulmuş olan Greenpeace grubu olduğu yazıyor ve kullanılmış 100 dolarlık banknotlar halinde 18,5 milyon dolar fidye isteniyordu.

Kaçıranlar 6 hafta boyunca polisle kedi fare oynayıp yeni notlar gönderdiler. Bir görgü tanığı, birkaç DNA örneği, notların birine yapışmış köpeklerinin kılı ve bir kadının sokak telefonundan eldivenleriyle arama yaptığının görülmesi ve neredeyse 100 kişilik bir FBI ekibinin çalışmasıyla kaçıranların karı koca Arthur ve Irene Seale olduğu anlaşıldı ve enselendiler.

Arthur Seale Exxon’dan kovulmuş olan eski bir güvenlik çalışanıydı. Hem Exxon’dan nefret ettiğinden hem de lüks yaşamlarının biriktirdiği borçlarını ödeyebilmek için bu cinayeti işledikleri ortaya çıktı. Irene suçlarını itiraf etti, kocasına karşı ifade verdi ve cesedin yerini gösterdi.

Arthur 95 yıl yedi. Cezaevinde psikoloji diploması aldı ve mahpusların rehabilitasyonu konusunda çalışmalar yaparak övgüler aldı ama herhalde ölene dek içerde kalacak. Irene ise 20 yıl yedi ve 2009 yılında serbest bırakıldı (şimdi 72 yaşında ve hayatta).

. . . . .

1978: Digital Equipment Corporation’da çalışan Gary Thuerk bilinen ilk istenmeyen e-posta (spam) gönderimini yaptı. 600 adrese gönderdiği e-postası sayesinde $12 milyonluk satış yaptı. Kötü tepki alınca şirketi onu yalandan haşlarmış gibi yaptı.

. . . . .

1913: Dört girişimci, bankacı Taft, odun ve kömür tedarikçisi Hughes, muhasebeci Husband, avukat Myers ve madenci Hussey, ABD’deki ilk ticari ölçekli sıvı çamaşır suyu fabrikasını kurmak için 100’er dolar yatırarak California’da temizlik malzemeleri üreticisi Clorox’ı kurdular. Şirketin bugün piyasa değeri 20 milyar doların üzerinde. Yılda 7 milyar dolarlık satış yapıyor.

1898: Kiev’de Golda Meir doğdu. Wisconsin’de okuyup, büyüdü ve evlenince Filistin’de bir kibutza yerleşti. Sonra da İsrail’in ilk kadın başbakanı oldu. 1948’de herkes $5 milyon zor toplarsın derken o gidip ABD Yahudilerinden $50 milyon (bugünün $600 milyonu) topladı (Avrupa’dan silah almak için). Ben-Gurion “O kadın, o parayı bulamasaydı, İsrail olmazdı,” dedi.

10 Mayıs 1948’de (İsrail’in bağımsızlığını ilân edişinden 4 gün önce), Arap kılığına girip Amman’a giderek Kral Abdullah’tan diğer Arap ülkeleriyle bir olup Yahudilere saldırmamasını istedi. Kral ondan bağımsızlık ilânı için acele etmemesini istedi. Golda Meir’in cevabı “2000 yıldır bekliyoruz, bu acele etmek mi?” oldu.

2 Mayıs

2012: Edvard Munch’un sanat dünyasının en tanınmış imgelerinden biri olan “Çığlık” (1895) adlı tablosu New York’ta düzenlenen açık artırmada 119.922.500 dolar gibi rekor bir fiyata satıldı.

. . . . .

1997: Bulgaristan ortalama aylık çalışan maaşlarının $30, emekli maaşlarının da $4 olduğunu açıkladı. 10 yıl sonra (2007) AB’ye girdiler ve bu rakamlar uçtu gitti.

1929: Tüm zamanların en önemli caz şarkıcılarından biri olan Billie Holiday annesiyle birlikte Harlem’de çalıştıkları bir randevu evinde tutuklandı. O zaman 14 yaşındaydı.

Doğduğunda da babası 16, annesi 13 yaşındaydı. Doğduktan hemen sonra babası evi terk etti. Zaten evli değillerdi. Sonra Billie’nin de iki çocuğu oldu ama babaları bilinmiyor. Cezaevinden çıktıktan sonra yerel bir gece kulübüne gidip dansçı olmak istediğini söyledi. Provaya aldılar ama berbat dans ettiği için kapı dışarı edilirken “Bir dakika, şarkı da söyleyebilirim” dedi. Hikâyenin gerisi malum. Müthiş bir caz efsanesi haline geldi.

Eroinle de başı derde girdi. İçkisiz de durmazdı. 44 yaşında ciğeri iflas etti. Sirozdan öldü. Bugünün parasıyla 8 milyon dolar kazanmıştı ama öldüğünde banka hesabındaki 70 cent ve hastaneye getirdiği çantasındaki 750 dolar haricinde bir parası kalmamıştı.

Ne ilginçtir ki, yine 2 Mayıs’ta (bu sefer 1997) Eddie Murphy de Hollywood’da arabasında Shalimar takma isimli bilinen bir transseksüel fahişe ile yakalanmıştı. Kanunsuz bir şey yapmadıkları için Eddie Murphy serbest bırakıldı (Shalimar ise daha önceki bir suçu yüzünden alıkonuldu) ama hasar kontrolünü pek iyi yapamadı. Halkla ilişkiler elemanı basına şu açıklamayı yaptı: “Shalimar bir yere gitmek için otostop yapıyordu, Eddie Murphy de yardımsever birisi olarak onu arabasına aldı”.

1 Mayıs

1997: California’nın Oakland kentinin göbeğinde, güpegündüz karşısından gelen 1991 model bir Buick Regal ile çarpışan zırhlı banka aracı havalanıp bir iki takla attıktan sonra yere inip parçalanınca ortalığa 27 çanta dolusu, yarım milyon dolardan fazla para saçıldı.

Havada uçuşan paraları gören ahali üşüştü ve delicesine paraları toplamaya başladılar. Kimisi tomarları ceplerine istiflediler, kimileri de çantaları arabalarının arka koltuğuna atıp sıvıştılar. Sadece birkaç kişi topladığı paraları gelen polislere teslim etti. Birisi de daha sonra birkaç doları bir papaz vasıtasıyla iade etti.

Zırhlı araçta sıkışıp kalan şöför ve yanındaki görevlinin çıkmalarına sadece bir kadın yardım etti. Polis, aralarında 14 yaşında bir kız çocuğu olan birkaç kişiyi sorguladı ama pek bir şey toplayamadı. Sorgulananlar, “Ben almadım, ama bulsaydım alırdım”, “Halimizi görmüyor musun? Kirayı ödeyemediğim için evden atılmak üzereyim, elbette alırdım”, “Hiçbir şeyin yokken gökten para yağarsa, tanrıya şükredersin” gibi yanıtlar verdiler.

Ortalık yatışıp ortalıkta para kalmayınca polis televizyonlarda 48 içinde buldukları paraları geri getirenlerin sorgulanmayacağını ilân etti. İki kişi yanıt verdi. Altı çocuklu bir anne ve 11 yaşında bir öğrenci. Ne mi geri geldi? 20 dolar. Polisin topladıklarıyla beraber 106 bin dolar telafi edildi. Kalan 445 bin dolar kaçanlarda kaldı.

Bir yıl sonra benzer bir kaza da New York da oldu. Yola 311 bin dolar saçıldı. Polis sadece 3.500 dolar toplayabildi.

Buyrun 1 Mayıs sorusu: Siz olsaydınız ne yapardınız?

. . . . .

1975: Adını Lord Horatio Nelson’un Nil Savaşı’nda Napolyon’un filosuna karşı kazandığı büyük zaferde amiral gemisi olan HMS Vanguard’dan alan Vanguard Yatırım Şirketleri Grubu faaliyetlerine başladı. Bugün 20 bin çalışanı ile $8,1 trilyon yönetiyor ve yılda $7 milyar ciro yapıyor. Yönettiği 432 yatırım fonunun 30 milyondan fazla yatırımcısı var.

1956: Omaha’daki kiralık evinin yatak odasında bir yatırım ortaklığı kurmak üzere olan 25 yaşındaki bir çocuğa 7 yatırımcı adam başı $105 bin verdiler. Çocuk kim miydi? Warren Buffett.